MüMİN GüVENEN VE GüVENiLENDiR

Kutlu Doğum Haftası Etkinlikleri kapsamında, İnegöl İlçe Müftülüğü ve Uludağ Üniversitesi İnegöl İşletme Fakültesi işbirliğinde, “Mümin Güvenen ve Güvenilendir” isimli konferans düzenlendi. Düzenlenen konferansta açıklamalarda bulunan İlçe Müftüsü Kazım Güzel, “Bugün güven sorunu yaşanıyorsa bunda eğitimimizde de anlayışımızda da dini bilgimizde de din anlayışımızda da sorun vardır demektir. Sağlıklı bir dini temsil sorunumuz var demektir. İslam’ın Kur’an ve sünnet safiyetinde insanımıza anlatıl

Yayınlama: 18.04.2017
1.286
A+
A-

Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim görevlisi Prof. Dr. Abdurrahman Kurt, İşletme Fakültesi Dekanı Prof. Dr. İbrahim S. Canbolat ve İlçe Müftüsü Kazım Güzel üniversiteli gençlere bilgilendirmede bulundular.

 

GÜVEN, SÖZE SADAKAT ÖNEMLİ






Programın açılış konuşmasını yapan Uludağ Üniversitesi İnegöl İşletme Fakültesi Dekanı İbrahim S. Canbolat, “Bu yıl kutlu doğum haftası dolayısıyla birlikte bir etkinlik düzenlemeyi planladık. Müftü Bey bize böyle bir öneriyle geldiğinde memnuniyetle yapabileceğimizi düşündük. Maalesef seçim sonrası haftası öğrenciler açısından katılımın fazla olmadığı bir hafta oldu. Kutlu Doğum; Hz. Peygamberin dünyaya gelişi sadece Müslümanlar açısından değil insanlık tarihi bakımından çok önemli bir evredir. Tüm dünyada 1400 küsur yıldır bu konuda görüş beyan edenlerin ortak kanısı; Hz. Muhammed (SAV) dünyaya geldiğinden itibaren insanlığa getirdiği mesajla tüm konularda bir aydınlanma sunmuştur. Bu yılki konu Hz. Peygamber ve Güven Toplumu oldu. Birbirimize ne kadar güveniyoruz? İnsanların birbirine güveni nasıldır? Toplumun güvenlikli olup olmaması hayati bir konudur. Güvenliği ulusal ve uluslararası düzeyde şöyle tanımlıyoruz; varlığın sürekliliği ve kabul görmesi. Varlık nedir? Bir birey, millet, değer, ülke, vatan olabilir. Sürekli olacak. Hiç kimse onu oradan bir başka tarafa itmeyecek, varlığını görecekler. Kaim ve daim olacak. Kabul görme… Sadece var olması yetmiyor, çevredekiler tarafından kabul edilecek, onu tanıyacaklar. Kabul görme 3 şekilde olur; hukuken kabul görme, siyaseten ya da diplomatik anlamda kabul görme, güç kullanarak kabul görme. Kimse onu tanımıyor, ortaya koyduğu değerler itibariyle kabul etmek istemiyorlar ama o güç kullanıyor, şiddet yoluyla kendisini kabul ettiriyor. 3. kabul görme var olduğu sürece sorunlar ortaya çıkıyor. 2003 yılında ABD Irak’ı işgal etti, insanlar bunu istemedi fakat gelip güç kullandı ve işgal etti. Kabul gördü mü? Gördü. Kerhen, istemeyerek insanlar onu kabul etti. Aksi halde direnecek güçleri yoktu. Sonuçta insanlar o güce karşı yapabileceklerini yapmaya çalıştılar, eylemde bulundular, protesto ettiler. Kimileri de üzerlerine bomba sarıp gittiler patlattılar, 3-5 Amerikan askerini öldürüp kendileri de öldüler. Sonuç? Güvenliksiz bir toplum ortaya çıktı. Bu bakımdan Hz. Peygamber’in çok önemli bir insan tanımı var; elinden ve dilinden çevresindekilerin emin olduğu insan güvenilen insandır. Fiziki anlamda zarar vermeyecek, dili ile de zarar vermeyecek, dedikodu vesaire etmeyecek. Bu modelin hâkim olduğu toplumda herkes güven içerisindedir, çevresindekilerden emindir. Bu, Hz. Peygamberin önerdiği toplum modelidir ve Müslümanların öğretilerinde ortaya koydukları toplum modelidir. Batınınkine bakalım. Batıdaki güvenlik esasında ise şu var; insan insanın kurdudur, insana güvenilmez, insan zaten güvenilmez doğmuştur. Bu iki anlayışı karşılaştırdığınız zaman 2 önemli farklı dünya karşınıza çıkıyor. Güvenli toplumda Hz. Peygamber’in önerdiği elinden ve dilinden kimsenin zarar görmeyeceği birey yapısından oluşan toplumlarda düşmanı bile öldürmek yoktur. Düşman seni öldürmeye kast edip bilfiil öldürme noktasına gelmedikçe yoktur. Biz bunu İslam’ın ana kaynaklarından ve ortaya konulmuş tarihi tecrübelerden biliyoruz. Batı’da Müslümanlar bile onlardan etkilenmişler, 2 genç kadın Müslüman olmuş, DAEŞ’e katılmak üzere Suriye’ye gelmişler. Söyledikleri şey şu; oraya gideceğiz, ilk yapacağımız şey birkaç Batılı esir bulup kafalarını kesmek olacak. Müslüman olarak ilk yapacağımız budur diyorlar çünkü IŞİD’ten gördükleri bu. Ama Hz. Peygamberin getirdiği model bu değil. Biraz araştıralım, esir olanlara nasıl davranılmış? Gayrimüslimler savaşta esir alınmış, Müslümanlara okuma-yazma öğretmeleri karşılığında onları serbest bırakmayı teklif etmişler. Düşmanı da yaşatıyorlar. Güven toplumunda bunlar var. Güven, söze sadakat önemli. Esas önemli olan da budur. Bir toplumda güven olması için insanların söze sadık olmaları lazım. İnsan olarak ne olursa olsun ilk sözü veren insan var. Ben sizin Rabbiniz değil miyim sorusuna, evet sen bizim Rabbimizsin. Sonra sözünü yerine getiren, getirmeyenler. İlk söze sadık olanlar emin, güvenilir insanlardır. Getirmeyenler güvenilir olmayanlardır. Bugün maalesef İslam adına konuşan, Müslüman kimliğiyle kendini tanıtıp bir takım önermelerde bulunanları da görüyoruz. Batıya yanlış Müslüman imajı veriyorlar. Yeni Müslüman olmuş bilgisizler gelip onların söylediğini İslam zannediyorlar. Bunun için din adamlarımıza gerçek İslam’ı öğretme görevi düşüyor. Bugün İslam’ı öğrenip öğretmek sadece dindarlığın değil siyaseten, sosyolojik ve toplumsal anlamlarda mecburiyettir. Gerçek İslam’ın okullarda öğretilmesi lazım. İslam dininde ilk gelen okudur. Oku ve beyan et. Allah insana beyanı da öğretti. Doğruyu öğren ve beyan et, bilmeyene anlat” ifadelerini kullandı.

