Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Al Jazeera’nın, İsrail’in Filistin’e saldırıları, terörle mücadele, son dönemdeki diplomatik temaslar gibi gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.
Türkiye’nin Filistin’e sağladığı desteklerle ilgili bir soru üzerine Altun, Türkiye’nin 7 Ekim’de başlayan yeni işgal ve soykırım girişimleriyle birlikte konuyu dünyada gündemde tutan ülkelerin başında geldiğini vurguladı.
İnsani yardımlarla ilgili de en çok gayret eden ülkelerden birinin Türkiye olduğuna işaret eden Altun, “Dolayısıyla, Türkiye’nin Filistin politikasında değişen bir şey yok. Hangi coğrafyada olursa olsun, tarihin omuzlarımıza yüklediği misyonun gereği olarak başta Filistin olmak üzere mazlumlara kimlik sormadan kol kanat geriyor, zalime de gür bir sesle ‘zalim’ diyoruz.” diye konuştu.
Bu yaklaşımın bir yansıması olarak, BM Genel Kurulu’nun 30 Aralık 2022 tarihli kararıyla Divan’dan “İşgal Altındaki Filistin Topraklarında İsrail’in Politikaları ve Uygulamalarından Kaynaklanan Hukuki Sonuçlar” hakkında istişari görüş talebine ilişkin devam eden süreçte, yazılı görüşü 20 Temmuz 2023’te Divan’a tevdi ettiklerini belirten Altun, Lahey’de gerçekleştirilen sözlü oturumlar kapsamında da 26 Şubat’ta Türkiye’nin sözlü beyanda bulunduğunu anımsattı.
Altun, beyanla, İsrail’in işgal altındaki Filistin topraklarının, bu meyanda Kudüs şehrinin ve Harem-i Şerif dahil kutsal mekanların karakterini ve statüsünü değiştirmeyi amaçlayan tüm tek taraflı eylem ve tedbirlerinin uluslararası hukukun ihlali olduğu ve kayıtsız şartsız ilgası ve geri alınması gerektiğine ilişkin tutumun, bir kez daha Divan ve uluslararası kamuoyu önünde kayda geçirildiğini söyledi.
Türkiye’nin ve özellikle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Filistin konusundaki ilkeli ve insani duruşuna dikkati çeken Altun, Türkiye’nin tüm gücüyle ateşkes için uğraşırken, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Filistinli aktörlerin entegre hareket etmesini temin etmek amacıyla Hamas ve El Fetih liderlerini buluşturduğunu anımsattı.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığının ilk günden İsrail’in yalan haberleri ile mücadele etmek amacıyla dezenformasyonla mücadele kampanyasını başlattığını belirten Altun, sektörel bazda ilk defa İslam İşbirliği Teşkilatının Enformasyon Bakanları Toplantısı’nı gerçekleştirip, bu alanda İsrail’e karşı atılabilecek adımları koordine ettiklerini söyledi.
Altun, 7 Ekim’den bu yana Türkiye’nin tüm dünyanın gözleri önünde gerçekleştiren katliamlara en güçlü şekilde karşı çıktığının altını çizerek, Türkiye’nin bütün kurum ve kuruluşlarıyla, insani ve diplomatik tüm kanallarla bu katliamın durdurulması için bütün imkanlarını seferber ettiğini vurguladı.
Türkiye’nin, meseleyi devlet seviyesine çekerek, orta ve uzun vade için çözüm önerilerini sunduğunu dile getiren Altun, “Garantörlük mekanizmasını teklif ederek elini taşın altına koymaktan çekinmemiştir. Bütün bu girişimler ile unutulmaya yüz tutmuş olan İsrail’in yerleşimci kolonyalist politikasını ve ‘Filistin Devleti’ gerçeğini uluslararası kamuoyuna yeniden hatırlatmıştır.” dedi.
“Türkiye’nin İsrail’le ticareti kısıtlamak için aldığı kararları Türk kamuoyu destekledi mi?” sorusuna Altun, “İsrail’le 7 Ekim tarihi itibarıyla ilişkilerimizin hangi noktada ilerlediği gayet açık. Türkiye, Gazze’de yaşanan katliamın çok öncesinde İsrail’e askeri amaçla kullanılabilecek malzemelerin sevkiyatını durdurmuştu. Geldiğimiz nokta itibarıyla İsrail’le ticareti durduran Türkiye, yaptığı açıklamalar ve Filistin’e verdiği destekler konusunda ne kadar sahici ve samimi olduğunu gözler önüne serdi.” yanıtını verdi.
