Bakan Fidan, Habertürk canlı yayınında dış politika gündemini değerlendirdi, soruları yanıtladı.
Son dönemde dünyanın birçok yerinde temaslarda bulunduğunu söyleyen Fidan, İsviçre’de Ukrayna Barış Konferansı’na katıldığını hatırlattı.
Fidan, Türkiye’nin BRICS’e katılmasını “eksen kayması” olarak görenler olduğunu ancak Türkiye’nin dış politikasında eksen kaymasını gündemden çıkaralı çok uzun zaman olduğunu, Türkiye’nin BRICS meselesine bakarken özellikle alternatif ekonomik platformların dünyada nasıl şekillendiğini çok yakından takip ettiğini belirtti.
Bakan Fidan, BRICS’in G7’nin bir alternatifi olup olmadığına ilişkin soruya, “G7 daha fazla siyasi konuların, aynı stratejik hedefleri, aynı medeniyet alanını düşünen ülkelerin bir araya geldiği bir yer. BRICS ise biraz da o noktada ekonomik amaçlı başlamış bir platform, bir kural temelde yapısal bir hali yok.” yanıtını verdi.
BRICS’in AB’ye göre bütün medeniyetleri, ırkları, dinleri içerisinde barındıran bir platform olduğunu dile getiren Fidan, platformun AB’de olduğu gibi yapısal hale getirildiğinde, kurumsal hale dönüştürüldüğünde ciddi fayda üretebileceğini anlattı.
Fidan, Türkiye’nin buradaki tutumunun, arayışının, diyaloglarının son derece normal olduğunun altını çizerek, Türkiye’nin BRICS üyesi ülkelerle ikili ilişkilerinin özellikle ekonomik alanda iyi düzeyde tutulmaya çalışıldığını söyledi.
Türkiye’nin dış ticaret hacminin en yüksek olduğu iki ülkenin Çin ve Rusya olduğunu belirten Fidan, Türkiye’nin BRICS üyesi ülkelerle görüşmeler ve müzakereler yaptığını kaydetti.
Fidan, BRICS+ toplantısına katılmak üzere gittiği Rusya ziyaretinde Moskova ve Nijniy Novgorod’ta temaslarda bulunduğunu, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Rus devlet sisteminde önemli birçok aktörle bir araya geldiğini anımsattı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ilerleyen günlerde Putin ile Kazakistan’da bir araya gelme ihtimalinin olduğuna işaret eden Fidan, Rusya’yla ilişkilerde şu anda özellikle Suriye, Ukrayna, ikili işbirliğinde enerji konuları, ticaret hacmiyle ilgili meseleler ve Rusya’daki Türk firmaların durumunun fevkalade önemli olduğunu vurguladı.
Fidan, Çin ve Rusya seyahati sırasında, savaş başka bir ülkeye sıçramasa da giderek savaş üzerinde dünyadaki bölünmenin arttığını gördüğünü aktararak, “Çin, Rusya, Kore, İran, bunlar artık bir diyalog partneri olmanın ötesinde artık dayanışmaya doğru, daha böyle yapısal bir ortaklığa doğru gidiyorlar. Tabii, bu aslında savaşın meydana getirdiği bir yaygınlaşma.” diye konuştu.
Ukrayna konusunda özellikle barışın esas olduğunu ve bu noktada Rusya’nın duruş belirlemesi gerektiğine dair Türkiye’nin görüşlerini muhataplara ilettiklerini anlatan Fidan, sonrasında Putin’in Rus Dışişleri Bakanlığında yaptığı bir görüşmede ülkesinin Ukrayna ile savaşını durdurmadaki şartlarını madde madde sıraladığını hatırlattı.
Fidan, Putin’in bu şartları dile getirmesinin önemli olduğuna değinerek, bu şartlar karşısında diğer tarafın da maddeler için “olur” ya da “olmaz” diyerek niyetini ortaya koyması gerektiğini dile getirdi.
