Zamanında Rahmetli Oktay Sinanoğlu nerdeyse bütün söyleşi ve konuşmalarında Türkçe’nin zenginliğinden ve dilden dile çeviri yaparken duygunun tam aktarılamadığından bahsederdi ki aslında haklıydı da. Misal Türkçe ‘deki aşk, sevda, gönül gibi kelimeleri İngilizce’ye çevirdiğinde tek karşılığının love, heart olduğunu ve bu kelimelerin asla o derinliği karşılamadığını söylerdi. İlahiyat fakültesinde iken Hadis metinleri adında bir […]
Zamanında Rahmetli Oktay Sinanoğlu nerdeyse bütün söyleşi ve konuşmalarında Türkçe’nin zenginliğinden ve dilden dile çeviri yaparken duygunun tam aktarılamadığından bahsederdi ki aslında haklıydı da.
Misal Türkçe ‘deki aşk, sevda, gönül gibi kelimeleri İngilizce’ye çevirdiğinde tek karşılığının love, heart olduğunu ve bu kelimelerin asla o derinliği karşılamadığını söylerdi.
İlahiyat fakültesinde iken Hadis metinleri adında bir dersimiz vardı.
Hadis metinleri ve şerhleri Arapçaydı. Hocamız tek tek kelimeleri açıklıyor, eğer varsa mecazlarını belirtiyordu.
Mesela “Kulum bana bir adım gelirse ben ona koşarak giderim” kutsi hadisinde Allah’ın kuluna koşması fiili normal bir koşma değildi.
Metinde koşma eylemi Hervele fiili ile geçiyordu.
Omuzların iki yana sallanarak, sevdiğine, aşığına koşar gibi bir koşmaydı söz konusu olan.
Hocamız bu kelime üzerinde durup cümleyi bu şekilde açıklayınca inanılmaz heyecanlanmıştım. Şiir gibiydi.
Metni öylece, olduğu gibi şak diye Türkçe’ye çeviremiyordunuz ki hiçbir dil diğer dile tabiri caizse tam tetematıyla çevrilemez.
Anlam kaybı muhakkak yaşanır.
Bugün Kur’an’ın Türkçesini baştan sona okuduğu halde “Aklımda hiçbir şey kalmadı” ve “Pek bir şey anlamadım, etkilenmedim” diyen bir sürü insan tanıyorum.
Elbette ki daha fazla kitleye hitap etmesi için tercümesi yapılmalı ve okunmalı ama eksik olduğu bilinmeli.
Kur’an’ın şiirselliği V for vendetta filminde de vurgulanır. Kadın “Müslüman değilsen evinde Kur’an’ın ne işi var” diye sorduğunda, adam “Şiirselliğine hayran olmak için Müslüman olmama gerek yok” diye cevap verir.
Camiilerin ahırlara çevrilmesi ya da o dönem ki din reformu(!) vb. gibi durumların asla olmadığını söyleyenlerin velev ki doğru söylediğini varsayalım.
Fakat benim babamdan dinlediğim Diyanet’e bağlı olarak görev yapan bir hoca olan dedemin Arapça Kur’an, ibadet yahut ezan yasağında gizli gizli köyleri gezip insanlara Arapça Kur’an’ı öğretmeye devam ettiği, evdeki Arapça Kur’an’ı sakladığı hatta buna benzer sebeplerden dolayı yaşadığı baskılardan sonra istifasını verdiğiydi.
Diyanet o zamanlar malum kişilerin elindeydi ve görevi Müslümanlara dini açıklamak, Kur’an’ın bütünlüğünü korumak ve halka anlayabileceği şekilde dini hükümleri anlatmak olan bu kurum maalesef kurulduğu zamanlarda amacının doğrultusunda davranmamıştı.
Öyle ki geçmişinde tüm bu sıkıntıları yaşamış ve içselleştirmiş insanların bugün Türkçe ibadet yahut ezan gibi fikirlere tepki vermesi son derece olağan.
Zira hâlâ acıyan ve kapanmamış yaraları var.
Bu yaralar ve geçmiş inadına yok sayılırsa zaten amacın ne olduğunu anlamış oluruz.
Bugün Türkçe Kur’an dendiğinde insanların tepki vermesinin sebebi geçmişte dayatılanlar yüzündendir.
Nitekim “İbadet herkesin asli dilinde olur” fikrinin de amacının iyi niyetli olmadığı aşikâr.
Eğer gerçekten insanlar bilinçlensin diye Türkçe Kur’an yahut ezan okutulmuş olsaydı, bu tepeden inme bir şekilde ve kurallara uymayanlara ceza verilerek yapılacak bir iş olmazdı.
Geçtiğimiz günlerde bu doğrultuda Türkçe meal okutulmasının sebebi de insanlar anlasın diye değil uyuyan devi uyandırma çabasındandır.
Karar tamamen siyasidir.
Geçmişe bakınca diktatörce insanlara Türkçe ezan, Türkçe Kur’an diye baskı yapanlar bu gün halk anlasın diye yaptık dediklerinde hiç de samimi olmadıkları açıkça görülür.
Zira bunca zamandır Kur’an’ı anlamaya meyletmemiş, duvarda çanta içinde tutmayı layık görmüş insan şu saatten sonra da Kur’an’ın neyi anlattığını anlamayacaktır.
Fakat suç halkta da değildir.
Suç, dini afyon olarak gördüğü hâlde elinde oyuncak gibi kullanan, dini kendi istediği gibi halka arz etmeye çalışan, kitlelerin hassas noktasından baskı yaparak kontrol almaya çalışanlardadır.
Velhasıl Kur’an Arapçadır fakat Arapça Kur’an değildir.
İbadet dili ise apaçık Kur’an’dan başka bir şey değildir.