Milletin, Filistin konusundaki duyarlılığının tüm dünyaya örnek olacak türden olduğuna işaret eden Altun, milletin, İsrail’le ticaretin önce kısıtlanmasına sonra da durdurulmasına ilişkin alınan kararları sonuna kadar desteklediğini aktardı.
İsrail’e yönelik ticaret kısıtlanmasını ve durdurulmasını hayata geçiren tek ülkenin Türkiye olduğunu anımsatan Altun, şunları kaydetti:
“Orta Doğu’da uzun yıllardır süregelen ve 7 Ekim 2023 itibarıyla ayyuka çıkan bir İsrail sorunu var. Türkiye olarak bu sorunun devlet ciddiyeti içerisinde ve Filistinli mazlumların lehine çözüme kavuşturulması için gereken her türlü adımı atacağımızdan kimsenin kuşkusu olmasın. Dolayısıyla ticaret tartışmaları üzerinden meselenin odağını kaçırmamak lazım. Türk kamuoyunun Gazze konusundaki hassasiyetlerini ortaya koyması bizim açımızdan memnuniyet vericidir. Beklentilerin yüksek olması bizim hassasiyetimize de işaret eder. Bu anlamda Sayın Cumhurbaşkanı’mız başta olmak üzere, hükümetimiz ile kamuoyu arasında Gazze konusunda bir düşünce, tavır farkı yoktur.”
Öncelikle İsrail sorununun ve İsrail’in yarattığı sorunların bir çözüme kavuşturulması gerektiğine işaret eden Altun, “İsrail’in yıllardır devam eden zulmünün artık bir halkı toptan yok etmeye evrildiğini görmemiz gerekiyor. Bu gerçekleri teslim ve tespit ettikten sonra bunların çözümü için etkili ve stratejik adımların atılması gerekiyor.” diye konuştu.
Türkiye’nin en başından beri Filistinli mazlumların yanında olurken, aynı zamanda bölgenin de barış ve istikrara kavuşması için mücadele ettiğinin altını çizen Altun, Türkiye’nin bu mücadelesini görmeden, meseleyi ticaret üzerinden çarpıtmaya çalışmanın en başta İsrail’in yaptıklarının gizlenmesine, üzerlerinin örtülmesine yarayacağını söyledi.
Altun, İsrail’in insani ve uluslararası hukuka aykırı eylemlerinin hesabını tarih, insanlık ve hukuk önünde mutlaka vereceğini vurguladı.
“Türk ürünlerinin İsrail ordusuna gittiği yönünde çok dedikodu yapıldı. Bu konuya açıklık getirir misiniz?” sorusuna Altun şu yanıtı verdi:
“Uluslararası alanda Türkiye’ye yönelik organize bir şekilde kara propaganda yürüten bazı güçler var. İsrail sorunuyla hiçbir şekilde ilgilenmediği halde iftiralarla sırf hükümetimizi yıpratmak ve kamuoyunu hükümetimize karşı kışkırtmak adına bu karalama kampanyalarına hizmet eden işbirlikçi bir kitle de bulunuyor. Ürünlerimizin İsrail ordusuna gittiği yönündeki iddialar apaçık bir yalan. Dezenformasyonla Mücadele Merkezimiz, özellikle sosyal medyada paylaşılan eski tarihli videolarla gerçekleştirilen karalama kampanyalarının yalan bilgiler üzerinden yapıldığını açıkladı. Bırakın İsrail ordusuna ürün gönderilmesini, aksine Türkiye bugüne kadara yaklaşık 50 bin ton insani yardım malzemesini Gazze’ye ulaştırdı.”
Altun, 7 Ekim’den bu yana, her alanda İsrail’in soykırımına karşı devletiyle, milletiyle en onurlu ve en etkili duruşu sergileyen ülkenin Türkiye olduğunun altını çizerek, bu konuda her alanda ilkeli, iddialı ve insani bir tavır ortaya koyan Türkiye’nin, bugüne kadar olduğu gibi bugünden sonra da Filistinli kardeşlerinin yanında olmaya devam edeceğini vurguladı.
