Malumunuz aylardır ev haricinde maskesiz gezemiyoruz. Fakat hem gözlük hem maske bir arada olunca nefes alıp-verirken gözlüklerimi buhar kapladığından uzun zamandır bu durumdan şikâyet ediyordum. Öyle çok söylenmiştim ki benim gibi bu durumdan rahatsız olan bir arkadaş tesadüfen eczanede buhar önleyici bir sprey bulduğundan bahsetti. Nitekim bende tek tek eczane, medikal dükkânı gezip bu spreyden […]
Malumunuz aylardır ev haricinde maskesiz gezemiyoruz.
Fakat hem gözlük hem maske bir arada olunca nefes alıp-verirken gözlüklerimi buhar kapladığından uzun zamandır bu durumdan şikâyet ediyordum.
Öyle çok söylenmiştim ki benim gibi bu durumdan rahatsız olan bir arkadaş tesadüfen eczanede buhar önleyici bir sprey bulduğundan bahsetti.
Nitekim bende tek tek eczane, medikal dükkânı gezip bu spreyden aradım ama maalesef hiçbir yerde bulamadım.
Sonra bir optik dükkânı görünce “kesin burada vardır” diyerek oraya doğru seğirttim.
Fakat orada da bulamadım.
Üstelik dükkân sahibi bana inanmadı.
Böyle bir spreyin olmadığını, varsa bile insanları kandırdıklarını söyledi.
“Arkadaşım kullanıyor gayet memnun” diye uzun uzun anlatmama rağmen böyle bir şeyin varlığına inandıramadım beyefendiyi.
Dükkândan çıkınca ciddi ciddi kafama takıldı bu hâli.
Bir şeyin varlığına inanmıyorsanız o yoktu.
Var olan şey bile inanmayınca yok oluyordu.
Her fikir her düşünce her ihtimal o şeyin dışında var oluyordu fakat şeye göre var yok oluyordu.
Mesela eğer Allah’a inanıyorsanız gözünüzle her yerde ve her şekilde varlığına şahit oluyordunuz.
Elle tutmasan da gözle görmesen de her şeyi yaratan bir varlığa inanıyordunuz.
Ağacın yeni çıkan yaprağında, parmaklarında ki eklemlerin işlevinde, bir bebeğin anne rahmine düştükten sonra dünyaya gelişinde bir mucize olduğunu ama tüm bunların temelinde bir hâlk edenin varlığını müşahede ediyordunuz.
Şu an kişisel gelişim adı altında da sürekli yoğrulan mevzulardan biri bu “İnanma” mevzusu aslında fakat bizim içinde bulunduğumuz inancın temeli bunun üstüne.
Bir akrabam Noel döneminde bir camiinin mahyasında “Yahudileri ve Hristiyanları dost edinmeyin” ayetini görmüş, fotoğrafını çekip “Faşistlikte son nokta” diyerek paylaşmıştı.
Ona bir türlü bunun farklı bir manası olduğunu anlatamamıştık.
Hatta bize ayetin indiği konumu, olayları vs. hepsini incelediğini, bu ayetle ilgili birbirinden farklı yedi tefsire baktığını gene de faşistliği açıklayan bir cümle bulamadığını söylemişti.
Tek bir ayet üzerine sayfa sayfa kitap okuyup kaç çeşit tefsire bakacaksın ve gene de tatmin olmayacaksın?
İnanmak istemezsen inanmıyorsun…
Geri planda, uygulamanda ne varsa okuduğun, gördüğün her şeyi onlar yönetiyor.
Bunun sadece din nev’inden bir inanç olmasına da gerek yok.
İnsan neye inanırsa da ona dönüşüyor yahut inandığı şeyin esiri oluyor ki bu yaratılışa oldukça
ters bir durum.
Nihayetinde hepimiz çeşitli şekillerde de olsa tekâmül için dünyadayız ve var olma sebebimiz
sabit durmayarak sürekli ilerlemek ve dönüşmek üzerine.
Geçtiğimiz haftalarda Diyanet eliyle Cuma hutbesinde yağmur duası edildi.
Seküler olarak tanımlayabildiğim kişiler bile bu duanın yağmuru getireceğine inanıyordu ki âmenna hepimiz bu düşüncedeydik.
Fakat bir köşe yazarı bu durumu farklı bir şekilde ele aldı.
Diyanet’in ezan saatleri, kıble hesaplamalarını astronom, teleskop aracılığıyla yaptığını, kurum olarak bilimden destek aldığını, Diyanet’in kendine ait rasathane kurma planlarını, NASA’ya gönderilen Diyanet astronomunu vs. anlattıktan sonra böylesine bilimsel (!) çalışan bir kurumun yağmur yağma vaktini de önceden hesaplayabilecekken “Yağmur duası” yapmanın tabiri caizse ilkel bir davranış olduğunu yazdı.
Ben böyle bir hezeyanı “Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır” diyerek Karakoç’tan mülhemle cevaplardım esasen.
Dedik ya inandığın şeye dönüşürsün diye bu durum tam olarak öyle.
Var olan ne varsa zihninde yok sayarsın elbet fakat bu kişisel bir yok sayıştır.
Bir sarmal içinde dönüp durursun inandıkların üzerine.
İnanmadığın ne varsa onlar ilerlemeye, değişmeye, dönüşmeye yahut gelişmeye devam eder.
Çünkü yaşamak adını verdiğimiz şey bir şeylere inanmak ve inandıklarımızda sabit kalmayıp geliştirmekle devam ediyor…
Hâsılı kelâm eğer iyi birer çocuk olursak Şirinler’i bile görebiliriz
Olur mu?
Bence inanırsak olur…