Birleşmiş Milletler tarafından tanınan Libya’daki meşru hükümeti silah zoruyla devirmeye çalışan terörist Hafter’e bağlı milisler 28 Şubat’tan bu yana başkent Trablus’a roket saldırılarını en üst seviyeye çıkardı. Trablus hükümeti İçişleri Bakanı Fethi Başağa ise geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada, “Silahlı birliklerimiz yakında savunma pozisyonundan çıkarak saldırıya geçecek” ifadelerini kullandı.
İdlib’te 33 şehit verdiğimiz gecenin sabahında 25’i Trablus’un dışa açılan tek kapısı Mitiga Havalimanı’na olmak üzere, başkente 60’tan fazla roket fırlatan Hafter milisleri, kente saldırılarını her geçen gün artırıyor.
Uçakları havada vurma tehdidinde bulunan ancak uluslararası tepkilerden dolayı geri adım atan Hafter milisleri, bu tehdidini yerde gerçekleştirerek, Libya havayolu şirketleri Burak Air ve Afriqiyah Airways’e ait iki yolcu uçağını vurdu ve ardından 5 Mart’ta Mitiga Havalimanı kapandı.
Hafter yanlıları, Mitiga Havalimanı’nda Türk askeri üssünün bulunduğunu iddia ediyordu. Uçuşların başkent Trablus’un 200 kilometre doğusunda yer alan Misrata kenti havaalanına taşınmasının ardından, “Türkler ekipmanlarını Misrata’ya taşıdı” söylentisini yaymaya başladı.
Türkiye’nin hedef alındığı diğer alan ise Trablus Limanı. Bazı Libyalıların “Tekbir Devrimi” olarak nitelendirdiği, 42 yıllık Muammer Kaddafi döneminin sona erdiği devrimin 9’uncu yıldönümü kutlamaları 17 Şubat’ta coşkuyla yapıldı. Trablus’un Şehitler Meydanı’ndaki kutlamalarda insanların elinde Libya bayraklarından sonra en fazla Türk bayraklarının olması, önemli bir ayrıntı olarak kayıtlara geçti.
Fakat Trabluslular, bir sonraki güne en az 10 Grad roketinin Trablus Limanı’na düştüğü dehşet dolu patlama sesleriyle uyandı. Özellikle de Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) gibi ülkelerin medyası, “Trablus Limanı’nda askeri mühimmat taşıyan bir Türk gemisi olduğu” için limanın hedef alındığını iddia etti.
Nisan 2019’da Trablus’a saldırı emri veren Hafter, kentin güney semtlerine gelerek, merkeze 5 kilometreye kadar yaklaşmasına rağmen, hedefine ulaşamadı ve kentte kontrolü bir türlü ele geçiremedi.
Türkiye ile Birleşmiş Milletler (BM) nezdinde tanınan Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) arasında 27 Kasım 2019’da imzalanan Askeri ve Güvenlik İşbirliği Anlaşması, Trablus hükümetinin elini askeri ve siyasi alanda güçlendirirken, karşı tarafta moral ve motivasyonun düşmesine neden oldu.
Türkiye-UMH yakınlaşması nedeniyle panikleyen Mısır, Suudi Arabistan ve BAE yönetimleri Trablus’un en kısa sürede düşürülmesi için ellerindeki bütün kozları birer birer masaya sürmeye başladı.
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi’nin 11 Aralık’ta yapılan Afrika Çalıştayının açılışındaki konuşması bu bakımdan oldukça manidardı. Sisi, “Libya’da çözüm için hızlı bir şekilde hareket edeceğiz ve önümüzdeki birkaç ay içerisinde Libya krizine bir çözüm bulacağız” ifadelerini kullandı.
Ardından “Tabii ki siyasi çözüm” şeklinde bir açıklama getirse de herkes Sisi’nin ifadelerinden askeri çözümü kastettiğini anlamıştı. Çünkü artık Türkiye’nin ayak sesleri Libya’da duyulmaya başlamıştı.
Başkent Trablus’a düzenlenen roket saldırıları nedeniyle UMH, politikalarını gözden geçirerek strateji değişikliğine gitmek zorunda kaldı.