Bakan Fidan, “21. yüzyıldayız, 500 binden fazla insanın öldüğü, bir ülkenin altyapısıyla üstyapısıyla yok olmak üzere olduğu, milyonlarca insanın yerinden edildiği ve savaşın Rusya’nın içine taşındığı bir durumdayız. Bu yaygınlaşmayı artık kaldıracak durumda değiliz.” şeklinde konuştu.
Fidan, Rusya ile Ukrayna arasında İstanbul müzakere sürecine dair zemin olup olmadığına ilişkin, her zaman müzakere süreci için bir zemin gördüğünü kaydederek, tarafların bu zemini kullanmak isteyip istemediğinin önemli olduğuna işaret etti.
Tarafların barışı, müzakereyi ve diyaloğu ilk dillendiren olarak pozisyonlarında hem karşı tarafa hem de kamuoylarına zayıflık göstermek istemediklerini aktaran Fidan, Avrupa ve ABD’de yapılacak seçim süreçlerinin de beklendiğini söyledi.
Rusya’nın nükleer silah da dahil her türlü silahı kullanma konusunda tereddütleri olmayacağını defaatle ifade ettiğini hatırlatan Fidan, savaş başladığında kullanılan silahlar ve menzillerle şimdi kullanılanlar karşılaştırıldığında çok ciddi bir metodik yayılmanın olduğuna dikkati çekti.
Fidan, Türkiye’nin savaşın başından itibaren bu konuda uyarıda bulunduğuna değinerek, “Savaş devam ettiği sürece bu risk devam edecek. Bundan kaçış yok. Çünkü her iki taraf da birbirine daha fazla hasar vermek için nitelikli daha farklı silahları, oyun değiştirici daha farklı yöntemleri kullanmak durumunda kalacaklar. Her şey devrede, dolayısıyla proxyler de devreye girdikten sonra bu kıvılcımla başka yerlere sıçrama imkanı var.” ifadelerini kullandı.
Fidan, Suriye’deki durumu da değerlendirerek, “Suriye’yle ilgili esas itibarıyla Rusların da bizim tarafın da şu ana kadar başardığı en önemli şey, rejimle muhalifler arasındaki savaşın şu an itibarıyla devam etmiyor oluşu.” dedi.
Rusya ve Türkiye’nin liderler düzeyinde vardığı mutabakat, yürütülen süreç ve formatların bunu mümkün kıldığını ve en büyük kazanımın da bu olduğunu vurgulayan Fidan, “Biz isterdik ki bu çatışmasızlık dönemini, sessizlik dönemini, Suriye rejimi akıllıca değerlendirsin. Anayasal sorunlarını gidermede, kendi muhalifleriyle barışmada, yurt dışına kaçmış, gitmiş, göçmüş milyonlarca insanı tekrar ülkesine geri getirmede ve ülkeyi yeniden yapıp ekonomisini canlandırmada bir fırsat olarak kullansın bunca yılı. Fakat biz buradan yeterince istifade edilmediğini görüyoruz.” diye konuştu.
Fidan, Putin ve diğer meslektaşlarıyla yaptığı görüşmelerde bu konuların altını çizdiğine dikkati çekerek, şunları kaydetti:
“Suriye’nin kendisi için yapması lazım bunu. Bölge için tabii ki biz kalkınma açısından önemli görüyoruz. Mültecilerin geri dönmesi açısından önemli görüyoruz. Biraz daha istikrare kavuşmuş, iktidarıyla, muhalefetiyle bütünleşik bir hale gelmiş Suriye’nin özellikle PKK terörüyle mücadelede daha etkin bir aktör olacağını düşünüyoruz. Dediğim gibi, Suriye’de Rusya’nın bulunuşu, İran’ın bulunuşu, İsrail’in sürekli operasyon yapıyor oluşu, çeşitli milis gruplarının bulunuşu, biraz daha meseleyi karmaşık hale getiriyor. Bu karmaşıklık içerisinde bizim kendi milli çıkarlarımızı koruyacak şekilde sürekli bir dinamik politika izlememiz önemli.”
