Ömer ile birlikte Donji Vakuf yollarında devam ediyoruz. Donji Vakuf yayla gibi. Rakım yüksek. Yolları da hani bizim Domaniç yollarını andırmıyor değil. Donji Vakuf’a varıyoruz. Tabi daha önce geldiğim için hemen anımsamaya başlıyorum bazı şeyleri. Hatta Ömer, “Burada nerede duracağız?” dediğinde, ileride şehrin merkezinde bir cami var. Orada duracağız diyorum. Ve İnegöl Belediyesi’nin 2016 yıl […]
Ömer ile birlikte Donji Vakuf yollarında devam ediyoruz. Donji Vakuf yayla gibi. Rakım yüksek. Yolları da hani bizim Domaniç yollarını andırmıyor değil. Donji Vakuf’a varıyoruz. Tabi daha önce geldiğim için hemen anımsamaya başlıyorum bazı şeyleri. Hatta Ömer, “Burada nerede duracağız?” dediğinde, ileride şehrin merkezinde bir cami var. Orada duracağız diyorum. Ve İnegöl Belediyesi’nin 2016 yıl Ramazan Ayı’nda Donji Vakuf’ta verdiği iftar yemeği alanına geliyoruz. Hemen karşısında ise cami. Daha önce İnegöl Belediye’sinin programı için geldiğimizde burada tanıştığımız ve Türkiye’ye dönünce de konuşmaya devam ettiğimiz Amir Rujanac isimli ağabeyimize geldiğimizi haber veriyoruz.
Amir ağabeyimiz 3 çocuk babası, savaş yıllarında da elinde silah ile Donji Vakuf’ta çatışmalara girmiş, hatta bir gün çatışma sırasında iki bayanın saklandığını görüyorlar. İşte Amir ağabeyimiz çatışma anında saklanan o bayanlardan biri ile evlenmiş.
Amir ağabeyimizi kısaca tanıttıktan sonra yazımıza kaldığımız yerden devam edelim. Amir ağabey caminin önünden gelip bizi alıyor. Donji Vakuf’un çıkışına doğru bir bölgeye götürüyor bizi. Kahve bahane tabi 1 yıl aradan sonra görüşüyoruz ve açıkçası muhabbeti koyulaştırmak istiyoruz. Amir ağabey Ömer ile Boşnakça sohbet ederken, etrafı izliyorum. Mini şelalelerin olduğu, etrafımızın yemyeşil olduğu ayrı bir biz güzelliğin içinde buluyoruz kendimizi.
Amir ağabey bizim Osmanlı’ya olan düşkünlüğümüzün farkında olduğu için Donji Vakuf’ta Osmanlı’yı araştıran ve geniş bilgi yelpazesi olan Sead Adzemovic’i arayarak bizim geldiğimizi haber veriyor. Sead ağabeyimizde bulunduğumuz yere geliyor. Sonra başlıyor muhabbet…
Öncelikle size biraz Amir ağabeyden bahsedeyim. 15 Temmuz gecesi, Bosna’da yayın yapan televizyon kanalları tam olarak bir şeyleri gündeme getirememişti. O gece sadece Türkiye’de darbe girişimi olduğu duyurulmuştu. O gece Amir ağabeyimiz sosyal medya hesabından bana aynen şu ifadeleri yazmıştı: “Kardeşim, Türkiye’de savaş mı çıktı? Bizde gelelim mi?” açıkçası bu sözlerin ardından ağlamaya başlamıştım. İşte ümmet olma şuuru bu demiştim…
Tabi 15 Temmuz konusu açılınca bizim insanlarımızın kahraman öykülerini de anlatırken, Sead ağabeyimiz, “Ömer Halisdemir” dedi. Açıkçası darbe girişimi sonrasında 15 Temmuz’da yaşanan bir çok konuya da vakıf durumdalar. Bunu bütün Boşnaklar için söylemek zor ama hani söylüyoruz ya; ümmet şuuruna sahip olan insanlar yaşanılan her şeyi araştırmış.
Muhabbet ilerledikçe eskiden Donji Vakuf’un Sırpların elinde bir bölge olduğunu öğreniyoruz. Hatta Bosna’da Sırpların yaşamadığı tek şehir de diyebiliriz. Amir abi konuyu anlatırken, gülerek, “Onların elinden aldık buraları” diyor.
Sonrasında da Sead ağabeyimiz Osmanlı Padişahları hakkında konuşuyor. Geniş bilgiye de sahip kendisi. Bizleri çok seviyor. Türkiye’ye bağlılığı çok. Fatih Sultan Mehemmed Han’ı konuşuyoruz. Sohbetin sonrasında Amir ağabeyimiz bizi misafir etmek istediğini ifade ediyor. Ama kendisine rahatsızlık vermek istemediğimizi ve gideceğimiz farklı yerler olduğunu söylüyoruz. Amir ağabeyimiz rahatsızlık de kendilerinde misafir olmamızdan mutluluk duyacaklarını ifade etti.
