Milli Eğitim Bakanlığı 2023 Eğitim Vizyonu Belgesi ile ilgili açıklamalarda bulunan Eğitim Bir Sen İnegöl Şube Başkanı Sinan Aktaş, “Bakanlığı ciddi ödev ve sorumluluklar beklemektedir” dedi.
BOŞLUKLAR TAMAMLANMALI
Millî Eğitim Bakanlığı tarafından açıklanan 2023 Eğitim Vizyonu Belgesi’ni değerlendiren Eğitim Bir Sen İlçe Başkanı Sinan Aktaş, “Eğitim sistemimizde gerçekleştirilmesi düşünülen dönüşüm alanlarının tespiti ile bu dönüşümün kapsamını belirleyen ve buna dair bir yol haritası ortaya koyan bu belge, eğitim sisteminin günübirlik politika değişikliklerinden korunması, eğitimin aktörleri ve paydaşlarına bir gelecek vizyonu çizmesi, eğitim politikasının karar alma ve icra makamlarına politika ve program belirleme noktasında kılavuz olma imkânı sağlaması açısından önemli bir ihtiyacı karşılamaktadır” dedi.
OLUMSUZLUKLAR GİDERİLMELİ
Belgede, eğitimin iyileştirmeye açık alanlarına yönelik başlıkların yerinde ve doğru olarak tespit edildiğini belirten Başkan Sinan Aktaş, “Ancak bu başlıklara yönelik hedefler ve eylem adımları konusunda Bakanlığı ciddi ödev ve sorumluluklar beklemektedir. Kısacası başlıklar tamam, boşluklar da tamamlanmalıdır. 2018-2023 yılları arasını kapsayacak bir yol haritası olarak on temel alanda dönüşüm hedef ve eylemlerin tasarlandığı görülmektedir. Ekonomik beklentileri karşılayacak adımların ise hazırlık ve tasarım sürecinde mutlak surette göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Öngörülen dönüşümlerin, eğitim çalışanlarının mevcut özlük haklarına ve çalışma şartlarına muhtemel etkileri de göz önünde bulundurularak bu alanda oluşabilecek muhtemel olumsuzluklar giderilmelidir. İkili eğitimin sona erdirilmesi, okul gelişim modeli ekseninde okullara bütçe tahsisi, şartları elverişsiz olan okullara ilave kaynak tahsisi, öğrencilere öğle yemeği verilmesi, her bir okulda tasarım-beceri atölyesi kurulması gibi son derece yerinde yaklaşımlara ilişkin eylem adımlarının zamana yayılmış bir bütçeyle ilişkilendirilmesi, belgenin güvenirliğini daha da artıracaktır. “Temel Politikamız” başlığı altında “Mizaç ve Yetenek Temelli Tanıma” yaklaşımını, eğitim aktörlerinin kişisel gelişimini sağlaması ve bireyin yetenek ve yeterliklerine göre bireyde var olan potansiyeli açığa çıkaracak türden bireyselleşmiş bir eğitimin sunulması adına olumlu ve gerekli bir yaklaşım olarak görüyoruz. Mizaç içerikleri ile yetenek içeriklerinin kapsamı ve bu içeriklerin hangi zaman diliminde, nasıl bir yöntemle ve hangi birimler ve paydaşlar aracılığıyla tasarlanacağına ve kesinleştirileceğine ilişkin somut bir eylem adımının tanımlanması gerekmektedir. Öğretmenin, eğitim sisteminin ana aktörü olarak tanımlanması ve öğrenme süreçlerinde öğretmenin önemine yapılan vurgu, yerinde ve doğru bir yaklaşımdır. Öğretmenin önemine yapılan bu vurgu, öğretmenin eğitim sistemi içindeki konumu, sahip olacağı haklar, çalışma şartları, mesleki gelişim imkânları, mesleki özerkliği gibi alanlara da yansımalıdır. “İçerik ve Uygulama” başlığı altında, müfredatın öğrencilerin ilgi, yetenek ve mizaçları doğrultusunda esnek, modüler ve uygulamalı olarak iyileştirileceği hedefi, her bir öğrencinin ilgi, yetenek ve mizacını öne çıkaracak olması ve bu doğrultuda kendisine verilecek eğitimden mümkün olan en yüksek faydayı elde edebilmesi adına olumlu bir yaklaşımdır. Okullarda oluşturulması öngörülen “Tasarım-Beceri Atölyeleri”, önemli bir değişim hamlesi olmak ve esasen özellikle öğrenme noktasında sürece katkı, öğrenen noktasında ise sürece aktif ve etkin katılım sağlayacak bir önerme olarak görünmektedir” diye konuştu.