Fidan, 9-11 Temmuz’da Washington’da düzenlenecek NATO Zirvesi’ne ilişkin, “Bizim için önemli olan, birincisi terörle mücadele konusunda ittifakın özellikle Türkiye’nin de endişelerini anlayacak ve kapsayacak şekilde bir hassasiyet geliştirmesi.” dedi.
Türkiye’nin bu önceliklerinin daha önceki zirvelerde, Madrid’de gündeme getirildiğini, Vilnius’ta yapısallaştırıldığını söyleyen Fidan, şöyle devam etti:
“Özellikle NATO üyesi ülkelerin birbirlerine savunma sanayi ürünlerinde bir kısıtlama getirmemesi gerektiği konusunda da hassasiyetimizin altını çizdik. Bu konudaki beklentilerimiz yine bu şekilde devam ediyor. Birtakım hala sorunlu alanlar var, onların giderilmesi gerekiyor. Büyük ölçüde giderdiğimiz konular var, giderilmesi gereken konular var.”
Türkiye’nin PKK/YPG terör örgütü üzerinden NATO müttefikleriyle ilgili arasında bir güven problemi yaşandığına ilişkin soruyu yanıtlayan Fidan, “YPG konusunda problemli olduğumuz ülkeler, Amerika, İngiltere, biraz da Fransa. Amerika’nın çok, İngiltere arkasından çok görüntü vermeden… Oradaki varlığını devam ettirme adına Amerika’nın bulunduğu bütün operasyonlarda o da bulunuyor, o da bu işin içerisinde. Biz her düzlemde bu sıkıntıyı söylüyoruz. Bunun ittifakın ruhuna aykırı olduğu, Türkiye’nin böyle bir gerçekle artık yaşayamayacağı konusunda mümkün olan en üst düzeyli diplomasiyi devam ettiriyoruz.” diye konuştu.
“(ABD ve İngiltere) Sizin terörle mücadelenizdeki hassasiyetin daha fazlasını biz PKK ile mücadelede taşıyoruz, sınırımızın hemen öbür tarafında. Bizim burada herhangi bir pazarlık içerisinde olmamız asla söz konusu değil. Bu tehdit kendisi ortadan kendi kendini kaldırana kadar veya başka şekilde kaldırana kadar biz mücadele etmeye devam edeceğiz.” diyen Fidan, Türkiye için bir tehdit olmamasının önemli olduğunu söyledi.
Fidan, bu konuda Türkiye’nin argümanlarının güçlü olduğunu, niyetinin de ne kadar ciddi olduğunun anlaşıldığını ifade ederek, “Onun için biz stratejik bir sabırla ve akılla bu konunun karşı tarafın da anlayışıyla artık belli bir noktaya gelmesini ve PKK ile aramızdan çekilmesini istiyoruz.” diye konuştu.
Avrupa’da aşırı sağın yükselmesinden Türkiye’nin nasıl etkileneceğine ilişkin soruyu yanıtlayan Fidan, bir önceki görevinde de Avrupa’daki aşırı sağın bir “tehdit” kategorisinde değerlendirildiğini, Avrupa’nın da bunu tehdit olarak gördüğünü anlattı.
Fidan, “Tehdit tanımına girdiğimiz zaman, yurt dışında yaşayan soydaşlarımıza da tehdit oluşturan hususları da tehdit olarak algılıyoruz. Sadece sınırlarımız içerisinde değil, aşırı sağın, çok sabıkalı bir tarihi var Avrupa’da, özellikle Türk ve Müslüman kitlelere yönelik. Bu gerçeklik ortadayken bizim bunu bu şekilde takip etmemiz fevkalede normal.” şeklinde konuştu.
Bakan Fidan, AB’nin Türkiye ile olan ilişkisinin her zaman “aşırı sağ iktidardaymış” gibi olduğuna değinerek, Avrupa’nın inşa edilen temel değerlere aykırı hareket ettiğini vurguladı.
