Amir ve Sead ağabeyimiz ile bir yerde kahve içiyoruz. Bosna’nın genel durumu hakkında konuşuyoruz ağabeylerimiz ile. Öncelikle Amir ağabeyimiz anlatıyor. Öncelikle 3 başlılıktan doğan bir çok sorun varken, son günlerde buna bir sorunun daha eklendiğini söylüyor. Bu sorun ise Bosna Hersek ve Kosova arasındaki vize sıkıntısı. Amir ağabey, Bosna’daki Sırp ve Hırvat’ların kararı ile Kosova’ya […]
Amir ve Sead ağabeyimiz ile bir yerde kahve içiyoruz. Bosna’nın genel durumu hakkında konuşuyoruz ağabeylerimiz ile. Öncelikle Amir ağabeyimiz anlatıyor. Öncelikle 3 başlılıktan doğan bir çok sorun varken, son günlerde buna bir sorunun daha eklendiğini söylüyor. Bu sorun ise Bosna Hersek ve Kosova arasındaki vize sıkıntısı. Amir ağabey, Bosna’daki Sırp ve Hırvat’ların kararı ile Kosova’ya vize uygulandığını söylüyor. Boşnak tarafı buna yanaşmasa da 3 baştan 2’si bu kararı alınca bir şeyler için mecbur kalınıyor. Tabi Bosna Hersek’in vize koymasının ardından, Kosova’da Bosna Hersek’e vize koyuyor. Peki bu durum ne anlama geliyor?… Bosna’da yaşayan Sırplar ve Hırvatlar, Bosna Hersek pasaportu almak yerine, Sırbistan ve Hırvatistan pasaportu alıyorlar. Sırbistan ve Hırvatistan pasaportu olanlar da Kosova’ya rahatça girip çıkabiliyor. Vize uygulamasına maruz kalan Boşnaklar oluyor. Boşnaklar Kosova’da bulunan akrabalarının yanına gidip gelemiyor.
Amir ağabey bu olayı anlatırken hem sinirleniyor hem de açıkçası çok üzülüyor. Sead ağabey ise onu destekler nitelikte konuşmalar yapıyor.
Bir ara bu konu ile ilgili Türkiye’den destek beklediklerini söylüyor ağabeylerimiz. Çünkü 3 başlılıktan dolayı Bosna Hersek gelişime kapalı ve Müslümanların kıstırılma çabasına maruz kaldığını görüyoruz. Her ne kadar ülkede Müslüman nüfus daha fazla olsa da, Hırvat ve Sırplar, kendi ülkelerinden gördüğü destek ile bu kıstırma olayını abartıyor.
Evet Bosna’ya tek sahip çıkan ülke gururla söylüyorum ki Türkiye! Bir çok konuda Bosna’ya yardımlar yapılırken, TİKA marifeti ile Müslümanlara çeşitli meslekler de kazandırılıyor. Tabi 3 baştan 2’si bu konuları yakından takip ederken, açıkçası kıskanma şöyle dursun, düşmanlık beslediklerini düşünüyorum şahsen. Yani Türkiye’nin Bosna’da varolmasından ziyadesi ile rahatsız olan kesimler var…
Konu ilerlerken, Kuzey Kıbrıs gündeme geliyor. Hatta Amir ağabey, Kıbrıs benzetmesi yapıyor ve ekliyor: “Bosna’da Türkiye’ye bağlanmak istiyor musunuz diye bir referandum yapılsa, bütün Boşnaklar bunu reddetmez”… Yani Boşnaklara ağabeylik yapacak bir devlet olarak gördükleri için Türkiye’yi, Türkiye tarafından idare edilir bir yapıyı reddetmeyeceklerini belirtiyor…
Sead ağabeyde aslında Bosna’da savaşın devam ettiğini söylüyor. Savaş fiili olarak yaşanmasa da siyasi olarak bir savaş içinde olduklarını belirtiyor. Bu konuda Türkiye’nin her zaman kendilerine destek verdiklerini belirtiyor. Ülkemiz yetkililerinden istedikleri ise, Bosna’yı sahipsiz bırakmamaları…