Türkiye’nin, Güney Afrika’nın İsrail’e karşı açtığı soykırım davasına müdahil olacağını belirten Altun, uluslararası mahkemelerde İsrail’in suçlarının tescil edilmesi ve İsrail’in mahkum edilmesi için Türkiye’nin tüm kurum ve kuruluşlarıyla bu işin takipçisi olacağının altını çizdi.
“İsmail Heniyye’nin Türkiye ziyareti ve Erdoğan’la görüşmesi uluslararası kamuoyunda çok ses getirdi. Bu görüşmenin sonuçları neler? Bu görüşme Gazze’deki durum konusunda bir değişiklik yaratır mı?” sorusuna Altun, “Bu görüşmeden önce Sayın Heniyye’nin çocukları ve torunlarını İsrail saldırılarında kaybetmesinden dolayı Sayın Cumhurbaşkanı’mız kendisine taziyelerini sunmuştu. Bunu yapan çok az sayıda liderden birinin Cumhurbaşkanı’mız olduğunu da ifade edeyim.” yanıtını verdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Heniyye ile görüşmesinin son derece samimi bir atmosferde gerçekleştiğini hatırlatan Altun, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, İsrail’in Filistin’deki cinayetlerini uluslararası kamuoyunun önünde yüksek sesle dillendiren liderlerin başında geldiğini anımsattı.
Altun, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 7 Ekim’den bu yana mesaisinin önemli bir bölümünü bu mevzunun çözümüne ayırdığını belirterek, Heniyye’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmesinde ateşkes konusunda neler yapılabileceğinin konuşulduğunu aktardı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yalnızca Hamaslı yetkililerle bir araya gelmediğini, birçok ülkenin lideriyle de yoğun bir diplomasi trafiği içerisinde olduğunun altını çizen Altun, şunları kaydetti:
“Cumhurbaşkanı’mızın gündeminde yer alan en önemli konu başlığı da İsrail’in Filistin’e saldırılarının bir an evvel durdurulması. Dolayısıyla, yapılan müzakerelerin sonuçlarının bölgedeki fiili durumu değiştirmeye başladığını yakın bir zamanda göreceğiz. Türkiye, Sayın Cumhurbaşkanı’mızın liderliğinde Filistin’de katliamın behemehal durması, 1967 sınırları temelinde başkenti Doğu Kudüs olan, egemen, bağımsız ve toprak bütünlüğünü haiz bir Filistin devletinin kurulması için bütün gücüyle mücadele edecek. Çünkü, bölgeye barışın egemen olmasının başka yolu yok.”
“Bölge ülkeleri ile normalleşme Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son dönemdeki ana söylemlerinden ve meşguliyetlerinden birisiydi. Yerel seçimler nedeniyle bu dosya yavaşladı mı, bu konudaki çalışmalar nasıl ilerleyecek?” sorusu üzerine Altun, 31 Mart tarihinde Türkiye’de gerçekleşen seçimlerin, mahalli idareler seçimi olduğunu, dolayısıyla bu seçimlerin Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğinde yürütülen dış politikayı etkilemesinin söz konusu olmadığını belirtti.
Altun, Türkiye’nin dış politikasının ağırlık merkezi ve temel amaçlarının çevresinde bir barış kuşağı oluşturmak, bölge ülkeleri ile dostane ve karşılıklı kazanca dayalı bir ilişki kurmak olduğunu dile getirdi.
Türkiye’nin bölgesel vizyonunun net, tekliflerinin ise oldukça somut olduğunu belirten Altun, Türkiye’yi “istikrarlaştırıcı güç” olarak tanımladıklarını ifade etti.
Altun, “BM’nin reforme edilmesinden terörle mücadeleye, mülteci meselesinden çatışma bölgelerinin istikrarlaşmasına kadar Türkiye’nin attığı adımlar ve önerdiği çözümler her zaman istikrarın sağlanması fikri ve amacını merkeze almıştır. Türkiye’nin zorlayıcı yöntemler kullanması ve askeri işbirlikleri bile yıkıcı değil, istikrarlaştırıcı bir fonksiyona sahip. Bu vizyonu paylaşan aktörlerin de arttığını ve normalleşme adımları ile işbirliğinin ön plana çıkması da bu durumla yakından ilgili.” değerlendirmesinde bulundu.
