Türk siyasi tarihinde “postmodern darbe” olarak adlandırılan 28 Şubat darbe sürecinde mağdur edilen öğrenci ve memurların avukatlığını yapan Hüsnü Tuna, Fatma Benli ve Kamil Uğur Yaralı, o dönem yaşananların hukuki boyutunu AA muhabirine anlattı.
Avukat Hüsnü Tuna, o günlerde çok acı olaylar yaşandığını belirterek, “Öğrenciler okula giremiyordu. Memuriyetinden atılanlar hukuk büromuza gelip bir çözüm bulmak istiyorlardı. Belki benzetmek doğru olmaz ama o günlerde büromuz cenaze evi gibiydi. O dönem maalesef çok acılar yaşandı.” dedi.
Mahkeme salonunda yaşadığı bir anısını paylaşan Tuna, şunları anlattı:
“Memuriyetten başörtülü olduğu için hakkında soruşturma açılmış bir öğretmen vardı. Mahkeme salonunda bir önceki duruşmanın bitmesini bekliyorduk. Bizden önceki müvekkil de başörtülü bir kadındı. Hakim içeri girer girmez hanımefendiye başını açması gerektiğini söyledi. Kadın da ona, ‘Ben buraya başımı açmadığım için geldim zaten.’ dedi. Hakim tekrar, ‘Açman gerekiyor.’ dedi ayağa kalkarak, biraz azarlar gibi. Ben de dedim ki, ‘Hakim Bey, ben kaç yıllık avukatım, duruşma salonuna sanık şu kılık kıyafetle gelecek, diye bir usul bilmiyorum.’ dedim. Bana karışmamam gerektiğini söyledi. Sonra o kadın ifade vermeyi reddederek salondan çıktı. Ondan sonra sıra bize gelince hakim bize de aynı şeyi söyledi. Ben de sanık vekili olarak oradaydım, tavrımı koyarak, ‘Böyle bir hususu yapmanız sizin bu kişilere karşı önyargılı olduğunuz anlamına gelir. Çünkü sizin önünüze gelen zaten başörtülü olduğu için suç işlediği iddiasıyla önünüze geldi ve siz de başını açmasını istiyorsunuz.’ dedim. Dolayısıyla biz reddettik, o da bizim reddimizi reddetti. Sonunda biz başörtülü olarak ifadeyi aldırdık.”
Tuna, başörtülü kadın müvekkillerinin yanı sıra o dönem mağdur edilen erkeklerin de avukatlığını yaptığını söyledi.
Askeriyeden ihraç edilen personelin, belediyeden de işten çıkarıldığını ifade eden Tuna, bunun gibi birçok örneğin olduğunu dile getirdi.
Özellikle üniversite öğrencilerinin ve memurların büyük bir mağduriyetle karşı karşıya kaldığını hatırlatan Tuna, “Çocuklar üniversite kapılarından alınıp mahkemeye çıkarılıyordu. Bu çocuklar hayatlarında mahkeme yüzü, emniyet yüzü görmemişler. O dönem birçok genç kız psikolojik buhran yaşadı. Bir imam hatip lise öğrencisinin başındaki başörtüsünü bir bayan, 3 erkek çekiştirerek 4 kişi başından çekiyordu. O çocuğun psikolojisi bozuldu, bir daha haber alamadık. Psikolojisi bozulan birçok genç vardı.” diye konuştu.
Tuna, 28 Şubat’ta memuriyetten çıkarılanların en az 9 yıl çalışamadığını ve iş bulamadığını sözlerine ekledi.
Avukat Fatma Benli, 28 Şubat postmodern darbenin, Türkiye’de yaşanan 1960, 1980 gibi darbelerin bir başka benzeri olduğunu söyledi.
28 Şubat’ın diğerler darbelerden farkının çok uzun süre etkilerinin devam etmesi olduğu değerlendirmesinde bulunan Benli, “Buna ister darbe, ister muhtıra, ister darbe girişimi ister postmodern olarak tanımlayın, bütün darbeler, halk iradesinin sonlandırmaya çalışıldığı, hukukun rafa kalkıp, güçlünün hukukunun devreye girdiği zamanlar. Bu noktada ister istemez, en çok etkilenen kurumların başında yargı geliyor.” şeklinde konuştu.
Müvekkillerinden örnek veren Benli, şunları anlattı:
“Tıp fakültesi hastanesi olduğu için, hasta gibi fakülteye girip derslikte oturan öğrenciler vardı. Bu öğrenciler, sınıftan çıkmadı. Ancak hocaları da, başörtülü öğrenciler çıkmadığı için sınıfın geri kalanını dışarı çıkartıp bu kalan öğrencileri amfiye kilitledi. Bu kilitli kalan 4 tıp öğrencisi müvekkilimdi. Hastanedeki Noter, üzerine kapının kilitlendiğini tespit ettiği halde, mahkeme talebimizi ret etti.”