Konuşurken bazen sinirleniyor, bazen de gözlerim doluyor. Bizim bir tarafımız kayadan sert, bir tarafımız ise al kınalıdır, mahzundur. Yani Boşnaklar ile konuşurken, Bosna Türkiye’ye emanet edildi derken, aslında Bosna’ya Türkiye’den başka devlet sahip çıkamaz, çünkü Türkler tüm ümmetin olduğu gibi bizim de hamimizdir, diyorlar…
Sohbet bitiyor. yavaş yavaş eve doğru dönüyoruz. Eve geldiğimizde kahveler geliyor yine. İçiyoruz da içiyoruz. Sahi kahveye de epey alışmaya başladım. Ama çayın yerini hiç bir şey tutmaz bunu da iyi biliyorum. Yarın sabah namazı ve ardından da bayram namazı var. Bayram’ın ilk günü memleketimden uzak ama ülkemin farklı bir yerinde geçiyor. Ülkemin dedim ki evet öyle. Türkiye’nin bir parçası Bosna veya Kosova… Gurbetteki anadoluların hepsi ülkemiz değil mi…
Gece geç saatlere kadar muhabbet ediyoruz ve artık uyumamız gerektiğini ifade ediyorum. Amir ağabey bize hemen bir yer gösteriyor. Gösterdiği yere gittiğimde, aman Allah’ım diyorum… İlk yurt dışı yazısına çıktığım zaman Makedonya Radoviş’te yaşadığım an aklıma geliyor… Bir sene sonra yine aynı şeyi yaşıyorum…
Amir ağabeyimiz, yatak odasını bize veriyor… Bizim daha rahat uyuyabilmemiz için… Kendisi ise salonda bulunan koltukta uyuyor. Yani nasıl desem, nasıl anlatsam bilemiyorum. Verilen değer, saygı, sevgi bambaşka…
Sabah namazına uyanıyoruz. Namazı Hamza kıldırıyor. Daha sonra kahve içiyoruz yine. Ve bayram namazı vakti. Bayram namazı için camideyiz. Namaz bittikten sonra bayramlaşma başlıyor. Bizim Türk olduğumuzu öğrenenler daha da samimi davranıyor…
Namazın ardından da mezarlığa geçiyoruz. Ve başlıyoruz okumaya. Amir ağabey ile Ömer konuşurken, bende diğer taraftan Boşnak kardeşlerimizi izliyorum. Kültürümüz onlarla aynı değil tabi ki ama şundan emin olabilirsiniz ki genel hatları ile biz diğer Müslüman topluluklarından çok daha birbirimize yakınız.
Mezarlık ziyaretinin ardından Amir ağabeyimizin ailesi ile annesini ziyarete gidiyoruz. Annesinin elinden öpüyoruz. El öpme muhabbeti sonrası Amir ağabey bizlerle birşeyi daha paylaşıyor. Büyüklere saygı noktasında el öpme alışkanlığının eskiden olduğunu ama şimdilerde pek kimsenin bu gibi kültürel özellikleri bilmediklerini be uygulamadıklarını söylüyor.
Amir ağabeyimizin annesi ile biraz sohbet ediyoruz. Kendisi bizi belli ki çok sevdi. Sonra Ömer evin içerisinde sigara yakınca ona doğru bakıyorum, hani dışarıda iç evde insanlar var gibisinden… Annemiz de küllük getirince demek ki evde içiliyor diyorum. Sonra Ömer ile aralarında bir şeyler konuşunca bir kahkaha tufanı kopuyor…
Tabi ben olaya yabancıyım. Ömer bana konuşmaları tercüme ediyor… Annemiz normalde evde sigara içmenin yasak olduğunu ve bu nedenle de çocuklarına evinde sigara içirtmediğini söylüyor. Ama biz Türk olduğumuz için bize müsaade ettiğini ifade ediyor.
Ve artık Donji Vakuf’tan ayrılma vakti…