İzmir’de meydana gelen depremde yıkılan binaların müteahhitlerine yönelik başlatılan soruşturmada gözaltına alınan 9 kişiden 7’si tutuklanırken, hukukçular ise hatalı yapım ve eksik malzeme kullanımından kaynaklı yapıda meydana gelebilecek yıkımlarda sorumluluğun inşaatın yapımını üstlenen kişi ve kurumda olacağının altını çiziyor.
İzmir’de 30 Ekim’de gerçekleşen ve 15 ilde hissedilen depremde 115 kişi hayatını kaybederken, 23 kişinin tedavisi ise sürüyor.
6.6 büyüklüğündeki deprem sonrası arama kurtarma faaliyetlerinin sona ermesiyle birlikte bölgede yıkılan binaların enkazları da kaldırıldı.
Yıkılan binalar için ortaya atılan kolon kesme ve hatalı yapım iddiaları üzerine aralarında müteahhitlerin de olduğu 9 kişi geçtiğimiz günlerde gözaltına alınırken, şüphelilerden 7’si ise çıkarıldıkları mahkemece tutuklanarak cezaevine konuldu.
Konuyla ilgili yenisafak.com’a konuşan hukukçular ise; hatalı ve eksik malzeme kullanımından kaynaklı olası bir depremde veya farklı bir nedenden ötürü binalarda meydana gelebilecek yıkımlara ilişkin sorumluluğun yapımı üstlenenlerde olduğunun altını çizerken, depremden sonra yıkılan binalarda meydana gelen ölüm ve yaralanma olaylarında taksirle öldürme veya taksirle yaralama suçlarının söz konusu olacağını belirterek alınacak cezayı işaret ediyor.
SORUMLULAR ORTAYA ÇIKARILMALI
İzmir depremi sonrasında, aynı sokakta bulunan bazı binaların yıkıldığının bazılarının ise tek bir çatlak dahi olmadan depremi atlattığının görüldüğünü, o yüzden bu durumun sebeplerinin hukuki olarak incelenmesi ve varsa sorumluların ortaya çıkarılması gerektiğine dikkat çeken Avukat Burak Alcan, ”Deprem sebebiyle yıkılan binalara ilişkin müteahhitlerin ve varsa diğer sorumluların cezai ve hukuki sorumluluklarının doğması, söz konusu binaların hukuki normlara tam uygun şekilde yapılmamış olmasına bağlıdır. Binanın inşa edilmesinden sonra ise fenni şartlarına zarar verecek aykırılıkların meydana getirilmiş olması ise ayrı bir sorumluluğu gündeme getirmektedir.” dedi.
BİLİRKİŞİ İNCELEMESİ YAPILMALI
Deprem neticesinde meydana gelen zarardan müteahhidin ve ilgililerin sorumluluğunun ancak kusurları oranında söz konusu olabileceğine de değinen Alcan, ”Eğer bina yapıldığı dönem itibariyle yasal yükümlülüklere uygun malzeme ve teknikle, yapı ruhsatına uygun olarak inşa edilmişse, inşa faaliyetini yerine getirenler bakımından özen yükümlülüğüne aykırılıktan bahsedilemeyecek ve ceza sorumluluğu gündeme gelmeyecektir. Bunun tespiti için yıkılan binalar üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak, binada kullanılan malzemelerin ve tekniğin yeterliliği araştırılmalı, fiilin gerçekleştiği tarihteki yapı inşa mevzuatının gereklilikleriyle karşılaştırılmalıdır.” diye konuştu.
YAPILDIĞI DÖNEMİN ŞARTLARI GÖZ ÖNÜNDE BULUNDURULMALI
Binanın inşası bakımından eksik görülen hususların tayininin, binanın inşasının gerçekleştiği dönemin teknikleri ve yasal yükümlülükleri çerçevesinde araştırılması gerektiğine de vurgu yapan Alcan sözlerini şöyle sürdürdü;
”Burada binanın inşası sırasında görev alanların ceza sorumluluğunu gündeme getirecek husus, ilgili görevlinin gerekli özeni göstermemesi ve bu özensizliğin neticenin, yani binanın yıkılmasına katkı sağlaması, yani netice bakımından nedensel bir etki göstermesidir. Dolayısıyla, şayet binanın yapımında bir kusur var ise salt binanın yapımı sırasında görev almak ceza sorumluluğunu gündeme getirmeyecek, yerine getirilmeyen, eksik bırakılan hususun neticenin gerçekleşmesine katkısı araştırılarak sorumlular belirlenecektir.”