DÖNÜŞÜM, EĞİTİM ÇALIŞANLARININ HAKLARINDA OLUMSUZ SONUÇLAR DOĞURMAMALIDIR
Belgenin bütününde “mevcut öğrenci kitlesinin dönüşüme entegrasyonu” ile “mevcut öğretmen-yönetici kitlesinin dönüşümde aktivasyonu” gibi iki önemli arka planla ilgili bir eylem adımına yer verilmesi gerektiğini ifade eden Aktaş, “Zorunlu derslerin ve ders saatlerinin azaltılmasının öğretmen atamalarından yer değişikliğine, norm kadroların güncellenmesinden öğretmen yetiştiren yükseköğretim programlarına etkisinin yönetimine ilişkin süreçle ilgili öngörü ve planlamalara Belgede yer verilmemiştir. Özellikle eğitim çalışanlarının çalışma şartlarına ve özlük haklarına olumsuz etki etmeyecek eylem adımlarının oluşturulmamış olması, bu hedefin gerçekleştirilebilirliğini mümkün kılmamaktadır.
Okul gelişim modeli, yönetici ve öğretmenlerin işini kolaylaştırmalıdır “Okul Gelişim Modeli” başlığı altında “Çocukların öğrenmesiyle ilgili tüm aktörlerin okulu iyileştirme çalışmalarında yer aldığı ‘Okul Gelişim Modeli’ kurulacağı” ifade edilmektedir. Eğitimin aktörlerinin, okul gelişim planı oluşturulması dâhil, okulun gelişimini sağlayacak çalışmalara katılımlarının sağlanması ve görüşlerinin değerlendirilmesi, katılımcılık ve sürdürülebilirlik ekseninde olumlu bir düşüncedir. Yine her bir okulun merkezden tek bir plan ekseninde değil de yereldeki koşullar göz önüne alınarak değerlendirilecek olması, okullar arasındaki başarı farkının tespiti ve başarı düzeyinin yükseltilmesi anlamında yerindedir. Diğer taraftan, bu hedefin sağlanabilmesi için okuldaki ana aktörler olan eğitim kurumu yöneticileri ile öğretmenlere ne ölçüde yetki ve sorumluluk verileceği net olarak belirlenmelidir. Eğer bu konuda eğitim kurumu yöneticilerine ve öğretmenlere herhangi bir sorumluluk yüklenecekse, bu durumda kendilerine verilen gelişim hedefine ulaşılabilmesini sağlayacak altyapı ve donanım ile insan kaynağının da adil, eşit ve hakkaniyete uygun bir şekilde tahsis edilmesini sağlayacak, değerlendirmeyi bu eksende yapacak bir düzenleme gereklidir. “Okul Profili Değerlendirme Modeli”nin, okulların donanım, altyapı, tecrübeli insan gücü kaynağı, sosyo-ekonomik çevre, mali imkânlar, kurulu bulundukları yerin gelişmişlik düzeyi farklılıkları dikkate alınarak kurgulanması gereklidir. Okul profili değerlendirmesi, öğretmen-yönetici dışı personel, öğretmen ve yönetici noktasında alınacak kararlarla ilişkilendirilmekten ziyade okul-sınıf yeterlikleri, okul-çevre, okul-eko sistem ilişkisi-iletişimi gibi süreçlerle ilintilendirilmelidir. “Öğrenme Analitiği Araçlarıyla Veriye Dayalı Yönetim” başlığı altında geçmiş kararlara yönelik objektif değerlendirmelerin sağlanması ve geleceğe yönelik gerçekçi planlar oluşturulması amacına dönük olarak veriye dayalı bir öğrenme ve yönetim anlayışının oturtulmak istenilmesi eğitim politikalarının sürdürülebilirliğini sağlayacak yerinde bir tasarımdır. Üniversiteler ve sivil toplum kuruluşları tarafından yapılan bilimsel çalışmaları derlemek ve bunlardan sonuçlar-raporlar çıkarmak için Bakanlık bünyesinde bir birim oluşturulması eylem adımı, katılımcı yönetim anlayışına uygun olumlu bir adımdır. Bu eylem, Bakanlık politika ve kararlarının izlenmesi ve değerlendirilmesinin, karar alma ve uygulama mercilerinden bağımsız, objektif bir şekilde gerçekleştirilmesini