“Mısır’la ilişkilerin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ziyareti ile normalleşme aşamasına geçip geçmediğinin” sorulması üzerine Altun, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 14 Şubat’ta Kahire’ye gerçekleştirdiği ziyaretle normalleşme sürecinin tamamlandığını ve iki ülke ilişkilerinde yeni bir döneme girildiğini belirterek, şunları kaydetti:
“Bu ziyarette imzalanan Ortak Bildiri ile ülkemizle Mısır arasında Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi’nin (YDSK) Cumhurbaşkanları eş başkanlığında toplanacak şekilde yeniden yapılandırıldığı duyuruldu. Dolayısıyla, iki ülke arasındaki ilişkileri her alanda geliştirme hususundaki siyasi irade Cumhurbaşkanları tarafından en üst düzeyde teyit edildi. YDSK toplantısının, Mısır Cumhurbaşkanı Sisi’nin önümüzdeki aylarda Türkiye’ye gerçekleştireceği ziyaret sırasında gerçekleştirilmesinde mutabık kalındı. Sayın Cumhurbaşkanı’mızın ziyareti sırasında karşılıklı beyanlarda ifade edildiği üzere, bölgenin iki önemli aktörü Türkiye ve Mısır arasındaki ilişki ve işbirlikleri, iki ülkenin menfaatlerinin yanı sıra bölgenin istikrar, barış ve huzuru bakımından da kıymetlidir. İki ülkenin birçok bölgesel meseleye bakış açıları örtüşüyor. Mısır, Filistin davası başta olmak üzere bölgenin istikrarı ve güvenliği açısından çok önemli bir rol oynuyor. Özellikle İsrail saldırganlığının durdurulması, Filistin’de kalıcı ve hakkaniyetli bir çözüm mekanizmasının hayata geçirilmesi konusunda iki ülkenin işbirliği yapmaları kritik önemdedir.”
Mısır Cumhurbaşkanı Sisi’nin gelecek aylarda Türkiye’ye gerçekleştireceği ziyarette yapılacak YDSK toplantısının hazırlıklarının devam ettiğini dile getiren Altun, Filistin, Libya, Sudan, Somali gibi bölgesel meselelerde de görüş alışverişinde bulunulduğunu kaydetti.
Altun, “YDSK toplantısı marjında iki ülke arasındaki ilişkilerin ahdi zeminini günümüzün ihtiyaçlarını dikkate alarak güçlendirecek bir dizi anlaşmanın akdedilmesi için çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Sayın Sisi’nin ülkemizi ziyaret tarihi de YDSK hazırlıklarının tamamlanmasıyla netleştirilecek.” ifadelerini kullandı.
“Türkiye uzun yıllardır PKK başta olmak üzere terör örgütleri ile mücadele ediyor. Türkiye bu sorunu yakın zamanda çözecek mi?” sorusu üzerine Altun, “Türkiye’nin PKK ile mücadelesi 40 yılı aştı. Ancak şunu rahatlıkla ifade edebilirim, 2016 yılında Sayın Cumhurbaşkanı’mızın ilan ettiği ve bugüne kadar zaman zaman güncelleyerek uyguladığımız, terörü kaynağında kurutma stratejisi ile terörün ve terör örgütlerinin etkisizleştirilmesi anlamında etkin sonuçlar aldık. Amacımızın net, yöntemimiz ve enstrümanlarımızın etkin olması bu stratejinin bileşenleri idi.” yanıtını verdi.
Örgütün, Türkiye sınırları içinde büyük oranda etkisizleştiğini belirten Altun, “Savunma sanayimizin gelişimi, terörle mücadele tecrübemiz ve güvenlik güçlerimizin kabiliyet ve özverisi ile birleşmesi ile bu noktaya gelmiş olduk.” dedi.
