Nilüfer Belediyesi’nin düzenlediği Edebi Kazılar’a konuk olan Mario Levi, bu dünyaya tahammül edebilmek için yazdığını söyledi.
Nilüfer Belediyesi Kütüphane Müdürlüğü’nün Akkılıç Kütüphanesi’nde gerçekleştirdiği söyleşiye katılan yazar Mario Lev, “Yanlış Tercihler Mahallesi” adlı kitabı üzerine konuştu. Bursa’nın hayatında ayrı bir önemi olduğunu söyleyen Levi, konuşmasına Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Beş Şehir kitabında yer alan ‘Bursa İstanbul’un dibacesidir’ sözüyle başladı. Levi, “Ahmet Hamdi Tanpınar Beş Şehir kitabında bu beş şehir arasına Bursa’yı da koyar ve orada şöyle bir cümle kurar ‘Bursa İstanbul’un dibacesidir’ yani önsözüdür demek ister. Bu Bursa’ya vermiş olduğu önemi çok güzel anlatan bir cümledir. Buna hep inandım ve bu cümlenin hep etkisi altında kaldım. Bursa’ya gelirken de hep taşıdım bu cümleyi” dedi.
Yazmak için iki sebebi olduğunu söyleyen Levi, “Birinci sebebim, anlatmayı, hayal kurmayı ve yalan söylemeyi çok sevdiğim için yazıyorum. İkincisi bu dünyaya tahammül edebilmek için yazıyorum. Aksi halde Sait Faik’in ‘Haritada Bir Nokta’ hikayesinde dediği gibi deli olacaktım” ifadelerini kullandı.
Edebiyat anlayışının klasik roman anlayışına çok yakın olduğunu söyleyen Levi, “Ama şunu da biliyorum artık Balzac, Dickens, Tolstoy, Dostoyevski gibi roman yazamayacağımızı düşünüyorum. İşte bu sebeple de bir arayışa çıktım. Ben kendime göre herhangi bir edebiyat ekolüne bağlı olmaksızın, klasik romana olan bağlılığımın yanı sıra bazı arayışlara çıkıyorum. Kimleri bu romanlarda büyülü gerçekçiliğin izleri olduğunu söylüyor, kimileri post modern izler buluyor, ama benim hiç öyle bir derdim yok. Ben sadece arıyorum, bunun teşhisini koymak başkalarına kalmış bir şey. Teşhis koyamam kendim için” diye konuştu.
Kaybedişlerin aynı zamanda kazanma anlamına geldiğine inandığını söyleyen Mario Levi şöyle devam etti:
“Biz yazarlar sadece ve sadece keşif yolculuğuna çıkıyoruz. Yanlış Tercihler Mahallesi kitabına gelince bunu söylemek çok zor. En büyük yanlış tercihim yazar olmaktı diyebilirim, ama bunu söylemek istemiyorum. Şunu söyleyebilirim; hayatımız zaman zaman kaçırılan bazı fırsatlarla doludur. Bir gün gelir keşke şunu yapsaydım dersiniz, vakit varsa toparlanmak için imkânınız var demektir, ama o imkân yoksa size sadece hatırlamak ve hatırladıklarınızla yaşamak kalır. Benim geçtiğimiz yıl başka bir aleme göçen babamla aramda hep bir mesafe oldu ve hiçbir zaman oturup birer dost gibi konuşamadık. Bu mesafe hiçbir zaman kapanmadı. Vefat ettiği gün hastanede kendisini görmek istedim ve birden bire ağladığımı fark ettim, ama babamı bir daha göremeyeceğime üzülmüyordum, babamla yaşayamadıklarımıza ve bir daha yaşayamayacaklarımıza. Zaman zaman kendime şunu söyledim acaba ben bir adım atsaydım, mesafeliliği ben de tercih etmeseydim daha mı iyi olurdu bunu ben de bilmiyorum. Ama şu çok kesin yaşadıklarımız kadar yaşayamadıklarımızın bizde bıraktığı izler de aynı zamanda ilham vericidir ve yeni hikayeler bulmamız için bize imkan tanır. Bu anlamda kaybedişler vardır ve ben kaybedişlerin aynı zamanda bir kazanma anlamına geleceğine inananlardanım.”