sağlayacaktır. Veriye Dayalı Yönetim hedefinin hayata geçmesiyle birlikte “öğretmen ve yöneticiler açısından sona erecek iş yükü” betimlemesi yerine, işin daha kısa sürede yapılması şeklinde bir ifadelendirme tercihi, etkin, verimli ve ekonomik kamu yönetimi anlayışına daha uygun düşmektedir. Bu nedenle eylem adımının bu doğrultuda tasarlanması yerinde olacaktır. “Veriye dayalı yönetim sürecinde öğretmenlerimiz, okul ve eğitim yöneticilerimiz üzerindeki bürokratik iş yükü azaltılacaktır” hedefinden hareketle mevcut bürokratik iş yükünün veriye dayalı yönetim sürecinin işletilememesinden kaynakladığı gibi hatalı bir tespit ortaya çıkmaktadır. Örneğin, mesleki ve teknik ortaöğretim kurumları öğrencilerinin sosyal güvenlik prim bildirimleri veya okul servis araçlarının denetimi gibi, eğitim ve öğretimle ilgili olmayan konularda büyük bir iş yükü altında kalan okul yöneticilerinin bürokratik iş yüklerinin kaynağının veriye dayalı yönetimden mahrum kalmaları olmadığı aşikârdır. “Ölçme ve Değerlendirme” başlığı altında çok yönlü değerlendirme ve kararlara kaynaklık edecek “Yeterlik Temelli Ölçme Değerlendirme Sistemi”nin kurulması düşüncesi, ölçme-değerlendirmeyi merkezi sınavlara indirgeyen yerleşik zihniyetin terk edilerek amaca uygun bir ölçme-değerlendirme sürecinin inşası adına olumludur. Bu değerlendirme sisteminin, okullar arasındaki ve okul içindeki performans farklarının kapatılması ile her bir öğrenci için kişiselleştirilmiş deneyimler sunmak amacıyla tasarlanmış olması, gelecek için umut vericidir. Yine merkezi sınavların sadece belli amaç ve yönelimlere sahip öğrenciler ve okullar için yeniden yapılandırılması yerinde ve doğru bir karar olmakla birlikte, bu yeniden yapılandırma, sınavsız yerleştirme konusunda esnek modeller geliştirilmesi ve okullar arasındaki performans farkının kapatılması adımlarıyla birlikte bir bütün hâlinde tasarlanmalıdır. Sınavla öğrenci alan okulların sayısının –ve belki türlerinin de? azaltılmasına ilişkin hedefin hangi zaman dilimi içerisinde, ne tür bir beklentiyle gerçekleştirileceğine ilişkin çerçevenin iyi betimlenmesi gerekir. Diğer taraftan, sınavla öğrenci alan okulların sayısının azaltılmasının yanında sınava katılmak isteyen/katılma hakkına sahip olan öğrenci sayısında azalma oluşması gibi bir hedefin olup olmadığı açıklığa kavuşturulmalıdır. “İnsan Kaynaklarının Geliştirilmesi ve Yönetimi” başlığı altında kariyer basamakları uygulamasının yeniden hayat bulmasını sağlayacak yatay ve dikey kariyer uzmanlık alanlarının yapılandırılacak olması, kariyer basamaklarına yönelik mesleki uzmanlık programlarının oluşturulacak olması, lisansüstü düzeyde mesleki gelişim programları tasarlanması, hizmet içi eğitim programlarının akredite sertifika programlarına dönüştürülecek olması, pedagojik formasyon yerine lisansüstü düzeyde öğretmenlik mesleği uzmanlık programı açılacak olması, sözleşmeli öğretmenlerin görev sürelerinin kısaltılacak olması, elverişsiz şartlarda görev yapan yönetici ve öğretmenler için teşvik mekanizması öngörülmesi, öğretmenlerin mesleki lisansüstü çalışmalarının destelenecek olması, öğretmenlik meslek kanunu çıkarılması, okul yöneticilerinin özlük haklarının iyileştirilmesi eylem adımları, Bakanlığın eğitim çalışanlarının değerini idrak ettiğini gösteren, yerinde ve olumlu gelişmelerdir” dedi.