Bu konuşmanın ardından Ömer ile göz göze geldik. Ömer’de gözünün ucu ile sanki, “Adamı kırma kalalım işte” der gibi bakınca, kalmaya karar verdik. İyi ki de kalmışız. Amir ağabeyimizin evine gidiyoruz. Kapıda Amir ağabeyimizin hanımı bizi karşılıyor. Daha sonra amir ağabeyin çocukları Hamza ve Nazif ile tanışıyoruz. Hamza bildiğimiz imam. Namazı bize o kıldırıyor. Açıkçası çok akıllı ve hiperaktif bir çocuk. Laf arasında konuşurken ablamız bana bir şey soruyor. Ne sorduğu tam aklıma gelmiyor ama öğrendiğim bir kaç kelimeden biri olan ‘Moze (olur)” diyorum. Ama moze moze moze diye de uzatıyorum. Evdeki herkes gülüyor. Hamza doluyor diline bizim söylediğimizi. Durup durup beni yansılayarak moze moze moze diyor ve bir kahkaha tufanı daha…
Amir ağabeyimiz sigara kullanan biri. Arkadaşım Ömer de öyle. Sigara içmek için balkona çıkmaları gerekiyor. Sigara üzerine Amir ağabeyimiz gülüyor. Sonra Ömer’e bir şeyler demeye başlıyor ve bir kahkaha tufanı daha. Ben bir şey anlamıyorum ama tebessüm etmeye devam ediyorum. Ömer hemen aralarındaki muhabbeti anlatıyor; “Bizim Türk milleti sigarayı çok içer ya, burada bir Boşnak içki içip zil zurna sarhoş olmuş. Ve diğer Boşnaklarda ona bakıp, Türkler nasıl sigara içiyorsa bu da o kadar içki içmiş demişler”… Bu sözün ardından bir kahkaha tufanı daha…
Açıkçası yeteri kadar gülmüştük. Daha sonra Sead ağabeyimizin evine gittik. Dediğimiz gibi Sead ağabey Türk hastası bir insan. Duvarında bayrağımız, kılıçlar, kamalar… Sead ağabey, içeriden çerçeveli bir resim getiriyor. Resimdekiler Osmanlı Padişahları gibi gözükse de değil… Sanırım o resim çok daha eski. Belki de resimdekiler Osmanlı kumandanları olabilir. Bu çerçeveli fotoğraf teyzesinden kalmış Sead ağabeyimize. Hatta teyzesi Sırplar kuşatmaya başlayınca bu çerçeveli fotoğrafı saklamış. Sead ağabeyin teyzesi öldükten çok sonra bu resim saklanılan yerden çıkarılmış…
Sohbet uzadıkça uzuyor. Bizim burada hani muhabbeti muhabbetlendiren bir çay vardır. Orda ise çayın yerini tamamıyla kahve almış. Hatta bizde nasıl çaydanlık varsa, onlarda da cezvenin çaydanlık kadar büyük olanı var. Onunla kahveyi geriyorlar. Tabi benim kahve ile aram pek iyi değil. Misafiriz çay da isteyemiyoruz. Sonra misafirliğimizi bilip, kahveden yudumluyoruz ne kadar aramız iyi olmasa bile…
Derken kahveye de alışmaya başlıyorum. İçtikçe içiyoruz ve aram kahve ile düzelmeye başlıyor. Hatta o sırada eve biri daha geliyor. Bu ağabeyimizin ismi ise Enes Omeragic. Kendisi daha önce Belediye Başkan Yardımcıları Gülhan Şahin ve Alper Taban ile tanıştığını söylüyor. Kendisi çok müteşekkir kalmış ilgiden dolayı. Bu nedenle kendilerine selam söylememi de istedi. Bir ara telefonunu çıkardı ve Başkan Yardımcılarımız Gülhan Şahin ve Alper Taban ile çekildiği resimleri de gösterdi. Biraz daha sohbetin ardından namaz için camiye gidiyoruz. Camide namazı eda ettikten sonra cami çıkışı herkes bize bakıyor. Haliyle Amir ağabeyimiz bir şeyler söylüyor. Türkiye’den geldiler dediğini Boşnakça bilmesem bile anlıyorum. Çünkü bu kelimeyi duyan hemen yanımıza geliyor ve hal ve hatırımızı soruyor…
Camiden eve dönüp güzel Boşnak yemeklerinden tadıyoruz. Ardından Amir ve Sead ağabeyimiz ile dışarıda kahve içmeye çıkıyoruz. Daha sonra hiç duymak istemediğimiz şeyleri duymaya başlıyoruz. Bosna’da 3 başlılık. Pasaport sıkıntısı. Kosova’nın vize uygulaması…
HEPSİ VE DAHA FAZLASI YARIN