“Sınırlar ve terör örgütlerinin Irak ve Suriye içindeki varlıkları için ne söylersiniz? Türkiye, Irak ve Suriye’nin kuzeyindeki askeri hedeflerine ulaştı mı? Türkiye’nin bu bölgelerdeki askeri varlığının ne kadar devam edeceğine dair bir öngörünüz var mı?” sorusunu Altun, “Bölgesel gelişmeler maalesef terör örgütlerinin etkinlik kazanmasına zemin hazırladı. Buna mukabil Türkiye, terörle mücadeleyi sınırları aşacak şekilde entegre yürütmek durumunda kaldı. Yalnızca PKK değil, PKK ile işbirliği yapan bir düzine örgüt ve DEAŞ gibi örgütler de doğrudan Türkiye’yi hedef aldı ve almaya devam ediyor. Entegre mücadele stratejisi sayesinde Türkiye, sınırlarını güvenceye aldı.” şeklinde yanıtladı.
Türkiye’nin, Irak ve Suriye toprakları içinde, PKK ve DEAŞ başta olmak üzere birçok örgütle uluslararası hukuktan doğan meşru müdafaa hakkı çerçevesinde mücadele ettiğini anımsatan Altun, şunları kaydetti:
“Dolayısıyla Türkiye’nin bu ülkelerin sınırları içindeki askeri varlığı ve etkinliği, sınır ihlali ya da bu ülkelerin bütünlüğüne ve çıkarlarına yönelik bir müdahale değildir. Aksine uluslararası hukuk çerçevesindeki söz konusu mevcudiyetimiz, bu ülkelerin bütünlüğünü korumalarına yardımcı olabilecek sonuçları da haizdir. Sayın Cumhurbaşkanı’mızın Irak ve Suriye’deki birçok gelişmeye dair açıklamasında Türkiye’nin en önemli önceliğinin bu ülkelerin toprak ve kurumsal bütünlüğünün muhafazası olduğunu ifade etmesi bizim temel politikamızdır ve bu değişmemiştir. Türkiye’nin, PKK ile bileşenleri ve DEAŞ’la etkin mücadelesi olmasaydı bu örgütler zikrettiğiniz ülkelerde çok daha etkin olabilirdi. Yeri gelmişken şunu da ifade edeyim, terör örgütlerine karşı tek başına (bir koalisyon olmaksızın) en fazla mücadele eden ülke Türkiye. Bu örgütlerin hem Türkiye hem de komşularına yönelik tehdidi devam ettikçe mevcut tutumumuzu kararlılıkla sürdüreceğiz. Sayın Cumhurbaşkanı’mızın Irak’ı ziyaretleri sırasında imzalanan ‘Kalkınma Yolu Projesinde İşbirliğine İlişkin Mutabakat Muhtırası’ sonrasında Irak Başbakanı Sayın Muhammed Sudani’nin kullandığı ‘Türkiye’nin ve Irak’ın istikrarını sağlayacak güvenlik işbirliğinde mutabık kaldık’ ifadesi de Türkiye’nin terörle mücadelesine bölgede artan desteğin göstergesi olmuştur.”
“Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Irak ziyaretinin yansımalarını değerlendirir misiniz?” sorusu üzerine Altun, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 13 yıl sonra ilk defa Irak’ı ziyaret ettiğini söyledi.