SÖZLEŞMELİ ÖĞRETMENLİK SÜRESİNİN KISALTILMASI OLUMLU FAKAT SÖZLEŞMELİLİĞİN KALDIRILMASI NİHAİ HEDEF OLMALIDIR
Aktaş sözlerini şu şekilde sürdürdü;
“Sözleşmeli öğretmenliğin zorunlu görev süresinin 4+2 yıldan 3+1 yıla indirilmesini, mağduriyet süresini kısaltması bakımından olumlu buluyoruz. Fakat Bakanlığın sözleşmeli öğretmenlik konusunda nihai hedefi, görev süreleri değil, sözleşmeli öğretmenliğin sona erdirilerek kadrolu öğretmen istihdamı olmalıdır. “Ücretli öğretmenlerin ücretleri iyileştirilecektir” eylem adımı, bizatihi kendi içinde ücretli öğretmenlik uygulamasının sona erdirilmeyeceği/erdirilemeyeceği gibi bir ön kabulü içermektedir. Oysa ücretli öğretmenlik, öğretmen açığının somut bir tezahürüdür. Eğitim sisteminin hemen her alanına ilişkin köklü dönüşüm öngören bir vizyon belgesinin, öğretmen açığı sorununa kalıcı bir çözüm getirmeksizin ücretli öğretmenliğe bel bağlamasının izahı mümkün değildir. Öğretmen ve yöneticilere yönelik lisansüstü düzeyde mesleki gelişim programlarının tasarlanması noktasında ortaya konan hedefin doğruluğu, mutlak surette bu türden programların gerek öğretmen gerekse yöneticiler için ilave mali yük oluşturmaması hassasiyetiyle desteklenmelidir. Lisans tamamlama programlarının gerçekleştirilmesi sürecindekine benzer ve hatta o programlardan daha fazla avantaj ve istek oluşturacak bir uygulama stratejisi ve taktiğinin eylem adımlarına yansıması gerekir. Gerek yönetici ve öğretmenlerin mesleki gelişimlerine yönelik lisansüstü programlar gerekse öğretmen adaylarına yönelik pedagojik yüksek lisans programına ilişkin teorik ve pratik çerçevenin YÖK ve üniversiteler kanadındaki iş ve işlemlerin nasıl yürütüleceğine, her iki yapının bu hedefler noktasında alacağı sorumluluğa ilişkin uygulama sürecine yönelik eylem adımlarına yer verilmesi, YÖK ve üniversiteler tarafına dair soru işaretsiz bir içerik oluşmasına katkı sağlayacaktır. Öğretmen ve okul yöneticileri için yatay ve dikey kariyer uzmanlık alanlarının yapılandırılacak olması, olumlu ve beklenen bir adım olmakla birlikte, öğretmen ve yöneticiler açısından dikey kariyer uzmanlık alanlarının eğitim yönetimi ve planlaması alanıyla geçişlilik sürecine imkân tanıyacak bir şekilde kurgulanması yerinde olacaktır. Okul yöneticilerinin özlük ve mali haklarının iyileştirilmesinden, hangi maaş ve ücret unsurlarının, özlük hakları kapsamındaki hangi başlıkların etkileneceği belirtilmemiştir. Özlük ve mali hakların iyileştirilmesi kavramından ne kastedildiği, ne türden özlük haklarında ve hangi mali haklarda iyileştirme yapılacağı