Pehlivan İdris’in gürzü Silivrikapı’da geleneği yaşatıyor

Osmanlı’da kudretin sembolü olarak şehrin kapılarına savaş aletlerinin asılması geleneğinin son örneği Pehlivan İdris Ağa’nın Silivrikapı’daki gürzü, çalınma tehlikesi nedeniyle müzeye kaldırılırken yerine gerçeğe yakın kopyası yerleştirildi.

Yayınlama: 02.09.2022
244
A+
A-

Selçuklu Devleti’nden Osmanlı’ya geçen yakın dövüş savaş araçlarından gürzler, askerlerin başarı sembollerinin herkes tarafından bilinmesi, tanınması ve kahramanların hayır ile yad edilmesi için kentin kapılarına asılıyordu.

Bunlardan biri olan, eski saray baltacılarından Pehlivan İdris Ağa’nın zincirlere bağlı gürzünün orijinali düşme ve çalınma tehlikesi nedeniyle Askeri Müze’ye kaldırılıp Silivrikapı’daki yerine kopyası konuldu.






Tarihçi Zafer Bilgili, konuya ilişkin AA muhabirine, gürzün Osmanlı’da kullanılan yakın dövüş savaş araçlarından olduğunu söyledi.

Gürzün “kopuz” ve “bozdoğan” isimleriyle de anıldığını dile getiren Bilgili, bunun Osmanlı’da zırh delici olarak yaya askerler tarafından kullanılan etkili savaş aleti olduğunu belirtti.

Bilgili, gürzün İstanbul’un fethiyle daha çok tanındığını belirterek, “Dönem dönem bunlarla ilgili bazı tarihi vesikalarda gördüğümüz görüntülerden, çizimlerden bazen son dönemdeki fotoğraflardan daha rahat yorum yapabiliyoruz. On beşinci, on altıncı yüzyılda yaygınlaşmış Osmanlı’nın savaş aleti. Tabii Selçuklularda da var daha evvelden. Osmanlı bir birikimin devamını sağlamış oluyor. Selçuklulardan Osmanlı’ya yaya askerlerin etkili bir savaş aletini taşımış oluyor.” dedi.

Osmanlı’da rekor kazanıldığında bunun simgesi olan aletlerin surlara asıldığını aktaran Bilgili, “Yani Osmanlı’da bir sporcu, o sporda zirve noktaya gelmişse oraya gelmenin bir karşılığı, nişanesi, simgesi olarak onu bir noktaya asıyor. Bu bir Osmanlı geleneği. Bu gürzler, o dönemde başarılı olan askerlerin, başarı sembollerinin herkes tarafından bilinmesi, tanınması ve hayır ile yad edilmesi adına aslında asılıyor.” diye konuştu.

Bilgili, son döneme kadar Silivrikapı’da gürzün orijinalinin bulunduğunu, zincirlerle bağlı olan gürzün düşme ve tarihi eser niteliği dolayısıyla çalınma tehlikesi olduğundan yerine bir kopyasının koyulup, aslının müzeye kaldırıldığını kaydetti.

Silivrikapı’da gürzün altında bulunan kitabede, “Burada eski saray baltacılarından Pehlivan İdris Ağa’nın gürzü bulunmaktadır. Bu gürze nazar edip, Fatiha okuyanlar iman ile gide” yazdığını ifade eden Bilgili, asılma amacının insanların gürze bakıp sahibini hayırla yad etmesi olduğunu belirtti.

Tarihçi Zafer Bilgili, Osmanlı’da güç sembolü olarak anılan gürzün “dosta güven düşmana korku vermesi”nin amaçlandığını da vurgulayarak, şöyle devam etti:

“Silivrikapı’da gerçeğe yakın bir kopyası bulunan gürzün sahibi Pehlivan İdris Ağa 1630’lu yıllarda yaşadı. Dördüncü Murat döneminin gürzde etkili olan, muhtemelen yaya (piyade) dediğimiz askerlerinden biri. Eski saray pehlivanlarından hatta saray baltacılarından diye geçiyor kitabede. O gürzün ağırlığı tarihi evraklarda 86 okka diye geçiyor. Yaklaşık 110 kilogram gibi bir ağırlığının olduğunu düşündüğümüzde ağır sporu yapabilen, usta bir pehlivan askerden bahsediyoruz. Pehlivan İdris Ağa’nın gürzü Askeri Müze’de sergileniyor.”

Bilgili, dönemin padişahı 4. Murat’ın da pehlivan yapılı, iri yarı, askerin de önünde sefere katılan, onları motive eden ve askerin sefer esnasındaki özgüvenini artıran biri olduğunu anlattı.

Bu padişahın seferlerden zaferlerle de dönmesiyle öne çıktığını kaydeden Bilgili, “1600’lü yıllar ‘Osmanlı tekrar dirilir mi?, ‘Bu Dördüncü Murat’la olabilir mi?’ diye Osmanlı’nın ümit vadettiği yıllar. Mareşal olarak da öne çıkan bir padişah. Yani yalnızca bir siyasi başkanlık değil, aynı zamanda bir ordu başkanlığı da söz konusu 4. Murat’ta.” dedi.

“Osmanlı bu tarz değerleri toplumda yayılması adına kullanıyor”

Osmanlı’nın son döneminde okçuların nişan taşlarını yad etme amaçlı kullandıklarını ifade eden Bilgili, Okmeydanı ve Nişantaşı semtlerinin isimlerinin buralardan geldiğini söyledi.

Bilgili, “Osmanlı, yaptığı başarının görülmesi, bilinmesi ve tanınmasını sağlayacak ufak ufak simgeler koyar. Bu simgelerle de insanların hem bir dönem neler yaşandığına tanıklık etmesini sağlar hem de bir taraftan bunu yapan kişilerin hayırla yad edilmesini sağlayacak ufak kitabeler koyar.” dedi.

Kullanıldıkları dönemde, gürzlerin altına asılan nişanelerin geçmişten günümüze köprü olabilecek noktada olduğunu kaydeden Bilgili, bunların asıldığı tüm kapıların tespit edilip bilgilendirici levhalar koyulmasının toplumun tarihe sahip çıkması ve farkındalığının artırılmasında faydalı olabileceğini vurguladı.

Bilgili, Osmanlı’nın 20’ye yakın kapısından İstanbul’un fethi sırasında ilk giren akıncıların bir kısmının şehit düştüğünü, o askerlerin hayırla yad edilmesinin tarihi açıdan önemli olduğunu belirtti.

Osmanlı’da gürzlerin asıldığı kapıların önemini vurgulayan Bilgili, “Buralar simgesel değerinin yanında Osmanlı döneminde zaferin başlangıcı. Bazen de hezimetle geri dönüşün olduğu noktalar. Buralar, halkın padişahla buluşma veya dışarıdan gelen kervanların ilk girip de konakladıkları noktalar. O yüzden değerli, kıymetli.” şeklinde konuştu.



Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.

betnis giriş
betnis
yakabet giriş