Avrupa’daki aşırı sağ hareketlerin kendini meşrulaştırmak için “siyonist” olduğunu aktaran Fidan, bu durumun aşırı sağ hareketin menfaatlerini korumak için olduğunu kaydetti.
Göçmen karşıtı olmakla göçmenin geldiği medeniyetin karşıtı olmanın arasına sınır çizilmesine atıfta bulunan Fidan, kimlik siyasetinin oy kazanmak için araç olduğunun altını çizdi.
Fidan, Avrupa’da, Türklere, İslam dünyasına ve Türk dünyasına karşı ötekileştirme hareketinin Avrupa’nın felsefesinin zıttı olduğuna dikkati çekerek, her ülkenin aşırı sağının farklı politalara sahip olduğunu ifade etti.
Bakan Fidan, Avrupa’nın daha bağımsız ve kendinden daha emin bir jeostratejik aktör haline gelmesi için Türkiye ile işbirliği yapmasının önemli olduğunu vurguladı.
Fidan, Avrupa siyasetinde iktidarda kalma amacının jeostratejik konuların öncelik olmamasına yol açtığını söyleyerek, bu durumun halk üzerindeki temel sonuçlarına işaret etti.
Avrupa Birliği’nin (AB) yüzleştiği sorunlardan birisinin de “transatlantik” yapı içinde ABD’ye ne kadar “bağlı kalınacağı” olduğu tespitinde bulunan Fidan, Avrupa’nın bir “üst şemsiye” olmaması durumunda kendi iç barışını devam ettirebilmesinin yaşamsal bir soru olduğunu söyledi.
Dünyanın bölgesel veya küresel savaş senaryosunu ciddiye alması gerektiğine dikkati çeken Fidan, bu hususta uyarılarda bulunduğunu hatırlattı.
Fidan, Gazze’deki “katliam ve soykırımın” insanlığı ikiye böldüğünü vurgulayarak, “Hatta büyük bir kısmının artık vicdanının belli bir noktada odaklandığı, aynı noktaya, aynı frekansa geldiği bir konu ve bunun karşısında duran bir yapı var, bir grup var. Onlar bile artık durmakta zorlanıyorlar. Bu yapının bir de Ukrayna’da devam eden savaşla ilgili bir sorunsalı var.” diye konuştu.
Yapay zekanın beklenmedik ve hızlı gelişiminin teknolojik üstünlük sağlama yarışını tetiklediğine dikkati çeken Fidan, konunun büyük potansiyel taşıdığını ve oyun değiştirici özelliğe sahip olabileceğinin altını çizdi.
Fidan, yapay zekayı hayata geçirmenin yolunun yüksek kapasiteli işlemcileri geliştirmek olduğunu, kuantum bilgisayarların hayata geçmesi durumunda önemli değişimler yaşanabileceğini anlattı.
“Netanyahu hükümeti liderliğindeki İsrail sisteminin Hamas’ı bahane ederek Filistin direniş hareketini tamamıyla yok etmek ve yıllardır devam ettirdiği işgali meşrulaştırmak ve kurumsallaştırmak üzere kurduğu politika var.” ifadesini kullanan Fidan, 7 Ekim 2023’ten sonra İsrail’in olayları kendi menfaatine çevirmek için sistemli savaş planını ortaya çıkardığını vurguladı.
Fidan, Avrupalı devletler ile ABD’nin, İsrail’in bu politikasını durdurmadığını, aksine desteklediğini dile getirerek, “Şimdi dünyanın geldiği noktada özellikle iki devletli çözüm, savaşın durması, insani yardımlar meselesi fevkalade önemli bir noktaya geldi.” şeklinde konuştu.
Bakan Fidan, “Gazze’deki bu savaş, dünyanın buradan bölünmesi ve büyük çoğunluğun Filistinlerin yanında yer alması, dünyadaki mevcut sistemin gidişatı açısından da fevkalade önemli bir konu.” diyerek, ABD ve Avrupalı devletlerin iki devletli çözümü desteklemediğini ve İsrail’e “başkasının toprağını çalma” konusunda tepki göstermediğini söyledi.
