İnanmalısınız yoksa delirirsiniz!

Din nedir? 1.Tanrı düşüncesine dayalı toplumsal bir kurum. -Hayır, bu değil. 2. İnsanların doğaüstü güçlere, kutsal saydıkları türlü varlıklara, tanrılara ya da Tanrı’ya inanma, tapınma biçiminde katıldıkları gizemsel olgu. -Yok, bu da değil. 3.Din, akıl sahibi insanları kendi istek ve arzuları ile dünyada ve ahirette iyiliğe ve mutluluğa ulaştıran ilahi bir kanundur. -Evet, tam olarak […]

Yayınlama: 14.10.2020
4.585
A+
A-

Din nedir?

1.Tanrı düşüncesine dayalı toplumsal bir kurum.

-Hayır, bu değil.








2. İnsanların doğaüstü güçlere, kutsal saydıkları türlü varlıklara, tanrılara ya da Tanrı’ya inanma, tapınma biçiminde katıldıkları gizemsel olgu.

-Yok, bu da değil.

3.Din, akıl sahibi insanları kendi istek ve arzuları ile dünyada ve ahirette iyiliğe ve mutluluğa ulaştıran ilahi bir kanundur.

-Evet, tam olarak bu!

Zamanında agnostik bir arkadaşım olmuştu. 
Onu tanıyana kadar ete kemiğe bürünmüş bir agnostiğin nasıl bir şey olduğunu hiç bilmiyordum. 
Çok değişikti. Şüpheciydi bir kere. 

Başkalarına güvenmek,inanmak bir yana dursun kendine bile güvenmiyordu. 

Buna mukâbil çok yumuşak kalpliydi, merhametliydi ve adaletsizlik karşısında kimseye eyvallahı yoktu.

Bir gün onun Cuma namazına gittiğine şahit oldum. 

Bekledim ki geri dönsün ben de sorguya çekeyim.
Gelince hesap sorar gibi sordum “Hani sen agnostiktin, nasıl namaz kılıyorsun?” 

Dümdüz bir cevap verdi bana “Eee namaz kılınca kendimi güvende hissediyorum.” 

Yüzüme yumruk yemiş gibi oldum o an. 

Ah cahillik!

Daha sonra bir gün oruçlu olduğunu fark edip “Neden?” diye sorduğumda da aynı cevabı verdi bana: “Huzurlu hissediyorum.”

Sürekli din, inanç ve inanmak üzerine konuşuyor ve tartışıyorduk.

Bazen öyle kafamı karıştırıyordu ki onun gibi şüphe tohumları beliriveriyordu içimde.

Bir gün dedim ki “Önümü, arkamı, sağımı, solumu sürekli gözetlemektense bunu yapan birinin varlığına inanıyorum ben. Köksüz bir bitki gibi sadece ondan besleniyorum, benim varoluşumu sağlayan o. Bir kutunun içinde gibi kendinden verdikçe var oluyorum.”

İnanmayan gözlerle baktı bana. “O kadar mı güveniyorsun?” diye sordu “Evet” dedim “O kadar inanıyorum.”

Garibine gitti bir varlığa güvenme hususu. 

İnsan kendisine “Müslümanım” deyip geçmemeliymiş, ben bir agnostik sayesinde inanmanın neresinde olduğumu fark etmiştim.

İnanmanın insana verdiği haz ve güven duygusu, aynı dinin tanımında olduğu gibi iyiliğe yöneltiyor insanı.

Biz ondan besleniyoruz ya O’na karşı da bir tür minnet duygusu mu denir ne denir bilemiyorum borçlu hissediyoruz kendimizi.

Yaptığımız her işte, attığımız her adımda başımızın üstünde gölgesi ile bizimle gelmekte her yere.
Şah damarından yakın, kalbimizde, hücrelerimizde vücut buluyor.

Çok güvenilir bir hırsız olmaz değil mi?

Yahut çok namuslu bir fahişe?

Eğer kötü bir şey yapıyorsan bunun zıddıyla anılamazsın.

İnanıyorsak eğer inandığımız gibi olmalıydık.

Biz bu kısmı kaçırdık hep…

“Yenilmemek için sizi bir şeyin, birinin çok sevdiğine inanmanız lâzım. Bu yüzden bir tanrıçaya, bir tanrıya inanmalısınız. İnsan kendini durup dururken sevemez. Palavra o işler. İnsan kendini ancak bir tanrı onu severse, birinin onu sevdiğine inanırsa sevebilir. İnanmalısınız yoksa delirirsiniz.” (Düğümlere üfleyen kadınlar*)



Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.