 

 

MÜMİN, HUZUR, ADALET, MERHAMET, ŞEFKAT İNSANIDIR.

İnegöl  Müftüsü Kazım Güzel ise, “Hz. Adem’den Peygamberimize kadar gelen bütün dinlerin adı İslam’dır. Dinlerin gelişi 5 esastandır. Bütün canlıların can güvenliğini sağlamak, akıl emniyetini sağlamak, nesil emniyetini sağlamak, mal emniyetini sağlamak ve din emniyetini sağlamak. Bu dini gönderen Cenab-ı Hakk kendisini bize tanıtırken Mümin diye tanıtıyor. Mümin; emniyet ve güven demek. Tüm varlıklara güven veren, onların saadetini isteyen ve dileyendir. O zaman mümin olan bir Allah, tüm varlıklara emniyet ve güven bahşeden bir Allah bir din gönderiyor. Bunu emin bir melekle gönderiyor. Bunu güvenilir bir Peygambere gönderiyor. Emaneti arz ettiği insanoğluna bu emanetin emini olan kişiye Cenab-ı Hakk mümin ismini veriyor. Aslında Cenab-ı Hakk, yeryüzünde emanı ve selamı yaygınlaştırma adına bir din gönderiyor. Yeryüzü barışa kavuşsun diye bir kitap ve Peygamber gönderiyor. Bu dinin gerçek manada anlaşılması ve yaşanmasının yeryüzündeki temsilcisi olan Mümin, emniyet ve güven içinde olan, emniyet ve güven verendir. O geceyi gündüzden, gündüzü geceden çıkartır. Bizi öldürüp hesaba çekecek olan, huzuruna çıkacağımız varlıktır. Böyle bir Allah’a inanan çıkar yolu bulmuştur. Allah’a inanmak başlı başına dünya ve ahret güvenini, garantisini, saadetini elde etmenin temel vazgeçilmez şartıdır. Mümin, emniyette ve güven içinde olan kişidir. Cenab-ı Hakk iman edene mümin demektedir. Tüm hayatın boyutlarında emniyet ve güven içinde olduğunu ifade eder. O Müslüman emniyet ve güven içinde olduğu kadar onun temsilcisidir. Mümin kendisinden tüm varlıkların emin olduğu insandır diyor. Müslüman elinden ve dilinden herkesin emin olduğu kimsedir diyor. Dağların taşların yüklenemediği sorumluluğu insanoğlu yüklenmiştir. Mümin, huzur, adalet, merhamet, şefkat insanıdır. Allah Rasulü rüyayı görmüş, vahyi almış, hanımına bana kim inanacak dediğinde hanımı ‘Ben inanacağım, sen huzur ve vahdet insanısın diyerek kelime-i şehadet getiriyor. Allah Rasulu insanlara hitap ettiğinde herkes onun Muhammed-ül emin olduğunu söyleyip ona inanmışlardır. Kendisine düşman olanlar ona en güvenilir insan olarak hitap ediyorlardı. Kendisini öldürmeye gelenlerin kendisine emanet ettiği kıymetli varlıkları Hz. Ali’ye teslim edip emanetleri yerine sapasağlam teslim ettiriyor. Hayatı bahse konu iken emaneti düşünüyor. Bugün güven sorunu yaşanıyorsa bunda eğitimimizde de anlayışımızda da dini bilgimizde de din anlayışımızda da sorun vardır demektir. Sağlıklı bir dini temsil sorunumuz var demektir. İslam’ın Kur’an ve sünnet safiyetinde insanımıza anlatılması gerekiyor. O zaman hayatımızda güven, mutluluk ve saadet söz konusu olacaktır” dedi.

