Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat’ta meydana gelen depremlerin ardından harekete geçen Prof. Dr. Hakan Karslı, “Depremlerin Çok Fazla Hasar ve Can Kaybına Neden Olduğu 4 ilde Jeofizik Ölçümlerle Zemin Yapısı ve Özelliklerinin Ön İncelenmesi” adlı projeyi hazırladı.
Hazırladığı projeyle “TÜBİTAK 1002-C Doğal Afetler Odaklı Saha Çalışması Acil Destek Programı”na başvuran ve destek alan Karslı, beraberindeki ekip ile 19-22 Şubat tarihlerinde Kahramanmaraş, Hatay, Gaziantep ve Malatya’da TÜBİTAK destekli saha çalışması gerçekleştirdi.
Beraberindeki Doç. Dr. Ali Erden Babacan ve Dr. Öğretim Üyesi Özgenç Akın ile saha çalışmalarını yürüten Karslı, deprem bölgesindeki 4 ilde jeofizik ölçümlerle zemin yapısı ve özelliklerinin ön incelemesini yaptı.
Sonuçların analizlerini raporlayarak TÜBİTAK’a sunan Prof. Dr. Hakan Karslı, AA muhabirine, depremin ardından hazırladığı projenin, TÜBİTAK 1002-C Doğal Afetler Odaklı Saha Çalışması Acil Destek Programı’ndan kabul gördüğünü söyledi.
Bu kapsamda da ekibiyle alan araştırmasında bulunmak üzere bölgeye gittiklerini belirten Karslı, şu ifadeleri kullandı:
“Zemin özelliklerinin nasıl olduğunu öğrenmek amacıyla hızlı örnekleme yapmak istedik. Malumunuz 2 deprem 9 saat arayla gerçekleşti ve büyük depremlerdi. Sonuçları itibarıyla çok büyük bir afetle karşı karşıya kaldık. Bu kapsamda depremin büyüklüğünün yanında acaba zemin koşulları neydi, nasıldı, bunu öğrenmek istedik ama bunu bu kısa süre içerisinde sadece örnekleyerek yapabildik.”
Karslı, ortamın alan araştırmasına çok müsait olmadığını kaydederek, “Bu kapsamda süre içerisinde 4 ili örnekleyebildik. Malatya, Hatay, Gaziantep ve Kahramanmaraş’ta olmak üzere her ilde ikişer profilde jeofizik ölçüler aldık.” diye konuştu.
Yaptıkları çalışmalardan birisinin sismik ölçümler olduğunu ifade eden Karslı, “Yerin geometrisini elde etmeye çalıştık ve aynı zamanda fiziksel davranışlarını, zemin büyütmesi, zemin hakim salınım süresi, temel kaya topografyası ve derinliği, zeminin sıklığı, katılığı gibi birçok parametreyi buradan üretmeye çalıştık.” dedi.
Karslı, bir diğer ölçümü de titreşimcikleri ölçen mikrotremör cihazlarının kullanımıyla yaptıklarını belirterek, şöyle devam etti:
“Bu cihazı yere kurarak yaklaşık 30 dakikalık sürelerle kayıtlar aldık ve bu kayıtları tekrar analiz ettik. Buradan da yine zemin hakim titreşim periyodunu ve dolayısıyla hakim titreşim frekansını belirledik. Çünkü depremlerde yıkılmaların önemli bir miktarını deprem dalgalarının yer içerisine girdiği zamanki salınımıyla binaların doğal salınımları arasında bir rezonans söz konusu olursa binalar bundan çok büyük bir kuvvetle etkilenir ve yıkılmaya maruz kalabilirler. Onun için biz aynı zamanda da sismik profillerin olduğu yerlerde de bu ölçümleri de yaptık ve bunları daha sonra bütüncül olarak değerlendirdik.”
Sismik ve mikrotremör ölçüm sürelerinin yaklaşık 3 saat sürdüğünü aktaran Karslı, “Bu proje çerçevesinde jeofizikçiler olarak 8 ayrı noktada örnekleme yaparak zemin yapısının fiziksel davranışlarını anlamaya çalıştık.” dedi.
Karslı, araştırmaları 4 günlük süre içerisinde gerçekleştirdiklerine işaret ederek, “Ölçülerimizi alabileceğimiz alanda çok fazla gürültünün olmaması, insan ve taşıt hareketinin olmaması gerekiyor. Çünkü ses dalgasının yer içindeki yayılımını yüzeydeki hassas kayıtçılarla dinliyoruz, titreşimcikleri kaydediyoruz. Bunların diğer çevre gürültülerinden etkilenmemesi lazım.” diye konuştu.
Çalışmanın ardından önemli sonuçlara ulaştıklarına dikkati çeken Karslı, “Aslında bu çalışmalar yapılaşmalardan önce yapılması gereken zorunlu çalışmalar. Zaten yönetmeliklerimiz bunu emrediyor. Dolayısıyla biz bu çalışmalarımızı yaptık, raporumuzu yazdık ve TÜBİTAK’a gönderdik. Bundan sonra bu çalışmaları belli bir alana odaklayarak çok daha fazla profillerde ölçüm yaparak detaylandırmak istiyoruz.” değerlendirmesinde bulundu.
Karslı, raporun sonuçları ile ilgili kısaca şunları kaydetti:
“Elde ettiğimiz sonuçlarda zeminle ilgili bazı yerlerde dayanımı düşük zeminleri, yer yapılarını gördük. Fakat genel olarak orta sağlam nitelikte zeminler olmasına rağmen bina yer uyumu yani deprem yer hareketi ve bina uyumunun statik projelerin iyi olmadığını değerlendiriyoruz. Neden, çünkü öyle ölçüm yerleri seçmeye çalıştık ki bir caddenin veya sokağın bir tarafında binalar yıkılmamış, az hasarlı veya yarı hasarlı ama diğer tarafında, bitişiğinde çok ileri derecede yıkılmış kullanılamaz hale gelmiş binalar gördük. ”
Aralarında 10-15 metre mesafe olan bu yerlerde bu tür durumlarla karşılaştıklarına işaret eden Karslı, sözlerini şöyle tamamladı:
“Biz genel olarak o dar alan içerisinde yer (zemin+kaya) koşullarının çok ileri derecede değişmediğini öngörsek, bu yıkılmanın sebebi ne olabilir diye düşündüğümüzde, çok açık olarak deprem-yer-yapı ilişkisinin iyi kurulmamış veya kurulamamış olduğunu, yani, yapıların deprem yüklerini karşılayacak nitelikte olmadığını değerlendiriyoruz. Bunu daha detaylandırmak için bu çalışmaların daha alan odaklı yerine getirilmesi gerekiyor. Bundan sonraki hedefimiz, daha uzun süreli bir proje kapsamında bu çalışmalarımızı geliştirmek olacaktır.”