VİRÜS BİR BELA MI? YOKSA BİR NİMET Mİ?

Değerli okurlar, günlerdir yeni tip Koronavirüs Kovid-19 nedeni ile dünya normalin çok dışına çıkmış gibi görünse de, bunu Allah’ın bir sınavı olarak düşünmeden geçmek ahmaklık olur. Ve bu öyle bir sınav ki, sadece Müslümanlar değil, tüm insanlık bu sınava tabi tutuldu.   Hiç ölemeyecekmiş gibi yaşıyoruz bu dünyada. Dünya malı sarhoş eder dereceye geldi ama […]

Yayınlama: 15.04.2020
7.434
A+
A-

Değerli okurlar, günlerdir yeni tip Koronavirüs Kovid-19 nedeni ile dünya normalin çok dışına çıkmış gibi görünse de, bunu Allah’ın bir sınavı olarak düşünmeden geçmek ahmaklık olur. Ve bu öyle bir sınav ki, sadece Müslümanlar değil, tüm insanlık bu sınava tabi tutuldu.

 

Hiç ölemeyecekmiş gibi yaşıyoruz bu dünyada. Dünya malı sarhoş eder dereceye geldi ama biz bunu farkedemedik. Bize verilen nimetlerin farkında olmadığımız için şükürsüzlüğümüz de artmaya başladı. Yeni çıkan modelleri takip etmek, yılın modasına kendini uydurmak, şunu da yemek istiyorum sözleri, ihtiyacım yok ama şu da bana güzel olur düşüncesi aldı başını gitti.








 

Şimdi birileri çıkıp, ‘Çok mu iyiydik’ diyebilir! Bunu derken bile ne kadar şükürsüz olduğunu bilmez aslında. Teröristlerin, tecavüzcü ve katillerin savunulduğu bir dünya düzenini benimsedik. Mahkemede onları savunan avukatlarımız var mesela.

 

‘Dünya iki kapılı bir han’ der büyüklerimiz. Oysa biz ait olmadığımız dünyanın düzenine alıştırdık kendimizi. Ortalama 70-80 yıllık dünya hayatını, ebedi hayatımıza tercih ettik. Dünya melanettir diyor bir büyüğüm. Melani bir ortama kendimizi alıştırmak, melani olarak dünyadan ayrılışımıza neden olmayacak gibi düşünemeyiz.

 

Allah’a inananlar elbette ki sınava tabi tutulacak. Cennet ucuz değil, ama inanmak ve inandığın gibi yaşamak cenneti getirecektir. Allah’a iman etmek ve Allah’ın istediği gibi bir kul olmak. Aslında bizim imtihanımızın sebebi budur.

 

Ne zamandan beri her sofradan kalktığımızda, ‘Allah’ım sana şükür, elhamdulillah’ demiyoruz? Bize bahşedilen o kadar nimet var ki, şükrü unutur hale geldik değil mi? Ama her ne hikmetse, lafa gelince ‘Allah’ım lütfun da hoş, kahrında hoş’ deriz hemen… Deriz demesine de, ne kadar samimiyiz?!

 

Allah’ın lütfunu görünce hoş demedik, Allah’ın kahrını görünce ‘Allah’ım bizi bu virüs belasından kurtar bizi’ diyoruz. E hani lütfunda hoş, kahrında hoştu?

 

Kafeler tıklım tıklım, kıraathaneler, parklar, oyun salonları, spor salonları, düğün salonları, stadyumlar, tiyatro kulüpleri, hepsi tıklım tıklım… Biz gençlerimizi kötü alışkanlıklardan kurtarmak için sosyal alanlara yönlendirdik. Bir akıllı da çıkıp, Allah’a neden yönlendirmiyoruz demedi. Gençler spor yapmalı mı, evet tabi ki yapmalı. Ama ahlaki çöküntüdeki bir gencin, spor yapması neyi değiştirir ki?

 

Anne ve Babalar artık çocukların ahlaki değerleri ile değil de, sadece başarıları ile mutlu oluyor. Ahlaki değerler her zaman ikinci planda yer almaya başladı. Kişisel etkinlikler, ülke etkinliklerinin hepsi; ‘başarı’ odaklı olmaya başladı. Bu nedenle de ‘Ahlaki’ başarı unutuldu. Bu satırları yazarken Şehit Lider Muhsin Yazıcıoğlu’nun sözleri aklıma geldi; ‘Afrika’da Müslüman kardeşim susuzken, benim refah seviyem artsa ne olur?’ …

 

Erkekler kadınlara, kadınlar erkeklere benzemeye başladı. Zinanın boyutlarını kendimize göre değiştirdik. ‘Zaten evleneceğiz’ sözleri ile meşrulaştı her şey. Ama hiçbir zaman ‘Zaten’ ile başlayan şeyler olmadı. Aile yapısının sağlamlaştırmak isterken, ahlak dışı bir ilişkide zarar gören kadının yanında olan bir ‘Bakan’ sahibi olduk.

 

Yani beyler bayanlar bunu biz kendi kendimize yaptık! Virüs gitsin diyoruz da, Virüs geldiğinden beri Allah’ı daha çok anar olduk. Allah C.C merhametini düşünüyoruz, merhametinden dolayı bu virüsü başımızdan eksik etmezse ne yapacağız?

 

Bizim şer gördüğümüzde de hayır vardır. Allah bize kentini hatırlatıyor. Virüs elbet bir gün bitecek. Bu Rabbimizin kendini hatırlatan bir sebeptir. Biz biliyoruz aslında virüs öldürmez, kaderde ne varsa onun bizim başımıza geleceğini.

 

Ticari kaygılar da başladı. Oysa hepimiz biliyoruz kuru etmek ve soğanla da yaşayabiliriz. Ama hep fazlasını istiyoruz. Nefis her zaman daha fazlasını isteyecektir ve istiyor. Nefsinizi ayaklar altına alıp şükretmeye başladığımız zaman, hayal edemeyecek kadar zengin, hayal edemeyecek kadar iyi bir yaşam, hayal edemeyecek kadar da itibar göreceğiz.

 

Derdimiz çok büyük değil! Derdimizden büyük Allah var! Virüsü ise bir dert olarak değil, uyuya kalmamak için çalan alarm sesi olarak düşünüyorum.

 

Elbette aramızda virüsü bir bela olarak görenler de var. Sizler de üzülmeyin. Hatta Mevlana Hz.’lerinin şu sözleri hepimize ışık olsun;

 

“Dert nerede ise deva oraya gider.
Yoksulluk nerede ise nimet oraya gider.
Soru nerede ise cevap oraya verilir.
Gemi nerede ise su oradadır.
Suyu ara. Susuzluğu elde et de sular alttan da yerden de fışkırmaya başlasın. Dünya malı Allah’ın tebessümüdür. Ona bak, ama sarhoş olma”



Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.