en azından örnekleme yöntemiyle eylem adımları arasında ifade edilmelidir. “Eğitim Yönetiminde Liyakat ve Kariyer Sistemi” başlıklı raporumuzda da dile getirdiğimiz gibi, nitelikli eğitim için yeterlilik düzeyi yüksek eğitim yöneticisi ihtiyacı gözetilerek, eğitim yöneticisi yetiştirme, görevlendirme, yer değiştirme ve görevden alma hususlarına ilişkin kapsamlı, kalıcı ve sürdürülebilir bir model oluşturulması artık bir zorunluluk hâline gelmiştir. Hak edenin görev almasını, hakkını verenin görevde kalmasını ve yeterliliğini kaybedenlerin görevine son verilmesini öngören bir modelin hayata geçirilmesi, eğitimin hem yönetimini hem de nitelik artırıcı etkisini kolaylaştıracaktır. Bu konuda gereken adımlar bir an evvel atılmalıdır. Ayrıca, eğitim kurumu yöneticiliklerine atanmaya ilişkin olarak belirlenecek “diğer nesnel ölçütler” ifadesi netleştirilmeli; bu “nesnel ölçme-değerlendirmenin” hangi çerçeveyle gerçekleştirileceğine ilişkin bir tasvir eylem adımlarında açıklığa kavuşturulmalıdır. “Elverişsiz koşullarda görev yapan öğretmenlerimiz ve yöneticilerimiz için yeni bir teşvik mekanizması kurulacaktır” şeklindeki eylem adımı olumlu görünmekle birlikte, söz konusu teşvikin niteliği ve içeriğinin belirsizliği giderilmelidir. Eğitim-Bir-Sen’in toplu sözleşme teklifleri arasında yer alan, hâlihazırda teknik hizmetler sınıfı ve sağlık hizmetleri sınıfı çalışanlarına verildiği gibi, 2006/10344 sayılı Bakanlar Kurulu Kararına ekli (IV) sayılı Cetvelde yer alan kalkınmada öncelikli yörelere sürekli görevle atananlara öngörülen tutarda ödeme yapılması bu anlamda etkili bir teşvik işlevi görecektir. Söz konusu uygulamanın kapsamına öğretmenlerin yanı sıra diğer eğitim çalışanlarının da dâhil edilmesi, hem adil bakışın hem de eğitime ilişkin bütünsel yaklaşımın ele alınmış olduğunu ortaya koyacaktır. Öğretmenlik meslek kanunu çıkarılmasına ilişkin hazırlık çalışmalarının yapılacak olması yerinde, olumlu ve beklenen bir adımdır. Bu meslek kanunu, eğitim kademeleri ekseninde öğretmenlerin yeterliklerinin, mesleğe alınma şartlarının, eğitim-öğretime özgü ve bunlara yardımcı görev, yetki, hak ve sorumluluklarının, mesleğe başlama sürecinde adaylık ve yetiştirme süreçlerinin, yeterlikler ekseninde mesleki gelişim ve kariyer basamakları süreçlerinin, mesleki özerkliklerinin, okul yönetimi başta olmak üzere düzenleyici, yönetici ve denetleyici mekanizmalarla aralarındaki ilişkilerin, disiplin, ödül fiil ve süreçlerinin, etik ilkelerin, iş güvencelerinin tanımlandığı ve düzenlendiği bir yasal düzenleme olmalıdır.”