HERKES KUSURU ORANINDA SORUMLU OLACAK
Bina yükümlülüklere uygun inşa edilmesine rağmen, sonradan binanın inşasının ardından binanın sağlığına etki edecek faaliyetlerin gerçekleştirilmesinin (örneğin işyeri tadilatı sırasında taşıyıcı kolonların kesilmesi) de, şayet binanın yıkılmasına katkı sağlamışsa ceza sorumluluğunu gündeme getireceğinin altını çizen Alcan, bu durumun binanın yapımı sırasındaki kusurlarla birleşmesi halinde her sorumlunun meydana gelen neticeden kusuru oranında sorumlu olacağını kaydetti.
MÜCBİR SEBEP KAPSAMINA GİRMEZ
Deprem sebebiyle binalardaki yıkılmaların neticesinde meydana gelen can kaybı ve yaralanmaların mücbir sebep kapsamında değerlendirilmesinin de söz konusu olmayacağının altını çizen Alcan, ”Zira bir binanın inşası sırasında, binanın sağlamlığı bakımından esas alınan en önemli dışsal etki depremdir. Dolayısıyla deprem belirli bir şiddete kadar, binanın yapımı sırasında dikkate alınan bir ihtimal olduğundan, sadece depremin gerçekleşmesi nedeniyle sorumluluğun ortadan kalktığını iddia etmek mümkün değildir.” dedi.
TAKSİRLE ÖLDÜRMEDEN CEZA ALACAK
Yukarıda bahsedilen bilgilerin ışığında depremden sonra yıkılan binalarda meydana gelen ölüm ve yaralanma olaylarında “taksirle öldürme veya taksirle yaralama” suçlarının söz konusu olacağını ve bu suçun da TCK madde 85 kapsamında düzenlendiğini ifade eden Alcan sorumlulara ilişkin verilebilecek cezalara ilişkin şu şekilde konuştu;
”Madde 85 uyarınca; “(1) Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.(2) Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise, kişi iki yıldan on beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
Son olarak depremin meydana gelmesi ile binanın yapım tarihi arasında oldukça uzun bir zaman farkının olması söz konusu olduğunda zamanaşımı sebebiyle sorumluların akıbetlerinin nasıl olacağı konusu da oldukça mühimdir. Bu konu ile ilgili Yargıtay 9. Ceza Dairesi 2001/ 2636 E., 2001/ 2900 K., 19.11.2001 tarihli içtihadında “Deprem nedeniyle bina yıkılmasında suç tarihi, binanın yıkıldığı tarihtir” diyerek zamanaşımı konusuna açıklık getirmiştir. Bu itibarla Yargıtay eğer bina yıkılmışsa suç tarihi de binanın yıkıldığı tarihtir diyerek tartışmalara son noktayı koyduğunu ifade etmek gerekir.
SATTIĞI VEYA KİRALDIĞI EVİN ÇÜRÜK OLDUĞUNU GİZLEYENE 5 YILA KADAR HAPİS
Öte yandan İzmir depremi sonrası gündeme gelen iddialar biri ise yıkılan binalardan bazılarına ait çürük raporu olmasına yönelik oldu. Söz konusu binalarda rapor olmasına rağmen alım, satım ve kiralama yapılmaya devam edildiği ortaya çıktı.
Konuyla ilgili konuşan ve evinin çürük olduğunu bilmesine rağmen bu durumu gizleyerek evini satan ya da kiraya veren kişinin de TCK Md. 157 dolandırıcılık suçu kapsamında sorumlu olacağını dile getiren Alcan, ”Madde 157- (1) Hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına bir yarar sağlayan kişiye bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adlî para cezası verilir.” Netice itibariyle hileli bir eylem ile evinin aslında çürük olduğunu bilmesine rağmen bu önemli bilgiyi gizleyerek yapılan hileli satışı hukuk düzeni koruma altına almayacaktır.” dedi.