Trablus hükümeti İçişleri Bakanı Fethi Başağa, geçen hafta bir basın kuruluşuna yaptığı açıklamada, 28 ve 29 Şubat tarihlerinde Mitiga Havalimanı’na ve Trablus’a 60’tan fazla roket düştüğünü hatırlatarak, “Silahlı birliklerimiz yakında savunma pozisyonundan çıkarak saldırıya geçecek” ifadelerini kullandı.
Başkente atılan bunca rokete rağmen, karşı tarafa sadece misli ile karşılık verilerek pasif savunma yapılmasına Trabluslular da anlam veremiyordu. Başağa’nın açıklaması, Trablus sokaklarında rahatlamaya neden olurken, karşı tarafı endişeye sevk etti.
Hafter’e bağlı milislerin sözcüsü Ahmed el-Mismari’nin geçen çarşamba günü, Trablus hükümetinin kendilerine karşı büyük bir saldırı hazırlığında olduğuna işaret ederek, “Önümüzdeki saatlerde bütün mevzilerde sıcak karşılaşmalar olacak” şeklindeki ifadeleri, Başağa ve Mismari’nin açıklamalarının örtüştüğüne ve Trablus çevresinde askeri hareketliğinin artacağına işaret ediyor.
Suriye’de rejimin, sahada ve uluslararası platformlarda en büyük destekçisi olan Rusya, Libya’da da Türkiye ile karşıt tarafta konumlanmış durumda. Türkiye ile UMH’nin Askeri ve Güvenlik İşbirliği Anlaşmasına imza koyduğu dönem ve sonrasında Libya’da Rus paralı askerleri olarak bilinen Wagner güvenlik şirketine ait iki bin civarında savaşçının varlığından bahsedildi.
Moskova’da Türk ve Rus heyetleri arasında geçen 5 Mart’ta yapılan İdlib görüşmelerinde resmi açıklamalarda bahsi geçmemiş olsa bile Libya’nın da büyük ihtimalle masaya yatırılmış olduğu tahmin ediliyor.
Türkiye’nin Libya’da etkili olmaya başladığı bir dönemde “İdlib krizinin” çıkmış olması manidardı. Asıl hedefin Türkiye’yi İdlib ile meşgul ederek Libya’yı ikinci plana düşürmek olduğu değerlendirmeleri de yapılmıştı.
Libya’da taraflardan birinin sahada veya siyasette galip gelmesine izin vermeyen ve ülkede bölünmüşlük hedefleyen uluslararası arenadaki baskın güçlerin, Türkiye’nin sahaya çıkmasının ardından tutum değiştirebilecekleri öngörülüyor.
Batı, Libya’nın bir yarısında Türkiye’nin etkin olmasındansa, kontrol edilebilir bir diktatöre ülkeyi teslim etmeyi tercih eder hale gelebilir.
Bu nedenle Libya’da gözler başkent Trablus’a çevrilmiş durumda. Her ne kadar coğrafi üstünlük Hafter’in elinde gibi görünüyorsa da nüfus bakımından eşitlik söz konusu. Altı milyon civarında insanın yaşadığı Libya’da, diğer bölgelerden gelen sığınmacılarla birlikte Trablus’un nüfusu iki buçuk milyonu geçti.
Trablus’un doğusundaki Misrata kentinin yanı sıra, batısında yer alan Zaviye, Zuvara ve Ras Ecdir gibi Trablus yönetiminin kontrolündeki kent ve kasabalar hesaba katıldığında, nüfus bakımından bir denge ortaya çıkıyor. Uluslararası tanınırlığın da UMH’de olduğu göz önüne alındığında Libya’da var olma mücadelesinin kilidinin başkent Trablus olacağı anlaşılıyor.
Bu nedenle tarafların Libya’daki var oluş mücadelesinin önümüzdeki haftalar ve aylarda Trablus üzerinden şiddetlenmesi kuvvetle muhtemel.
UMH birliklerinin Trablus’un güneyinden Hafter milislerini çıkarmaları, Tunus sınırına kadar sahil yolunda kontrolü tamamen ele geçirmeleri ve bazı petrol sahalarını gerekirse çatışarak geri almaları durumunda, bugüne kadar siyasi çözüm çabalarını sürekli sabote eden Hafter’in masaya oturmak zorunda kalacağına kesin gözüyle bakılıyor.