Fidan, bu ülkelerin Filistinlilerin devlet kurması konusundaki çabaları desteklemesi gerektiğine dikkati çekerek, bu şekilde Yahudiler, Hristiyanlar ve Müslümanların bölgede barış içinde yaşamasının sağlanabileceğini vurguladı.
Bölgedeki petrol ve doğal gazın yanı sıra altyapı yatırımlarına işaret eden Fidan, barışın sağlanmış olması halinde bunların daha da gelişebileceğini fakat bunun başarılamadığını anlattı.
İsrail’in Gazze’ye saldırılarıyla savaşın yayılma tehlikesiyle karşı karşıya bulunduklarına dikkati çeken Fidan, İsrail’in soykırımı sürdürdüğü sürece bu riskin devam edeceğini vurguladı.
Fidan, özellikle Lübnan’ın gündeme gelmesinin yayılma riskinin habercisi olduğunu kaydederek, Husilerin devreye girmesiyle Kızıldeniz’de de bir yayılmanın söz konusu olduğunu anımsattı.
Şu anda düşük yoğunlukla giden çatışmaların büyük bir savaşa dönüşmesi ve başka aktörleri de içine çekmesinin söz konusu olduğuna işaret eden Fidan, GKRY ile ilgili Avrupalı ve bölgesel aktörleri uyardıklarını söyledi.
Fidan, GKRY’nin Gazze’ye yönelik operasyonların parçası olmasına ilişkin, şunları kaydetti:
“Buranın operasyon merkezi haline dönmüş olması… 7 Ekim’den sonra, İsrail’in başlattığı ilk operasyonlardan sonra biz, Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nin özellikle Gazze’ye yönelik operasyonlarda belli ülkelerin kullandığı bir üs olmasını istihbari raporlarla hep görüyoruz. Orada Gazze’ye yönelik istihbari uçuşların, askeri uçuşların sürekli yapıldığını. Bunu gündeme getirince biz, birdenbire burayı lojistik üs ilan ettiler, Gazze’ye yönelik. Aslında biz o zaman da dedik yani bu lojistik üs operasyonu, oranın aslında bir askeri üs olma özelliğini gizleyen bir faaliyet haline açıkçası dönüşmüş oldu. Buranın ve Yunan adalarının Orta Doğu’ya yönelik operasyonlar için kullanılıyor olmasının ne Kıbrıs Rum Kesimi’ne ne Yunanistan’a faydası olur. Bizim tavsiyemiz, Yunanlılara da söyledik, buralardan, bu işlerden uzak durması çünkü Orta Doğu’daki devam eden savaşlara bu şekilde siz müdahil olduğunuz zaman, taraf olduğunuz zaman bu ateş gelir, sizi de bulur. Zaten biz de aynı coğrafyadayız, gelir bizi de bulur.”
Fidan, bölge aktörlerinin orada ciddi bir askerileşmenin olduğunu görmeleri ve bunun önüne geçilmesi gerektiğini vurguladı.
Fidan, “ByLock”un deşifre edilmesi ve FETÖ’yle mücadeleye ilişkin, “ByLock”un deşifre edilmesinin FETÖ’yle mücadelede dönüm noktası olduğunun altını çizerek, bu sayede FETÖ’nün hayalet örgütü olmaktan çıktığını vurguladı.
“ByLock”a ilişkin istihbarat aldıklarında deşifre edilebilmesi için özel teknik birim kurduklarını anlatan Fidan, farklı yöntemler deneyerek deşifre etmeyi başardıklarını söyledi.
Fidan, 7 Şubat 2012’de ifadeye çağrılması hakkında, “Örgütün aslında sisteme yönelik niyetlerini büyük bir operasyona geçirdiği bir ilk hamlelerden biri oldu.” dedi.
Daha önce de İsrail tarafından hedef alındığını söyleyen Fidan, bu işi daha sonra FETÖ terör örgütünün devraldığını kaydetti.