Ziyaret kapsamında iki ülke arasında başta güvenlik/terörle mücadele, ticaret/ekonomi, ulaştırma, enerji ve çevre/tarım olmak üzere, ilişkilerin tüm veçhelerini kapsayan toplam 26 ikili hukuki metin ile Katar ve BAE’nin katılımıyla da Kalkınma Yolu Projesinde işbirliğine ilişkin dörtlü Mutabakat Muhtırası imzalandığını hatırlatan Altun, şunları ifade etti:
“Bu bağlamda, bilhassa, ilişkilerimizin bundan sonra izleyeceği seyrin yol haritasını teşkil eden Stratejik Çerçeve Anlaşmasını ayrı parantez açmak lazım. Bu anlaşmayla, Ortak Planlama Grubu ile ikili ilişkilerin muhtelif başlıklarında Ortak Daimi Komitelerin kurulmasına karar verilmiştir. Böylece, Irak’la ilişkilerimizin ani iniş-çıkışlardan etkilenmeyecek, kurumsal ve sürdürülebilir bir yapıya kavuşturularak, somut sonuç üreten bir hüviyet kazanması yönünde stratejik bir adım atılmıştır. Söz konusu metinlerin etkin şekilde yaşama geçirilerek, ikili münasebetlerimizi çok daha ileriye taşınması hususunda Irak’la mutabıkız. Su konusu da ziyaretin önemli gündem maddeleri arasındaydı. Irak ile su alanında akılcı ve bilimsel temelde kalıcı işbirliğinin geliştirilmesi amacıyla Ortak Daimi Komite halihazırda kurulmuş ve ilk toplantısını Kasım 2023’te yapmıştır. İklim değişikliği nedeniyle son yıllarda yaşanan ciddi kuraklık, Türkiye de dahil bölge ülkelerini olumsuz etkilemektedir. Dolayısıyla azalan su kaynaklarının verimli ve sürdürülebilir kullanımı önem taşımaktadır. Bu çerçevede, Irak’taki su altyapısının geliştirilmesi ve su yönetiminin iyileştirilmesi amacıyla, ortak projelerin hayata geçirilmesi suretiyle de Irak’a her türlü desteği vermeye hazırız.”
Bir diğer önemli temas maddesinin “Kalkınma Yolu Projesi” olduğunu dile getiren Altun, Kalkınma Yolu Projesinde işbirliğine ilişkin olarak Türkiye ile Irak arasında ikili, Katar ve BAE’nin katılımıyla da dörtlü Mutabakat Muhtırası imzalandığını anımsattı.
Böylece, Irak’a söz konusu stratejik girişim kapsamında verilen güçlü desteği bir kez daha vurguladıklarını aktaran Altun, şunları kaydetti:
“Dörtlü Mutabakat Muhtırasıyla da projenin ‘bölgesel sahiplenme’ temelinde ilerletilmesine dair kararlığımızı kayda geçirdik. Bu bağlamda, diğer bölge ülkelerinin de projeye katılımını teşvik ediyoruz. Kalkınma Yolu Projesi, Basra Körfezi ile Avrupa arasında bir köprü olması sebebiyle hem bölgesel hem de küresel ölçekte çok mühim bir girişimdir. Türkiye de bu projede Doğu ve Batı’yı birleştirici bir rol üstleniyor. Irak Başbakanı Sayın Muhammed Şiya es-Sudani de imzalanan mutabakat muhtıralarının ‘ortaklıkları geliştireceğini ve ekonomik büyümeye olumlu etkisi olacağını’ belirttiler. Projenin ekonomik faydaları haricinde milletler arasında çok yönlü küresel iletişime de ciddi katkısı olacaktır.”
Irak ziyareti sırasında terör meselesinin de detaylıca ele alındığını aktaran Altun, “PKK ve benzer terör örgütlerinin varlığı, bölgenin gelişimi önündeki en büyük engeli teşkil etmektedir. Bu çerçevede Bağdat’ın ahiren PKK’yı yasaklı örgüt olarak ilan etmesi memnuniyet verici. Sayın Cumhurbaşkanı’mız da bu gelişmeyi takdir ettiklerini açıkça belirttiler.” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da vurguladığı gibi Türkiye’nin, PKK’nın resmen terör örgütü olarak ilan edilmesini ve Irak topraklarındaki mevcudiyetinin sona erdirilmesini beklediğini belirten Altun, “Esasen, terör bitmediği müddetçe, kalkınma hamlelerinin ve stratejik altyapı projelerinin ilerletilmesi mümkün olmaz. Bunu, Iraklı dostlarımızla el birliğiyle başaracağımıza inanıyoruz.” ifadelerini kullandı.
Altun, bu ziyaret öncesi Türkiye’nin ortaya koyduğu gayret ve ziyaret sırasında imzalanan hukuki metinlerin, Türkiye’nin çevresinde bir barış kuşağı oluşturma vizyonu, komşuları ile karşılıklı kazanç ilişkisi ve istikrarlaştırıcı rolüne dair somut veriler sunduğunu söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Bağdat zirvesi sonrası yaptığı Erbil ziyaretini de aynı amaç ve politika etrafında değerlendirmek gerektiğine işaret eden Altun, Erbil temaslarında da Türkiye’nin terörle mücadeledeki kararlılığının Erbil yönetimine iletildiğini aktardı.
