Nöroloji Uzmanı Doç. Dr. Özlem Taşkapılıoğlu, tekrarlayıcı baş ağrısının santral sinir sisteminin en sık belirtilerinden biri olduğunu söyledi.
Dünyadaki yetişkinlerin geçtiğimiz bir yıl içinde en az yarısının baş ağrısı yaşadığını belirten uzmanlar, ancak hastaların çok az bir kısmında doğru tanıya ulaşıldığını, ne yazık ki azımsanıp az tanındığını ve yeterli tedavi edilmediğini söyledi. Migren, gerilim veya küme baş ağrısı gibi başka bir hastalıkla ilişkisi olmayan (birincil) baş ağrıları ve beyin damar hastalıkları, sinir sistemi hastalıkları, beyin tümörleri, göz hastalıkları, sinüzit, menenjitin oluşturduğu (ikincil) baş ağrıların olduğunu ifade eden Acıbadem Bursa Hastanesi Nöroloji Uzmanı Doç. Dr. Özlem Taşkapılıoğlu, baş ağrısı şikayeti olanların oranı toplumda yüzde 90’lara ulaştığını söyledi. Taşkapılıoğlu, “Bunların yüzde 90’ını migren ve gerilim tipi baş ağrıları oluşturmaktadır. Bir ayda 15 veya daha fazla günü ağrılı geçiren yetişkin oranının dünyada yüzde 4, baş ağrısının yaş, cinsiyet, ırk, yaşanılan coğrafya ve ekonomik duruma bakmaksızın tüm dünyada sorun oluşturmaktadır. Hasta bize baş ağrısı ile ulaştıkları zaman bizim ilk ayırt etmemiz gereken, birincil veya ikincil bir baş ağrısıyla karşı karşıya olup olmadığıdır. Bunun için alarm zillerini çaldıran noktaları aklımızda tutarız” dedi.
Baş ağrılarının kırmızı alarm durumlarını sıralayan Taşkapılıoğlu, “Baş ağrısının 10 yaş öncesinde veya 50 yaş üzerinde ilk kez ortaya çıkması, ilk, en kötü veya diğerlerinden farklı bir baş ağrısı olması, haftalardır şiddeti giderek artan baş ağrısı varlığı, öksürme, hapşırma, öne eğilme ve fiziksel aktivite gerektiren olaylarla tetiklenen ve sonrasında devamlılık gösteren baş ağrısı gibi kırmızı alarm durumlarda hastanın hikayesi alınmalıdır. Ayrıca patlayıcı şekilde başladığı tarif edilen baş ağrısı, bazı migrenlilerde görülen ‘aura’nın tipik özelliklerinin olmayışı veya bir saatten uzun sürmesi, doğum kontrol hapı kullanan kadında ilk kez ‘aura’ dönemi yaşanması, kanser veya HIV pozitifliği olan kişide ilk kez baş ağrısı ortaya çıkması gibi durumlarda da hastanın hikayesi alınmalı, nörolojik muayenesi ve beyin görüntüleme yöntemlerine başvurulmalıdır. Hastaya, hastalığı ve yapılan tetkikler ve sonuçları hakkında yeterli bilgi verilmesi de önemlidir” diye konuştu.
Migren sıklığını gösteren toplum bazında çalışma sayısının sınırlılığına dikkat çeken Taşkapılıoğlu, “Türk Nöroloji Derneği Başağrısı Çalışma Grubu’nun ülkemizde bu tip çalışmaların yapılmasını sağladığını, bu çalışmalarda, Türkiye’de kesin migren ve sadece gerilim baş ağrısı prevalansının sırasıyla yüzde 16 ve yüzde 5 olarak hesaplandığını, migren tanılı yeni hasta saptanma sıklığının yüzde 2.3 ile diğer ülke rakamlarından yüksek bulunmaktadır. Toplumlar arasındaki baş ağrısı sıklık farklılıklarına, topluma ait henüz belirlenememiş genetik, kültürel veya çevresel faktörlerin yol açabilir. Türkiye’de baş ağrısı sebebiyle hekime başvurup doğru tanı alan hasta sayısının da yıllar içinde artmaktadır. Buna rağmen hem migren hem de gerilim baş ağrısı yerine çeşitli yanlış tanıların konabilmektedir. Hala migren için özel geliştirilmiş ilaç kullanımının beklenenden azdır. Tüm nörolojik hastalıklarda tanı için sağlıklı bir hasta-doktor ilişkisi ve bunun kolaylaştıracağı iyi bir hikaye almak önemlidir” dedi.