Fidan, “Onlar şunu görüyorlardı, bizim sistemde onların emniyet istihbaratı ve diğer yerlerde oluşturmaya başladıkları o imparatorluğa artık göz yummayacağımızı, buradaki gidişatı gördüğümüzü yani devlette bir paralel yapının asla var olmayacağı meselesindeki hassasiyetimizi biliyorlardı.” dedi.
28 Aralık’ta dinleme cihazlarının (böcek) bulunduğunu ve FETÖ terör örgütünün deşifre olduğunu hatırlatan Fidan, Milli İstihbarat Teşkilatını itibarsız hale getirilmek için çalışıldığını söyledi.
Fidan, “Türk Devleti, yüz yıllara, bin yıllara dayanan bir geleneği olan devlet. Kendi içerisindeki eşkıyayla, başkaldıran insanlarla hangi yöntemlerle nasıl mücadele edeceğini bilir. Buna yönelik toplumsal hafızalara kazınmış bir strateji kültürü var, duruşu var.” diye konuştu.
Türkiye içinde neşet eden hiçbir tehdidin ayakta kalamayacağını ancak dışarıdan kendisine dayanak bulduğunda orada yaşamayı sürdürebildiğini belirten Fidan, Türkiye’nin uğraşması gereken tehdidin dışarıda olduğunu dile getirdi.
Fidan, bu bağlamda dış istihbarat faaliyetlerini geliştirmeye odaklandıklarını anlatarak, teknik yöntemlerle ilgili de insan yetiştirilmesi ve altyapı oluşturulmasına dair yoğun çalışmalar yürüttüklerini söyledi.
MİT’in diğer kurum ve kuruluşlarla daha yakından ve senkronize çalışmasının faydalarını gördüklerini kaydeden Fidan, istihbarat faaliyetlerinin dış politika araçlarından biri olduğuna ve MİT ile Dışişleri Bakanlığı arasındaki entegrasyon ve koordinasyonun da iyi gittiğine dikkati çekti.
Fidan, milli güvenlik sisteminin parçası Dışişleri Bakanlığında yapısal reformlara odaklandıklarını anlatarak, personelin eğitilmesi, organizasyon şeması, bölge, ülke ve konularda ihtisaslaşma üzerinde reformlar yaptıklarını belirtti.
İstihbarat diplomasisi kapsamında Türkiye’nin özellikle Ukrayna konusunda Rusya ile ABD istihbaratları arasında yaptığı arabuluculuğa dair soruya ilişkin Fidan, Türkiye’nin tercih edilmesinin sebebinin güvenilir ortaklığı olduğunu söyledi.
Fidan, o görüşmenin dünya barışı için fevkalade önemli ve tarihi olduğunu vurgulayarak, temel faydanın nükleer silahların kullanılmaması olduğunun altını çizdi.
İç ve dış istihbaratın ayrılmasının Türkiye’ye uygun olup olmadığına ilişkin Fidan, içeride emniyet ve jandarmanın konsolide olduğunu ve güzel işbirliği yürüttüğünü belirterek, “Milli İstihbarat Teşkilatının sınırlı imkan ve kabiliyetlerini yurt dışına daha fazla ayırması fevkalade önemli. Casuslukla mücadelenin şu anda uzmanı Milli İstihbarat Teşkilatı. Burada da muazzam işler yapılıyor. Bu konunun da dünyadaki diğer büyük devletlerle olduğu gibi artık belli bir zamanda bu içerideki oluşuma belli bir aşamayla devredilmesi ve tamamıyla dışarıya, dış hedeflere odaklanmış bir yapı içerisinde olmamız gerekecek.” ifadelerini kullandı.
Fidan, 1999’dan bu yana MİT’in dünyanın etkili servisleri arasında ilk 10’a kesinlikle girecek gelişme kaydettiğini vurguladı.
Son okuduğu kitabın ne olduğuna dair soruya da yanıt veren Fidan, Çin kültürüyle alakalı “I Ching” (Değişimler Kitabı) adlı çok orijinal bir kitap okuduğunu kaydederek, esere dair görüşlerini paylaştı.