Geçtiğimiz günlerde bir konu üzerinde araştırma yaparken mevzûya dair farklı farklı açıklamalar olduğunu gördüm. Çok temel bir mevzûnun bu kadar dallanıp budaklanması, koca koca adamların “Benim dediğim doğru seninki yalan” dercesine ispat çabalarına şahit olmak canımı sıktı. “Ne çok ses var” diye düşünüp okumaktan vazgeçtim. Nitekim başka bir gün denk geldiğim bir […]
Geçtiğimiz günlerde bir konu üzerinde araştırma yaparken mevzûya dair farklı farklı açıklamalar olduğunu gördüm.
Çok temel bir mevzûnun bu kadar dallanıp budaklanması, koca koca adamların “Benim dediğim doğru seninki yalan” dercesine ispat çabalarına şahit olmak canımı sıktı.
“Ne çok ses var” diye düşünüp okumaktan vazgeçtim.
Nitekim başka bir gün denk geldiğim bir haberin yorumlarında insanların birbirini nasıl kalıp kalıp ayırdığını, kategorilere soktuğunu görünce de aynı can sıkıntısını hissettim.
Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki illâ bir şey olmak ya da bir yerlere ait olmak zorundasınız.
Bir yerlere ait değilsek bile, birileri yüzümüze karşı demese de ardımızdan söyledikleriyle herhangi bir sınıfa sokuyor her birimizi.
Başörtülü, başörtüsüz, mini etekli, çarşaflı, uzun saçlı, dövmeli, küpeli, çember sakallı, top sakallı, Türk, Kürt, Çingene, Arap, Laz vs.vs bir sürü kalıp var böyle.
Normal dümdüz sıradan birisi olamazsınız.
Görüntünüzden tutarlar, etnik kökenlerinize oradan da desteklediğiniz siyasi partinize kadar kutulara koyar, bütün hâl ve ahvalinizi buna göre değerlendirirler.
Geçtiğimiz günlerde başörtülü genç bir kızın piyano resitali ile elde ettiği başarı videosunun altına birileri “O başındaki örtüyü çıkar önce” minvalinde bir şeyler gevelemiş.
Öte yandan farklı görüşten olduğunu bildiğimiz Fazıl Say, Büşra’nın videosunu paylaşıp ” Her zaman yanındayım, kimseyi umursama” mealinde bir cümle kurmuş.
Buraya kadar tamam.
Başka tarafa çeviriyoruz başımızı: Geçen hafta hunharca öldürülen gencecik bir kız olan Pınar Gültekin cinayeti üzerinden, dünyaca ünlü bir Türk neyzen sosyal medya sayfasında kadınlar üzerine zevzek zevzek fetva veren bir takım hoca kılıklı adamların videolarını paylaşıp “İşte şeriat” içerikli cümleler kurdu.
Buna mukabil Pınar’ı katleden caninin sosyal medya profil fotoğrafında Atatürk resmi, sayfasında ise muhalefet partisini destekleyen paylaşımlar olduğu ortaya sürüldü.
Yani biri “İslâm ve İslam şeriatına biat edenler katlettirdi” demeye getiriyor ötekiler ise “Bakın bu katil sizin seküler dünyanızın eseri” diyor.
Bir insanın canice öldürülmüş olması kimsenin derdi değil.
Başka tarafa başımızı çeviriyoruz şimdi de: Kapının önünde iki tane orta yaşlı kadın sebebinin ne olduğunu anlayamadığım bir şey yüzünden sokak ortasında bağıra çağıra kavga ederken kadının biri diğerine “Kürt işte” diye bağırıyor.
Diğer kadının etnik kökenini hakaret gibi saçıveriyor ortaya…
Zira kendisinin etnik kökeni belli ki ona üstünlük ve erdem katıyor kendi hesabınca.
Herkes kendi mahallesini koruyacak ve öteki mahalleye çamur atacak argümanı çoktan piyasaya sürmüş, çığırtkanlığını yapıyor velhasıl.
Âdem’in çocukları sınıf sınıf, bölük bölük, parti parti ayrılmış, bir kategoriye dâhil olmuş.
Bu dâhil oldukları ana başlıklar sanki kendilerini çok iyi bir insan yapmış, erdem sahibi kılmış, bir pâye bahşetmiş gibi bunlarla babalanıyorlar ulu orta.
Kimsenin daha iyi, daha ahlâklı, daha adil olmak gibi bir derdi kalmamış.
Kendilerini ait gördükleri mahallenin verdiği imtiyazlar(!) yeterince temiz hissettiriyor zaten.
Ne kötü bir zamanda yaşıyoruz diyesim geliyor ama sonra Peygamber efendimizin “Zaman kötü demeyin, zamanın sahibi de Allah’tır” hadis-i şerifi geliyor aklıma yutuyorum gerisin geri tüm cümlelerimi…
Elimle ve dilimle bu kadar ayrışmayı asla toparlayamayacağımı, dua etmekten başka bir çarenin olmadığını da üzülerek idrak etmiş oluyorum.
“Rabbim sen bize katından esenlik, sakinlik ve birlik gönder. Daha fazla parçalara bölünmeden…”
Âmin.