Öğrencilerin haricinde başörtülü olduğu için haklarında soruşturma açılan memurların da avukatlığını yaptığını aktaran Benli, 18 yıldır kanser tedavisi gören başörtülü bir müvekkili, yine başörtülü olduğu için botanik bahçesinden, fabrikalardan, özel okulun veli toplantısından dahi çıkarılan müvekkilleri olduğunu söyledi.
Kendisinin de 28 Şubat mağduru olduğunu aktaran Benli, “28 şubat öncesi ben üniversiteden derece ile mezun olmuş ancak kendisi de duruşmalara giremeyen bir avukattım. Yüksek lisans tezimi sadece bir saatliğine sunmama izin verilmediği için yarıda bırakmak zorunda kalmıştım. Kadın hakları çalıştığım için BM, AİHM dahil dünyada pek çok yerde bulunup, yurt dışındaki üniversitelerde konuşma yapmaya çağrılıyorken, başörtülü olduğumu için kendi okulumun bahçesine dahi giremiyordum. O yüzden aslında bütün Türkiye’den yüzlerce, belki binlerce kişinin davasına bakarken, aslında kendi hakkımı savunmak için mücadele vermiş oluyordum.” şeklinde konuştu.
28 Şubat’ta sadece başörtülü kadınların zarar görmediğini, erkeklerin de olumsuz etkilendiği bir süreç olduğunu dile getiren Benli, sadece eğitimden, çalışma hayatından yoksun kalan insanların yanı sıra postmodern darbenin Türkiye’nin 13 yılına mal olduğunu belirtti.
Benli, sözlerini şöyle tamamladı:
“Eğer 1960 darbesine karşı çıkılabilseydi, 1980 darbesi bu kadar rahat can yakamazdı. 1980 darbesinden ders alınabilse, 28 Şubat 13 sene insanlarının canını yakmakta devem etmezdi. 28 Şubat, farklı düşüncedekilerin hatta farklı inançtaki kişilerinin ne kadar uzun sürerse sürsün hukuksuzluklara karşı çıkmaya devam ettiği bir süreç oldu. Nitekim 15 Temmuz’da halk, sokakta tanklar varken, F16’lar aşağıda kırılmadık cam bırakmadıkça alttan uçtuğu bir ortamda sokağa çıktılar. Burada önemli olan hangi yüzüyle karşımıza çıkarsa çıksın her zaman hep birlikte darbelere karşı çıkma iradesinin devam etmesi.”
Avukat Kamil Uğur Yaralı, 28 Şubat’ta “irticayla mücadele” adı altında başörtüsünün başta üniversiteler olmak üzere birçok yerde yasaklandığını söyledi.
O dönemde ciddi hak ihlalleriyle mağduriyetlerin yaşandığını hatırlatan Yaralı, birçok öğrencinin öğrenim hakkının elinden alındığını dile getirdi.
Öğrencilerin derslere alınmadığını ve bu yüzden öğrenim hayatına devam edemediklerini anlatan Yaralı, şöyle devam etti:
“Türkiye çapında birtakım sivil toplum eylemleri yapıldı. Bu eylemlerde gösteri ve toplanma hakkını kullanan öğrencilere karşı emniyet mensupları çok sert tepki gösterdi ve şiddet uyguladı. Bu öğrenciler hakkında davalar açıldı. Bu davalarda kendilerinin avukatlığını yaptık. Türkiye’de hukuk yolları tükendiği için AİHM’e giden davalar oldu. Genel olarak imam hatip liselerinde, üniversitelerde başörtülü öğrencilerin haklarını korumak için davalar açıldı.”
28 Şubat’ta kendisine de soruşturma açıldığını söyleyen Yaralı, el ele zincir eylemlerine katıldığı için gözaltına alındığını aktardı.
Geriye dönüp bakıldığında tazminat alma veya memuriyete geri dönme şeklinde bazı mağdurların haklarını aldıklarını ancak bu sürecin de çok uzun sürdüğünü anlatan Yaralı, şunları kaydetti:
“Zorlu, sıkıntılı bir süreçti. Bir lise ya da üniversite öğrencisi açısından düşünün. Ne yapabilirsiniz? Öğrenim hayatınız sona erdirilmiş, artık kenara çekiliyorsunuz. İmkanı olanlar yurt dışında öğrenim hayatına devam etti. 28 Şubat sürecinde telafisi imkansız zararlar ortaya çıktı. Her şeyi tamamen eski haline döndürebilmek tam manasıyla mümkün değil ama devlet bu konuda en azından eski yaraları sarmak için birtakım kolaylıklar sağlamış oldu.”