HER OKULA BÜTÇE VERİLECEK OLMASI OLUMLU VE ADİL BİR YAKLAŞIMDIR
“Okulların Finansmanı” başlığı altında, her okula oluşturulacak çeşitli ölçütlere göre ve okul gelişim planına dayalı olarak okul gelişim bütçesi verilecek olması ve şartları elverişsiz okullara pozitif ayrımcılık yapılacak olması beklenen ve haklı bir eylem adımıdır. Okul gelişim bütçesi üzerinde okul yönetiminin tasarruf ve karar verme hakkının sınırlarının net bir biçimde belirlenmesi, hesap verme sorumluluğu bağlamında ortaya çıkması muhtemel sorunların şimdiden öngörülmesi yerinde olacaktır. Okul Aile Birliği gelirlerinin yeni bir yapıya kavuşturulacağının ifade edilmesi yerinde olmakla birlikte, bunun içeriği ve kapsamı net ve açık bir şekilde belirlenmelidir. “Teftiş ve Kurumsal Rehberlik Hizmetleri” başlığı altında, inceleme, araştırma ve soruşturma ile kurumsal rehberlik bileşenlerinin ayrılmasının tasarlanması, kamu hizmetlerinin yürütülmesindeki teftiş/rehberlik olgusunun son yıllarda geçirdiği dönüşümün ruhuna uygun olumlu bir adımdır. Rehberlik işlevinin okul gelişim modeline bağlı olarak yeniden yapılandırılacak olması da rehberlik faaliyetlerinin okullar ve öğrenciler arası başarı farklılığını gidermeyi hedef tutması gibi somut başarı hedeflerine özgülenmesini sağlayacaktır. Diğer taraftan, teftiş süreci ve müfettişlik rollerinin rehberlik hizmetlerinin sunulması ekseninde yeniden yapılandırılması hedeflenmiş olmasına rağmen Bakanlık müfettişleri ile il müfettişleri arasındaki özlük hakları farklılığını gidermeye yönelik eylem adımının öngörülmemiş olması, tasarlanan rehberlik ve teftiş sisteminin işlerliğinin sürdürülebilirliği anlamında soru işaretlerine neden olmaktadır. “Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık” başlığı altında, rehber öğretmenlerin çalışma şartlarının iyileştirileceği beyanı, kariyer rehberliği sisteminin kurularak kariyer seçimi süreçlerinin yapılandırılacak olması, psikolojik danışma ve rehberlik hizmetlerinin eğitim sistemi içindeki yerinin yeniden düzenlenecek olması, kültürel kodlar ekseninde yeni ölçme araçları geliştirilecek olması yerinde ve olumlu adımlardır. PDR hizmetlerinin yeniden yapılandırılması hedefi ekseninde rehber öğretmen görev tanımı esaslı mı rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri kavram ve esaslarının yeniden belirlenmesi esaslı mı gerçekleştirileceğine dair bir eylem adımına yer verilmelidir. “Özel Eğitim” başlığı altında, özel eğitime ihtiyacı olan öğrencilere yönelik hizmetlerin kalitesinin artırılması eksenli bir yaklaşım olumludur. Eylem adımlarının da bu eksende kurgulandığı görülmektedir. Ancak bu alanda özel eğitim öğrencisi bulunan eğitim kurumlarının altyapısının bu öğrenciler gözetilerek yeniden düzenlenmesi gerekir. Yine sınıf ve branş öğretmenlerinin yanı sıra öğrencilerin ebeveynlerine de sınıf içindeki uygulamaların pekiştirilmesi ekseninde eğitim verilmesi gibi tedbirlere eylem adımları arasında yer verilmelidir. Özel gereksinimli çocuklara yönelik taramanın Bakanlık tarafında hangi personelin katılımıyla gerçekleştirileceği ve mevcut personelin bu türden bir tarama için gerekli ölçütlere sahip olup olmadığı hususuna ilişkin değerlendirmeye göre de hedef ve uygulama ilişkisinin yeniden kurulacağı bir eylem adımına yer verilmelidir. Özel eğitime ihtiyaç duyan bireylerin ve ebeveynlerinin mali açıdan desteklenmesinin yanında, özel eğitim konusundaki farkındalık ve yeterlikleri ile eğitim-öğrenme fırsatlarının artırılması suretiyle ebeveyn okulu faaliyetlerinin çeşitlendirilmesi eylem adımına yer verilmesi uygun olacaktır. “Özel Yetenek” başlığı altında özel yeteneklilere yönelik tanılama ve değerlendirme süreci