Geçen gün Netflix’te tesadüfen bir filme denk geldim. Konusunu okuyunca oğlumun da hoşuna gidebileceğini düşünüp “İzleyelim mi?” diye fikrini sordum ki, meğer ayrı bir dünyadan haberdar olmaya hazırlanıyormuşum. Filmin adı: “İyi oyun” Online oyunlar üzerine yapılan müsabakaları baz alarak çekilmiş bir film. Filmi izlerken anlıyorum ki öyle böyle değil, bildiğin bir sektörmüş bu çevrimiçi oyunlar. […]
Geçen gün Netflix’te tesadüfen bir filme denk geldim.
Konusunu okuyunca oğlumun da hoşuna gidebileceğini düşünüp “İzleyelim mi?” diye fikrini sordum ki, meğer ayrı bir dünyadan haberdar olmaya hazırlanıyormuşum.
Filmin adı: “İyi oyun” Online oyunlar üzerine yapılan müsabakaları baz alarak çekilmiş bir film.
Filmi izlerken anlıyorum ki öyle böyle değil, bildiğin bir sektörmüş bu çevrimiçi oyunlar.
Fakat film öyle masum bir hikâyeye dayandırılmış ki, insan ister istemez empati kurmak zorunda kalıyor.
Aynı masum örgü Enes Batur denen meşhur(!) youtuberın filminde de vardı. Zannedersiniz ki videolarda galiz küfürleri savuran Enes değil, öyle güzellemeler hâkim.
Nitekim filmi izledikten sonra oğluma soruyorum: “E-spor deniyor, takımlar var, turnuvalar var, oyuncular alınıp, satılıyor ve bundan bayağı para kazanıyorlar” diye anlatıyor.
Bir an zihnimde, hocaların toplantılarda üstüne basa basa söyledikleri “Online oyunlardan uzak tutun” cümlesi yankılanıyor.
Ki oğlumun tüm bunları nereden öğrendiğini sormuyorum, zira nasılsa çok açık cevaplar vermeyecek.
Esas sorun, bizim yeteri kadar kontrollü internete eriştiğini zannettiğimiz çocuğumuzla nerde ve nasıl yan yana yürüyebileceğimiz?
Bu soru bütün ebeveynlerin zihninde ve dilinde zikir hâline dönüşmüş durumda.
Fakat fısıltı ile.
“Herkesin çocuğu izliyor” yahut “Aman bu kadardan bir şey olmaz” diye taviz vererek geldiğimiz yer burası.
Ama sorarlarsa hepimizin çocuğu düzenli kitap okuyor, test çözüyor ve belgesel (!) izliyor.
Sanki bu küresel bir sorun değilmiş gibi ebeveynler birbirine karşı kuyruğu dik tutma derdinde.
Bir nevi kol kırılır yen içinde kalır hesabı.
Film ile ilgili Ekşi sözlük’teki bir yorumda: “Yeni gelen neslin çok fazla bilgisayar başında zaman geçirdiğini ve sinemaya fazla zaman ayırmadığını, hatta kimisinin hiç gitmediğini ve bu kitleyi sinemaya çekebilmek için böyle bir fikir ürettiklerini” dolayısı ile yapımcıların “Bu kitleyi bir şekilde sinemaya çekersek, devamı da gelir.” Diye düşündüklerini ifade etmiş.
Bu filmleri izlemelerinde bir beis yok aslında.
Zira karakterler umuttan besleniyor, iyi aile çocukları gibi davranıyorlar.
İçki, sigara, uyuşturucu güzellemeleri yok.
Aksine filmlerin genel duygusu başarmak, umut etmek, sebat etmek üzerine.
Fakat bu filmlerin tam orta yerine yerleştirilen internet ve oyun odaklı kazanılan başarılar üzerine gönderilen mesajlar insanı huzursuz ediyor.
Bir akademisyen tam olarak şu cümleyi kuruyor “İçinde bulunduğumuz teknoloji odaklı yüzyılda, bilgisayarın çocuğun yaşamına girmesi kaçınılmazdır.”
Ve devam ediyor “Teknoloji çağı olarak adlandırabileceğimiz bu dönemde bilgisayar ve internet kullanımı hayatın vazgeçilmez gereçleri haline gelmiştir. Bu teknolojik gelişmenin çocuk ve ergenlerin ruh sağlığı üzerine etkilerini belirlemek ve bu konuda gerekli önlemleri almak kaçınılmaz bir zorunluluktur. Aileler, çocuklar ve ergenlerin daha iyi yetişmesi adına bilgisayar ve internet kullanımını eğitim amaçlı olarak desteklemektedir. Fakat ailelerin birçoğunun bilgisayar ve internet kullanımı konusunda yeterince bilinçli olmadıkları görülmektedir.”
İşte burada kalıveriyoruz öylece. Yeterince bilinçli olmak ne demek mesela?
Geçen gün bir eğitimci-yazar ebeveynlerin şikâyetlerin bahsetti biraz. Çocukları dışarıda duman altı ve merdiven altı salonlara gitmesin diye eve playstation almışlar fakat çocuklar bu seferde onun başından kalkmadığı için şikâyetçilermiş.
Aslında ha evin kapısından çıkmış çocuk ha sanal kapıdan. İkisinde de evde değil. İkisinde de tehlike altında.
Lâkin bu konularda bir ebeveyn nasıl bilinçlenir ben bilemiyorum. Zira en basiti her şeyi konuştuğumuzu zannettiğimiz oğlumuz e-spor konusunda hayli bilgili ve biz bu bilgiye nereden eriştiğini bilmiyoruz.
Ayrıca çocuklar bu popüler youtuberları, oyunları nasıl ve nerden öğreniyor bunu da tam olarak kestiremiyorum.
Demem o ki içinde bulunduğumuz dijital çağda “Dijital okuryazarlık ve medya okuryazarlığı” adı verilen olguyu “Çocuğumuzu kontrol etme ve bilinçlenme” adı altında nasıl hayatımıza entegre ederiz, tam olarak kimsenin somut bir fikri yok.
Velhasıl ümit ediyorum ve umuyorum ki daha fazla dijitalleşmeyelim.