 

İSLAM’IN TEMEL KAVRAMLARI GÜVEN KAVRAMIYLA İRTİBATLIDIR

Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim görevlisi Prof. Dr. Abdurrahman Kurt ise , “Güven konusu geniş bir konudur. Güvenilir olduğu kadar başkalarına ne kadar güvenebiliyoruz? Bu kısım bizim toplumumuzda ihmal ediliyor. Sosyal bilimlerde güvenen insan kavramı üzerinde durulmaktadır. Dini açıdan insanların güvenlik arayışı Hz. Adem ve Havva validemizin yeryüzüne inişiyle başlamıştır. Daha Adem’in çocuklarından itibaren kendi haklarıyla yetinmeyen Habil-Kabil örneğinde bunu görüyoruz. Kabil kardeşini katlediyor. Bugün sosyal bilimlerde de kabul gören teoriye göre insanların güvenlik arayışı saldırganlık duygusuyla açıklanmaktadır. İnsanların saldırganlığından korunmak amacıyla insanlık nüfusu çoğaldıkça devlet ortaya çıkıyor. Devletin temel sebeplerinden biri masumları saldırganlardan korumaktır. Sosyal mukabeleler de bunlar işaret etmektedir. Doğal insandan medeni insana geçiş sürecinde insanlar ihtiras içerisinde olan insanların, haklarıyla yetinmeyen insanların, başkalarının haklarını gasp eden insanların saldırganlıklarından, tecavüzlerinden insanları korumak amacıyla böyle bir güvenlik anlayışı ortaya çıktığını görüyoruz. Bu teorilerle dini teori arasında çok büyük bir fark yok. 15 asır başlarında İbni Haldun’un görüşü de bu merkezdeydi. Devletlerin ortaya çıkışını insanların saldırganlık duygusuyla açıklamaktadır. İnsanların böyle psikolojik yönü olduğunu bizleri yaratan Rabbimiz de biliyordu. Bu konu bütün kitaplarda yer alan bir konudur, insanların bu özelliğine dikkat çekiliyor. Bu yıkıcı duyguların yıkılması yönünde bir takım tavsiyelerde bulunulmaktadır. İnsanlar doğru dinden uzaklaştıkça saldırganlık duyguları, yıkıcı özellikleri daha ön plana çıkmıştır ve bu toplumsal bir özellik kazandığı durumlarda toplumlara güven problemi yaşatmıştır. Dinerin belirli dönemlerde ortaya çıkışının sosyolojik sebepleri arasında bu faktör de önemli bir yer tutuyor. Dinler, güven bunalımlarının zirveye çıktığı zamanlarda bu bunalımları ortadan kaldırarak daha yaşanabilir bir dünya kılmak amacıyla ortaya gelmişlerdir. İslam’ın ortaya çıkışıyla bunu irtbatlandırmak normal bir durumdur. Hz. Peygamberin gelişinde Mekke’de çok büyük bir güven bunalımı vardı. Böyle bir dönemde Hz. Peygamberin geldiğini ve insanlara daya güvenilir bir dünya vaat ettiğini görüyoruz. Günümüzde birçok insanın anlam bulduğu için dinler arasında en çok mühtedi çeken din İslam dinidir. En fazla yayılmaya devam eden din İslam dinidir. Bütün olumsuz gelişmelere, karalamalara rağmen İslam dini gündemde kaldıkça araştırmacı bir zihniyete sahip olan insanlar kaynaklara iniyorlar ve kaynaklardan neyin ne olduğunu daha fazla öğrenme imkânına sahip oluyorlar. İslam’ın temel kavramları güven kavramıyla irtibatlıdır. Gerek iman gerekse İslam kavramı.Hepsi emin kökünden geliyor. İman, mümin, emanet. İmanlı bir kimsenin temel özelliği emin olmasıdır, güvenilir olmasıdır. Bir insanın temel özelliği, kendisine olan güveni boşa çıkarmak olmalıdır. Güvenilir insan mümin aynı zamanda güvenen insandır” ifadelerini kullandı.



Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.

betnis giriş
betnis
yakabet giriş