Kıymetli okurlar… Kurban bayramına hazırlanmak bu güzel ibadetin şuurlu ve bilinçli halisane bir niyetle yapılması hususunda bizlere birçok katkısı vardır. Ama tabiiki ilk olarak bilmemiz ve unutmamamız gereken meseleler vardır. Kurban, kelime olarak “kurb” kökünden mastardır, yaklaşmak mânâsına gelir. Dini ıstılah olarak; Allahu Teâlâ’nın rızasını ümit edip yakınlığını kazanmak için kesilen hayvana kurban denir. Peygamber […]
Kıymetli okurlar… Kurban bayramına hazırlanmak bu güzel ibadetin şuurlu ve bilinçli halisane bir niyetle yapılması hususunda bizlere birçok katkısı vardır.
Ama tabiiki ilk olarak bilmemiz ve unutmamamız gereken meseleler vardır.
Kurban, kelime olarak “kurb” kökünden mastardır, yaklaşmak mânâsına gelir. Dini ıstılah olarak; Allahu Teâlâ’nın rızasını ümit edip yakınlığını kazanmak için kesilen hayvana kurban denir.
Peygamber Efendimiz hicretin ikinci senesinde, Sevük Gazvesi’nden dönerek Medine’ye geldiğinin ertesi günü, (Zilhicce’nin onuncu günü) Müslümanlarla birlikte namazgaha çıktı. Ezansız ve kametsiz iki rekât namaz kıldırdıktan sonra hutbe okudu. Bu hutbelerinde kurban kesmelerini Müslümanlara emretti. Kendileri de iki kurban kesti.
Cabir (ra) diyor ki: “Peygamber Efendimiz (sav) kurban kesme gününde boynuzlu, semiz ve burulmuş iki koç kesti. Onları kesmek için yöneldiği zaman: “Ben yüzümü, yeri ve gökleri Yaratana çevirdim. Hz. İbrahim’in imanı gibi; O’nu bir bilerek. Ben müşriklerden değilim. Namazım, ibadetim, hayatım ve ölümüm sadece alemlerin Rabbi Allah içindir. O’nun ortağı yoktur. Ben bununla emir olundum. Ben Müslümanlardanım. Allah’ım! Bu kurban sendendir ve bunu sana takdim ediyorum. Muhammed’den ve ümmetinden bunu kabul buyur. Allah’ın ismi ile kurbanımı kesiyorum. Büyük sadece Allah’tır.” (Ebu Davud, İbnMace)
Kurban Rabbimizin bize verdiği emanetleri O’nun her şeyin sahibi olduğunu bilerek gönül hoşnutluğuyla sadece rızasını umarak hakiki sahibine teslim edebilmektir. Rahim, Hakim olduğundan şüphe etmeden, Hz. İbrahim ve İsmail misali…
Şu gerçek menkibe’yi okuyup birşeyler çıkarmamız gerekir;
Zilhicce’nin onuncu günüydü. Hz. İbrahim o sabah İsmail’e, ip ve bıçak almasını, oduna gideceklerini söyledi. İsmail hiç şüphelenmedi. Mina mevkiine gelince Hz. İbrahim rüyayı yavaş yavaş oğluna anlatmaya başladi. Hayati veren ve alan Allah değil miydi? AllahuTeâlâ şimdi ondan emanet ettiği hayati geri istiyordu. Bu çok şerefli bir alış verişti. İsmail, babasına teslimiyet ve tevekkülle su cevabi verdi: “Babacığım, ne ile emrolunduysan o isi yap. Beni İnsallah sabredenlerden bulacaksın.”
Hz. İbrahim uzun yıllar sahip olamadığı ve yıllar yılı yaptığı duaların kabulü olarak kendisine verilen oğlunu Rabbine takdim ediyordu. İsmail’in son sözleri su oldu: “Babacığım ellerimi, ayaklarımı bağla ki fazla çırpınmayayım. Elbiseni topla ki, kan sıçrayıp kirletmesin. Annem görür ve üzülür. Bıçağı şiddetle çal ki ölüm kolay olsun. Beni yüzümün üzerine yatır, yüzüme bakarsan bana acırsın. Ayrıca ben de bıçağı görmeyeyim, korkuveririm. Annemin yanına vardığında selâmımı söyle. (Kurtubi, 15-104)
Hz. Ibrahim oğlunu sağ tarafına yatırdı, gözlerini bağladı. Bıçağı oğlunun boynuna olanca gücüyle sürerken “Bismillah” dedi, fakat bıçak kesmedi. Bıçağa baktı, keskindi. İkinci, üçüncü defa denedi, bıçak yine kesmedi. Hz. İbrahim yıllar evvel kendisini ateşin yakmadığını hatırladı. Demek ki bu defa da Cenab-i Hak, bıçağa “Kesme!” emrini vermişti, kesmiyordu.
Bir ses duydu. “Allahu Ekber! Allahu Ekber!” diyordu. Başını kaldırdı: Cibril-i Emin yanında semiz bir koç olduğu halde inmekteydi. Hamd ve şükür duyguları içinde “La ilahe illallahuvallahuekber” dedi. Durumu fark eden Hz. İsmail, Cenab-i Hakk’a minnet ve şükranlarını dile getirerek “Allahu Ekber ve lillahilhamd” dedi.
Aradan asırlar geçmesine rağmen, bütün mü’minler Hz. İbrahim, Hz. İsmail gibi Rabbinin rızasını umarak Zilhicce ayinin arefe günü, sabah namazından başlayıp bayramın dördüncü günü ikindi namazına kadar “ALLAHU EKBER ALLAHU EKBER LA ILAHE ILLALLAHU VALLAHU EKBER ALLAHU EKBER VELILLAHI’L HAMD” diyerek minnet ve şükranlarını Rabblerine sunarlar. Bu tekbire “teşrik tekbiri” denilir ve vaciptir.
Ve Kurban bayramı kesinlikle bir et bayramı kavurma bayramı değildir,bunun için sevinmek yerine Allah’a bir adım daha yaklaşıldığına sevinmek gerekir.Ve bunun bilincinde olup kesinlikle et niyetiyle değil ’’zaten bu niyetle kurban kabul değildir’’ Allah’a cc yakınlaşmak için kesilmelidir.Ve imkanı olanların büyük bir fırsatı vardır, o da şudur ki; Rabbimiz’in rızası dışında ne varsa, hepsini İbrahim a.s. gibi kurban etme fırsatı. “Kurbanlarınızın ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşır. O’na ulaşacak olan sadece sizin takvanızdır.” (Hac, 37)
Selam ve Dua ile…