Altun, siyasal ve toplumsal istikrarın hem Irak’ta hem de bölgede temin edilmesi için terörle ortak mücadele edilmesi gerekliliğini, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Bölgesel Yönetime hatırlattığını belirterek, “Türkiye, sınırlarında bir terör devletinin kurulmaması gerektiği iradesini destekleyen tüm taraflarla her türlü adımı atmaya hazırdır.” dedi.
“ABD’nin bu örgütlere desteği devam ediyor gibi görünüyor. Washington’la bu konuda bir görüş birliği söz konusu mu?” sorusuna Altun, “Özellikle PKK’nın Suriye’deki varlığı ve ABD’nin, isim değiştirerek kamufle etmeye çalıştığı bu örgütle ilişkilerine dair ABD ile farklı bakış açısına sahip olduğumuz sır değil. Suriye’deki yapılanmanın PKK’nın uzantısı ve doğrudan kontrolünde olduğu çok net.” yanıtını verdi.
ABD’nin bu uzantı yapıya sağladığı askeri eğitim, imkan ve kabiliyetlerin PKK terör örgütünün kullanımıyla neticelenebileceğine işaret eden Altun, şunları kaydetti:
“Sayın Cumhurbaşkanı’mız ve ilgili kurumlarımız bu geçişkenliğin mahiyetine ilişkin birçok kez somut verilere dayanan açıklamalar yaptılar. Bu durumun iki NATO müttefikinin ilişkileri açısından uygun olmadığını ve bu ilişkileri riske sokabileceğini hem kamuoyu önünde hem de özel görüşmelerde ifade ettik. ABD bu yardımları DEAŞ ile mücadele amacıyla sağladığını ifade etse de bir terör örgütüne karşı başka bir terör örgütünü destekleme politikası ile terörle mücadele edilemeyeceğinde ve bu durumun bölgesel istikrarı bozabileceğinde ısrar ettik. Bir NATO müttefiki olarak ABD’den beklentimiz, ittifak ruhunu sahaya yansıtacak bir politika izlemesi.”
“Türkiye ile bazı Körfez ülkeleri arasında son yıllarda bir gerginlik söz konusu idi. Erdoğan’ın Körfez turları ile bu gerginlik sona erdi mi? Bundan sonra bu ülkelerle, örneğin savunma alanında daha ileri işbirlikleri söz konusu olur mu?” şeklindeki soruya Altun, “Türkiye, Körfez bölgesiyle ilişkilerine büyük önem veriyor ve hem ikili hem de çok taraflı ortak işbirliği mekanizmaları aracılığıyla bu ilişkileri karşılıklı saygı, ortak çıkarlar ve işbirliği temelinde yürütüyor.” yanıtını verdi.
Türkiye’nin, bölgede yaşanan birtakım sorunlara rağmen Körfez ülkelerinin tamamıyla diplomatik ilişkileri devam ettirdiğini hatırlatan Altun, “Sayın Cumhurbaşkanı’mızın Körfez ziyaretleri de yakınlaşma ve işbirliğinin ön plana çıkmasına zemin hazırladı ve bu dosya bizim önceliklerimizden birisi.” dedi.
Altun, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 5 Aralık 2023’te Doha’da düzenlenen Körfez İşbirliği Konseyi Liderler Zirvesi’ne davet edilmesi, bu zirveye iştirak etmesinin ilişkilerin eriştiği siyasi düzeyi gösterdiğine işaret ederek, “Körfez ülkeleriyle ikili işbirliği mekanizmaları tesis edilmeye devam edilmektedir. Nitekim son olarak BAE’yle Yüksek Düzeyli Stratejik Konsey oluşturulmuştur. Katar’la çok verimli şekilde çalışan Yüksek Stratejik Komite bulunmaktadır. Suudi Arabistan’la da Türk-Suudi Koordinasyon Konseyi’nin müteakip toplantısı üzerinde çalışılmaktadır. Türkiye-KİK Serbest Ticaret Anlaşması müzakereleri yakın zamanda yeniden başlatılmıştır.” ifadelerini kullandı.
