Geçtiğimiz hafta Diyanet işleri başkanı Ali Erbaş, eşcinsellik ve nikâhsız birliktelikler üzerine bir hutbe okuyunca ortalık karıştı. Açık konuşmak gerekirse ben yine mevzûyu eşcinsellik üzerine etiketlerin çoğalması ile öğrendim. Etiketleri takip edip, ne oluyor derken durumu öğrenince de çok şaşırdım. Ramazan’ın ilk haftasında, evlere çekilişimizin bilmem kaçıncı günü, Türkiye gündeminin eşcinseller ve zina olması açıkçası […]
Geçtiğimiz hafta Diyanet işleri başkanı Ali Erbaş, eşcinsellik ve nikâhsız birliktelikler üzerine bir hutbe okuyunca ortalık karıştı.
Açık konuşmak gerekirse ben yine mevzûyu eşcinsellik üzerine etiketlerin çoğalması ile öğrendim.
Etiketleri takip edip, ne oluyor derken durumu öğrenince de çok şaşırdım.
Ramazan’ın ilk haftasında, evlere çekilişimizin bilmem kaçıncı günü, Türkiye gündeminin eşcinseller ve zina olması açıkçası bana çok rahatsız edici geldi.
Öyle ya malûm virüsten dolayı maddi ve manevi anlamda sıkıntı çeken bir sürü insanımız varken, üstelik bir de mübârek Ramazan’a kavuşmuşken konumuz bu olmamalıydı.
Zamanında bir çocuk eğitimi atölyesinde eğitmen şöyle bir şey söylemişti: “Bürokrasi etkinliğe kaç tane çocuğun katıldığına bakar, bizlerse kaç tane çocuğun kalbine dokunup onlarda bir şeyler uyandırdığımıza bakarız.”
Dolayısı ile ben Ali Erbaş’ın bütün Ramazan boyunca gerek yumuşaklıkla gerekse kafalara
tokmak gibi düşecek şekilde ve üstüne basa basa “Yardımın güzelliğini, Ramazan ve orucun ruhunu, oruçlu iken haramdan uzak durup helâl ile hemhâl olunması” üzerine bir şeyler
söylemesini beklerdim.
Hâl böyle olunca Ali Erbaş hutbe konusu ile, İslam düşmanlarının önüne dolgun bir kemik
atmış oldu.
Bu adamlar zaten saldırmaya dünden hazır olduğu için bu yüzden bu kemiği uzun süre
geveleyecekleri de kesindi.
Hutbenin zamanlaması dışında içeriğinde anormal bir şey yok.
Kur’an’ın hükümlerini anlatmış ya; bulunduğu konum itibariyle zaten kalkıp siyaset ya da doların yükselmesinden bahsetmesi abesle iştigal olurdu.
İşgal ettiği koltuk zaten Türkiye’de yaşayan müslümanlar için İslami hükümlerin uygulanış şekli ve günlük yaşantısı üzerine degil mi?
Ali Erbaş’ın nefreti körüklediğini söyleyen kem diller muhtemelen onun görevini ya unutmuşlar ya Müslüman değiller ya da “Elhamdülillah müslümanı” olup, günlük yaşantılarına dini hükümler yön vermedigi gibi Kur’an açıp okuma gibi faaliyetleri olmadığı için ilk defa duymuşlar.
Bir hocamız derdi bunu: “Sorsan herkes müslüman ama inşaallah kelimesini geçiştirmek için
söyler, dini konulardan haz etmez, dinini yaşayanı da sevmez. Ama müslümandır ha ona laf
edemezsin.”
Birileri Ali Erbaş’a dava açıyormuş sanırım. İsteyen istedigi kadar dava açsın, isterse mevzuyu İnsan hakları mahkemesine götürsün gene de bir dinin haram kavramını ve bu dine mensup İmam rolündeki kimsenin bunu dillendir mesini yasaklayamazlar.
Düşünsenize yarın bir gün zoofili, pedofili ya da nekrofililer de çıkıp, İslâm bu tarz ilişkileri yasakladığı için ve “Nikâhlı bir kadın ve bir erkek dışında her türlü cinsel ilişki haramdır” dediği için dava etmeye kalkarlarsa ne olacak!
Avrupa birliğine bağlı bazı ülkelerde düşünce özgürlüğü ve hakları dolayısıyla bu tip
ilişkilerin serbestliği için kurulan dernekler kapatılamıyormuş!
Düşünün ki yarın bir gün biri çocuğunuza hâllenecek sonra da bu benim hakkım diyecek. E peki ya “Rızası da var” bahanesi bir kılıfına uydurulursa!
Oldu!
Eşcinselliğin doğuştan mı yoksa sonradan mı olduğu konusunda hâlâ bir fikir birliğine
varılamamakla birlikte genel olarak “mutlu ve ilişkileri sorunsuz bir ebeveyn ile sevgiyle büyüyen çocuklarda” eşcinselliğin gözlemlenmediğini söylüyor uzmanlar.
Nitekim her şeyin başı aile birliği ve beraberliği.
Zira ilgili âyet ve dini hükümlerde neslin devamı ve ailenin birliği açısından eşcinselliği hoşgörmez.
Eşcinsel evliliklerde yahut birlikteliklerde bağışlayıcı çift ve taşıyıcı anne şeklinde üç kişinin dâhil olduğu bir sistem var. Amma velâkin doğan çocukta bağışlayıcı ve taşıyıcı annenin genleri birleşiyor.
Düşünün ki bu taşıyıcı anne bir başkasının da çocuğunu taşıdığında ister istemez baba ayrı anne bir kardeş oluyorlar.
Tesadüf bu ya oldu ki bu kardeşler bir gün bir araya geldi ve bir aile olmaya karar verdi.
Al sana ensest ilişki!
Herkes “Annem şu babam bu” diye doğum sertifikasını alnına mı mühürleyecek böyle bir
durumda!
Mümkün mü?
Bunu kontrol altına almanın mümkün olmadığını hepimiz biliyoruz.
Hiç kimse evladının başına ne geleceğini bilemez. Bundan dolayı bu meselenin nefret, öfke ve şiddet ile değil oturup enine boyuna konuşarak bir sonuca varılması gerekiyor.
Zira hiçbir anne, babanın evladını, hayatı boyunca dışlanacağı, iş bile bulamayacağı ve en
önemlisi fıtrata aykırı bir durum içinde görmek istediğini sanmıyorum.
Eğer ki Kur’an’ın sadece eşcinsellik ile ilgili hükümlerini değil de tamamını okuyup
“muhabbetli bir aile olmanın getirdiği hoşlukları” idrak edip uygularsak önceki kavimlerin
yaşadığı helâkı değil “Dünyada cennet nasıl olur”u konuşuruz.
Allah idrâk yollarımıza genişlik versin efendim…
İnşâallah, âmin…