ile özel yeteneklilere yönelik öğrenme ortamları ve materyallerine vurgu yapılması, bu alandaki sorunun doğru ve yerinde tespit edildiğini ve doğru adımların kurgulandığını göstermektedir. “Yabancı Dil Eğitimi” başlığı altında, yabancı dil eğitiminin farklı okul türleri ve programlarına göre gereksinilen becerilerin geliştirilmesi ekseninde farklı seviye ve okul türlerine göre çeşitlendirilmiş dil eğitim programlarının uygulanacak olması, dil öğrenimi alanında yeni ve etkin bir kazanıma kapı aralayabilecektir. Ancak yabancı dil kavramının salt İngilizceye indirgenmiş olması karşısında, eğitim sistemi ve tarihimizde Yabancı Dil ifadesiyle İngilizce arasındaki mutlak ve ayrılmaz bir bağlantının devamını sağlayan ifadelerin yeniden şekillendirilmesi, İngilizce dışındaki dillerin de bu kapsamda olduğu gerçeğinden hareket etmek daha isabetli bir bakış açısı olurdu. “Yabancı Dil Eğitimi” yerine “Öğretimi” ibaresinin kullanılmaması, eğitime ilişkin terminolojik bir hata olarak durmaktadır. Eğitim Malzemeleri Komisyonu kurulması kararı yerinde olmakla birlikte, eğitimde materyal ve malzeme sorununun salt yabancı dil öğrenimi alanına münhasır olmadığı gerçeği karşısında bu türden bir komisyonun bütün öğrenme alanları için kurulması gerekmektedir. “Erken Çocukluk” başlığı altında, erken çocukluk eğitim hizmetinin yaygınlaştırılması ve dezavantajlı kesimlerde erken çocukluk eğitiminin niteliğinin artırılmasına yönelik olarak kurgulanması yerinde olmakla birlikte, ‘5 yaş erken çocukluk eğitiminin’ zorunlu eğitim kapsamına alınması tartışmaya açık bir konudur. Okul öncesi eğitimin temel eğitim kapsamında ve ücretsiz olup olmayacağı hususunun da açık bir şekilde ifade edilmesi yerinde olacaktır. Diğer taraftan, 5 yaş konusunda ortaya konacak bu değişikliğin bir sonucu olarak ortaya çıkacak öğretmen ve destek personeli ihtiyacının da eş zamanlı olarak karşılanacağı mutlaka ifade edilmelidir. Okul öncesi eğitim sürecinde farklı bir uygulama modeli olarak ortaya konan esnek zamanlı okul öncesi eğitim uygulaması şeklindeki eylem adımının, eğitim hizmeti sunan kamu görevlileri açısından esnek çalışma ve esnek istihdam olarak adlandırılması/tanımlanması şeklinde uygulanmayacağının açık ve net bir biçimde kurgulanması gereklidir. Millî Eğitim Bakanlığı’nın yayımlandığı 2023 Eğitim Vizyonu, ele aldığı başlıklar itibarıyla eğitimin birçok sorunlu alanını tahkim etmeye yönelik irade ortaya koyması açısından kamuoyunda beklenti oluşturmuştur. Başlıkların altında konular ele alınırken bazı detayların yer almaması belirsizlik meydana getirmiş, özellikle eğitim çalışanlarının özlük ve mali haklarına yönelik net cümleler kurulmaması önemli bir eksiklik olarak görülmüştür. Eğitim çalışanlarının önemsendiği, hatta kahraman ilan edildiği bir vizyon belgesinde eğitimcilere biçilen bu role uygun nasıl bir iyileştirmenin gerçekleştirileceği de net bir şekilde ifade edilmeliydi. Öngörülen değişimin nihayetinde ortaya çıkaracağı dönüşüm, eğitim çalışanlarının mağduriyetleri üzerinden bir değişim değil, hep birlikte omuz verecekleri ve kazanacakları nihai bir hedefe odaklanmalıdır. Bu dönüşümün meydana getireceği muhtemel olumsuz sonuçlar öngörülerek belirsizliklerin bir an önce giderilmesi, hazırlık ve tasarım aşamasında paydaşların görüşlerine mutlaka yer verilmesi, eğitim politikalarının belirlenme süreçlerinde eğitim çalışanlarının dâhil olacağı mekanizmaların kurulması, bu vizyonun başarıya ulaşmasına ve amaca hizmet etmesine büyük katkı sağlayacaktır. Geleceğimiz açısından hep birlikte başarmak zorunda olduğumuz eğitim konusundaki ödevimiz, hepimizden paylaşma, dayanışma ve yapıcı rol üstlenmeyi beklemektedir.”