Altun, tüm bunların, ilişkilerdeki mevcut ivmenin artarak devam ettiğini gösterdiğini belirterek, lider düzeyindeki görüşmelerde çerçevenin çizildiğini, savunma sanayisinden iletişime, turizmden ticaret ve yatırıma kadar geniş yelpazede onlarca işbirliği anlaşması imzalandığını hatırlattı.
Sıranın bu anlaşmaların fiili olarak hayata geçirilmesinde olduğunu belirten Altun, karşılıklı imkan ve ihtiyaçlar çerçevesinde bu sürecin ilerleyeceğini söyledi.
“Türkiye’yi yakından ilgilendiren bir diğer mesele ise Ukrayna-Rusya savaşı. Ukrayna krizi, Türkiye ile Avrupa ilişkilerine gölge düşürmüş gibi. Eğer NATO çatışmaya bir şekilde müdahil olursa Türkiye’nin tavrı ne olur?” sorusuna Altun, şu yanıtı verdi:
“Türkiye’nin son dönemde ortaya çıkan bölgesel veya küresel ölçekte birçok kriz ve meydan okumaya yaklaşımı her zaman ilkesel bir duruş doğrultusunda şekillenmiştir. Nedir bu ilke? Bu ilke, bölgesel ve küresel sorunlara istikrar, adalet ve hakkaniyet esaslı çözümler sunmak ya da çözüm arayışlarına azami derecede katkı sağlamaktır. Nitekim Türkiye’nin bu ilkesel duruşu, yakın dönemde birçok kriz vesilesiyle sınanmış ve tüm dünyanın kabul edeceği üzere somut bir şekilde kendisini göstermiştir. Bu itibarla Sayın Cumhurbaşkanı’mız her iki ülke lideriyle de temaslarını sürdürebilen ender devlet başkanlarından birisi olmuştur ve çözüm arayışları noktasında adeta diplomatik bir seferberlik başlatmıştır. Özellikle Türkiye’nin taraflar arasında ivedi bir ateşkesin ilan edilmesi için ortaya koyduğu gayretler tüm dünya tarafından takdirle karşılanmıştır.
Hatırlayalım, çok sıcak bir dönemde tarafları Dışişleri Bakanları düzeyinde bir araya Türkiye getirmiştir. Yine İstanbul’da taraf ülke heyetleri arasındaki görüşmeler ile Tahıl Koridoru Anlaşmaları konusunda Türkiye’nin ve Sayın Cumhurbaşkanı’mızın çabaları gerek Avrupa’nın gerekse tüm dünyanın istikrar ve güvenliği için paha biçilemez, tarihi nitelikte birer diplomatik başarı olmuştur. Tüm bunlar göstermektedir ki Türkiye Cumhuriyeti’nin, böylesi ciddi krizlere yönelik ilkesel duruşu, sadece Avrupa güvenlik mimarisi açısından değil küresel güvenlik ve istikrar açısından da vazgeçilmez bir değerdir. Bu bağlamda Ukrayna krizinin, AB ile Türkiye arasındaki ilişkilerin üzerine bir gölge düşürmesi söz konusu değil, aksine tüm parametreler Türkiye’nin AB ülkeleri için asla vazgeçemeyecekleri bir müttefik olduğunu göstermektedir.”
Türkiye’nin, tarafları daima sükunete davet eden arabuluculuk ve barış diplomasisiyle hem Rusya hem de Ukrayna tarafıyla yakın ilişkiler kurabilmesiyle ve müzakere kanallarını daima açık tutan dış politika yaklaşımıyla bu süreçte bir başka aktörün belki de asla yerine getiremeyeceği bir vazife üstlendiğini belirten Altun, Türkiye’nin bundan sonra da bu hassas dengeyi gözeterek barışın ve istikrarın bölgeye hakim olması için gereken neyse onu yapacağının altını çizdi.
Altun, hem NATO’daki müttefiklerin hem Avrupa’daki dostların hem de savaşan tarafların, mevcut kriz ve çatışmaların daha da genişleyerek tüm dünyayı etkilememesi adına Türkiye’nin bu hassas, dengeleyici ve istikrarlaştırıcı rolünün farkında oldukları, buna saygı duydukları kanaatinde olduklarını kaydetti.