iRTiCA GENE HORTLADI!

Esasen mümkün olduğunca başörtüsü mevzularından,28 Şubat  döneminden-birebir yaşayan birisi olarak- bahsetmekten hiç hoşlanmıyorum. Biz polisten şöyle dayak yedik, bizi ikna odasına böyle aldılar, sorguya çektiler  vs. diye mümkün mertebe sözlü olarak da başımıza gelenleri konuşmaktan kaçınıyorum. Çünkü kimsenin bana, bize acımasını istemiyorum. İstemiyorum çünkü bu konuşmalar  acıyarak bakan kişinin kendini benden, bizden üstün görmesine sebep […]

Yayınlama: 18.11.2019
2.751
A+
A-

Esasen mümkün olduğunca başörtüsü mevzularından,28 Şubat  döneminden-birebir yaşayan birisi olarak- bahsetmekten hiç hoşlanmıyorum. Biz polisten şöyle dayak yedik, bizi ikna odasına böyle aldılar, sorguya çektiler  vs. diye mümkün mertebe sözlü olarak da başımıza gelenleri konuşmaktan kaçınıyorum. Çünkü kimsenin bana, bize acımasını istemiyorum. İstemiyorum çünkü bu konuşmalar  acıyarak bakan kişinin kendini benden, bizden üstün görmesine sebep oluyor. Evet biliyorum değiller ve evet kılık-kıyafetten dolayı kendini benden üstün göreni zihnim otomatik olarak cahil, görgüsüz olarak işaretliyor ve yok saymaya başlıyor. Tamamen otomatik!

Ailece siyasetten oldukça uzak bir yaşantımız var. Haber okumuyoruz, izlemiyoruz ve ortamlarda sohbetinden özellikle kaçıyoruz. Çünkü öyle bir zamandayız ki insanlar dostlarını oy verdikleri partilerine seçiyor ve farklı bir fikir duyunca gözleri patlamış gibi öfkeyle konuşmaya başlıyorlar. Tiksiniyor muyum? Hem de nasıl. Bilirim ki uygar bir şekilde oy verdikten sonra kişinin seçimi kişiye özel kalır ve her bulduğu yerde fanatikçe konuşmalar yapmaz. Amma velâkin uygar ve medeni insan sayısı hızla azalıyor.

Geçenlerde “Başörtülü kıza saldırı” başlıklı haberleri görünce açıkçası hiç bakmadım bile. Bakmadım çünkü  artık bu tarz ırk,dil,din,mezhebe dair ayrımcılık sahnelerini  içim almıyor, midem bulanmaya başlıyor. Aradan iki gün geçti, bir arkadaşın söylemesiyle öğrendim ki o kişi birebir yakından tanıdığım, kardeş gibi sevdiğim, yeni atanmış  genç bir öğretmen arkadaş. İstanbul’a tayin olma konusunda çok sevinçliydi giderken. Bir sahneye şahit olmuş İstanbul’a dair, “Aşık oldum” diye anlatıyordu. İstanbul, bana göre  gürültüsü ve kalabalığından dolayı hiçbir zaman yaşamak için çekici gelmeyecek bir şehir. O ise uçarak gitti yeni görev yerine. İşine aşık, öğrencilerini seven, naif bir genç kızın yaşadığı bu faşist saldırının faili hâlâ bulunamadı. Saldırıda bulunan kişi tam olarak görüntülerde seçilemiyor. Âmâ ben bedenini göremememde bu iğrenç saldırının faili olan kişinin zihin altında yatan o hazımsızlığı kımıl kımıl dolaşan tiksindirici düşüncelerin kaynağını biliyorum.








O sapkın zihinlere şunu açıkça söyleyebilirim ki “Artık faşistlikle hiç kimseye asla ama asla  istediğiniz düşünceleri dayatamazsınız. Bir daha asla odalara kapatıp aşağılayamazsınız. Hiç kimseyi okul önlerinde bekletip kıyafetini çıkarmak için zorlayamazsınız. Çünkü artık o günler geçti. Siz faşistler ancak kanunsuzca işler yaparak etrafa zarar verebilirsiniz. Ancak , sokak ortalarında darp etmeye çalışarak kendinizi tatmin etmeye çalışırsınız. Sizler bilgi ve donanımdan ziyade alçak ve haince planlarla genç kızların başından örtülerini çekersiniz.”

Her fikrin fanatiği ve cahili var amma velâkin yaşadıkça gördüm ki bu  ırk ve inanca dair olan “Faşist fikrin cahili” eskiden beri hep saldırgan…

Çünkü bilirim ki zamanında elinde copla, başörtülü bir genç kızı kovalayan o polisin, genç kız araba çarpması sonucu  sakatlandığında zerre vicdanı sızlamadı.

Çünkü bilirim ki o cop daha bir sürü genci dövdü, bir sürü genci sakat bıraktı.

Oh memnun muyuz?

Gene nefret kustuk işte.

Gene hatırladık o karanlık günleri, gene hortladı o ayrım.

Mübarek ola!



Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.