Mahremiyet özgürlükten önce gelir

Geçtiğimiz günlerde bir ünlü 10 yaşındaki kızının, genç kızlığa adım attığını sosyal medya sayfasında kızının fotoğrafı ile birlikte duyurdu. (Ya da paylaştı.) Çok alışıldık bir durum olmadığından gelen yorumlar da çok farklıydı. Kimi bir kız çocuğu için çok önemli bir an olduğunu düşündüğünden anneyi tebrik etti, kimi ayıpladı, kimi de mahremiyeti faş etmek olarak gördü. […]

Yayınlama: 27.01.2021
9.626
A+
A-

Geçtiğimiz günlerde bir ünlü 10 yaşındaki kızının, genç kızlığa adım attığını sosyal medya sayfasında kızının fotoğrafı ile birlikte duyurdu. (Ya da paylaştı.)

Çok alışıldık bir durum olmadığından gelen yorumlar da çok farklıydı.

Kimi bir kız çocuğu için çok önemli bir an olduğunu düşündüğünden anneyi tebrik etti, kimi ayıpladı, kimi de mahremiyeti faş etmek olarak gördü.






Bahsedilen kız çocuğu aynı zamanda engelli bir çocuk.

Kendimi o annenin yerine koyuyorum da, bir başkasının bakımına muhtaç olan çocuğumun  psikolojik, biyolojik ve fiziksel gelişiminin her adımında deliler gibi sevinirdim herhalde.

Engelli olsun olmasın, bir ebeveyn için çocuğunun ilk adımı, ilk oturuşu gibi gelişmeler muhteşem bir duygudur.

Dolayısı ile sanıyorum ki, bu gelişmeyi anne o anda coşkun bir sevinç hâliyle paylaştı. Fakat aması var. O kısma daha sonra geleceğim.

Bu paylaşımın sonrasında bu mevzu başka mecralara çekilerek, kadının özgürlüğü, mahremiyet gibi başlıklar altında hiç hoş olmayan bir şekilde tartışılmaya başlandı.

 Benim için içlerinde en bâriz ve itici olan şu cümleydi:

“Regl olmak ayıp değil, hastalık değil, utanılacak olan sizin hastalıklı zihniyetiniz…”

Eskiden Yahudiler, hayızlı kadınların  ve dokunduklarının murdar olduğunu düşünür, hiçbir şeye dokunmalarına izin vermez, bu dönemdeyken kadınları bir odaya kapatıp o dönem boyunca yemek vs. gibi ihtiyaçlarını orada gidermesini sağlarlarmış.

 Hristiyanlarda ise, Hz. Âdem’ in tabiri caizse cennetten kovulmasının sebebi Hz. Havva olarak görüldüğünden, Allah’ın kadınlara ceza olarak hamilelik yükünü, sancısını ve regli verdiği düşünülürmüş.

Zerdüştîlere göre de ölmüş bedenden sonra en murdar beden hayızlı kadının bedeniymiş.

 Hz. Peygamber ise bunların hepsine karşı gelerek, bu durumun bir kadın için sağlıklı olduğunun göstergesi olmaktan başka bir şey olmadığını söyler.

Kendisine bu konuda soru sorulduğunda da ayıplamaz, cevap verir.

Evet, hayız mevzusu ayıp değildir, bu konuda konuşmak da günah değildir fakat kişinin mahremidir.

Yıllar önce mecliste bir kadın milletvekili ile bir erkek milletvekili tartışırken, erkek vekil kadın vekile hitaben “Haddinden fazla öfkelisiniz, muayyen gününde misiniz?” dedi diye kıyamet kopmuştu.

Çünkü bu kişinin özeliydi ve ulu orta bu şekilde dillendirilmesi suçtu.

Yanlış hatırlamıyorsam kadın vekil suç duyurusunda bulunacağını da söylemişti.

Sonra ne oldu bilmiyoruz.

Buradan şunu anlayabiliriz; bu kişinin özelidir ve evet, ulu orta sohbeti edilecek bir durum değildir.

 Söz konusu kadının çocuğunun bu durumunu, bu şekilde paylaşması da bir nevi mahremiyeti ortaya dökmekti aslında.

 Kişisel veri kanununa göre kişinin paylaşılamaz kişisel verilerine ırkı, etnik kökeni, siyasi düşüncesi, dini, mezhebi, kılık ve kıyafeti, dernek, vakıf ya da sendika üyeliği, sağlığı, cinsel hayatı, kan grubu da dâhildir.

Bu sebeptendir ki böyle bir bilgi de mahrem hayatın içinde yer alır.

Yıllar önce bir tasavvuf önderi hamile kadınların giyimi ile ilgili konuştuğunda da buna benzer bir ortam oluşmuştu.

Söz konusu önderin kurduğu cümleler kulak tırmalayan cinstendi fakat bizim büyüklerimizden duyduğumuz da buna benzer bir şeydi.

“Hamile kadının dar giymesi hem çocuğun sağlığını hem de maneviyatını etkiler” derlerdi.

Esasında temelinde gene mahrem ve edebi işaret ederlerdi.

Anneden ziyâde çocuğun mahremiyetiydi söz konusu olan.

Karnı belli olan kadın günahkâr değildi, mevzu ayıp, günah mevzusu da değildi.

Modern hayatın kabul etmeyeceği şekilde çok ince, çok hassas bir mahremiyetti bu.

Amma velâkin günümüzde teknolojinin de etkisiyle herkes, “Her şeyi ortaya dökelim“ diye bağırırken bunu sosyal medya aracılığı ile yapmaya çalışıyorlar.

Fakat oturmuş olan toplumsal ilkeler var ve kimse yüz yüze geldiğinde muayyen gününü, nasıl doğurduğunu ya da iç çamaşırını konuşmazken bir kısım kullanıcı topluluğu sosyal medyada her şey anlatılabilsin istiyor ve bunun için başlıklar açıyorlar.

Sosyal hayatında bana öyle hitap etme böyle hitap et, öyle bakma böyle bak vb. saçmalıklar türetenler sosyal medyada “Kişisel mahremiyeti” yok saymak için başlık üstüne başlık oluşturuyorlar.

Sahi ne diyordu ünlü düşünür: Herkesin hayatına kimse karışamaz!

Peki, öyle mi gerçekten?

 



Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.

betnis giriş
betnis
yakabet giriş