“100 Yüze İmza Ve Söyleşi” Programı Zeytinburnunda Devam Ediyor

Zeytinburnu’nda düzenlenen “100 Yüze İmza ve Söyleşi” programının bu ay ki konuğu Savaş Ş. Barkçin’di. Kalbin Aklı adlı kitabına dair Aykut Ertuğrul’un sorularını cevaplayan Barkçin, akıl ile kalp ilişkisinin birbirinden ayrı olmadığını ancak son iki yüzyıldır bu iki kavram arasında oluşan boşluk yüzünden kendimizi kaybettiğimizi söyledi.

Yayınlama: 30.01.2017
1.034
A+
A-

Zeytinburnu Kültür ve Sanat Merkezi’nde Aykut Ertuğrul’un hazırladığı 100 Yüze İmza ve Söyleşi programına konuk olan Savaş Ş. Barkçin, Medeniyet Üzerine Yazılar alt başlığı ile İnsan Yayınları’ndan çıkan Kalbin Aklı adlı kitabından hareketle neyi kaybettiğimizi ve nerede bulacağımızı anlattı.

Aykut Ertuğrul, kitaba adını veren Kalbin Aklı kavramının çıkış noktasını sorarak söyleşiye başladı. Bu soruyu “Arâf Suresi’nin 179’uncu ayetinde ’And olsun ki, cinlerden ve insanlardan birçoğunu cehennem için yarattık. Onların kalpleri vardır, fakat onunla gerçeği anlamazlar.’ deniliyor. Bu ayeti görünce çarpıldım. ‘Bizim ihtiyacımız olan şey bu, kalp ile düşünmek ve kavramak’ dedim. Bu ayetten dolayı Kalbin Aklı başlıklı yazıyı yazdım o yazı da bu kitaba isim oldu” diyerek cevaplayan Barkçin, kalp ve zihnin birbirinden farklı tanımlandığını, bu durumun da bizi ikisi arasındaki ilişkiyi düşünmekten uzaklaştırdığını söyledi.

“Kalbin de bir aklı var. Aklın kalbi ilimdir, kalbin aklı irfandır. İlim senin dünya olan ilişkilerindir. İrfan kendinle olan ilişkindir.” diyen Barkçin, “Her sanat, her ilim aynı zamanda irfan kapısıdır. Eğer o sanat sana o irfanı, edebi vermiyorsa, kendini tanımana vesile olmuyorsa o sanatta bekan yok. Sanat bir edep yoludur. Kalp ve akıl ilişkisi birbirinden kopuk değildir. Biz bu boşluk alanına maalesef iki yüz senemizi gömdük. Kullandığımız kavramlarda bile kalp ile akıl arasındaki boşluğun etkisini hep görüyoruz. Ana hastalığımızın kalp ve akıl arasındaki ilişkide kendini çok iyi gösterdiğini düşünüyorum.” şeklinde konuştu.






“Müslümanlar kendilerini kaybetti”

Barkçin, Aykut Ertuğrul’un “200 yıldır bütün bu kavramlar yavaş yavaş değişti ve bugün sanat dediğimizde başka bir şey söylüyoruz, hikmet dediğimizde başka bir şey anlıyoruz. Peki bu modernleşme macerası nasıl başladı?” şeklindeki sorusuna ise; “200 yıldan beri gücümüzü kaybetmedik kendimizi kaybettik. Şu anda bile yaşadığımız büyük sıkıntının kaynağı bu. Durumu güç eksikliği olarak tanımladığımız için bütün fikrimiz, zikrimiz, çabamız, gayretimiz bir gücü elde etmeye yöneldi. Bizim de paramız olsun, kanalımız olsun, yazarlarımız olsun. Bizim de varlık gibi dergimiz olsun diye baktık.” cevabını verdi. İlk dönem İslamcı yazarlarda bir Varlık dergisi kompleksi olduğunu hatırlatan Barkçin, “Hepsi bizim sevdiğimiz abilerimiz ama hepsinin gençliğinde bir varlık dergisi ukdesi olduğunu görüyoruz. Rejimin Varlık dergisinde bir yazı, bir şiir yayınlatabilmek, bir hikayesinin orada çıkması çok önemliydi.” dedi.

“Yön olmadan yöntem olmaz”

Barkçin sözlerine şöyle devam etti: “Hikmetle emr olunmuş insanlarız. Bizim özgünlüğümüz Allah’la olan irtibatımız. Mimar Sinan’ı büyük yapan mimarlığı değil, kulluğu, yaptığı eserleri mümince yapıyor oluşu. Referansları doğru oturtmak lazım. Dede Efendi, derdi de dermanı da söyler. Ama kulluğuyla sanatını icra etmeyen bunu yapamaz. Uyanıklık için her şeyin merkezinin Allah olduğunu unutmamak lazım. Kulluğa bağlanınca ürettiğinde fark olmalı.”

En büyük hastalıklarımızdan birinin sağcı muhafazakarlık, diğerinin de entelektüelizm olduğunu kaydeden Barkçin, sağcı muhafazakarlığın, estetik kavramının kullukla bağlantısını kopardığını, Osmanlılığı nostaljik, müzelik bir anlayışa indirgediğini ifade etti.

“Ahlak kavramını bile etik kavramına teslim ettik”

“Kendimizi doğru anlayalım ki kendimiz olalım. Kökümüzü bilmeliyiz ki dallarımız yeşersin.” diyen Barkçin,

“1960’lardan sonra sağcı muhafazakarlığın yerini entelektüelizm aldı. Dediler ki ‘Osmanlı öyle çok da mübarek değil. İyi ki de yıkılmış. İslam’dan uzaklaşmıştı. İslam’ın özü o değildi zaten.’ Tercümelerle Arapça kitaplardan, ihvan yazarlarından veya daha radikal yazarlardan beslenmeye başladık. İktibas ettikleri yazarlar da öz bir İslam anlayışına sahip değillerdi. O dönemde de bu entelektüelizm ahlaktan, kişilikten bağımsız bir insan tipi üretti.” şeklinde konuştu ve ekledi: “Ahlak kavramını bile etik kavramına teslim ettik. İslamcılık tenkit ettiği Batıyı teyid eder hale geldi. Allah’ı ufkunuzdan çıkarmayın, her an yaptığınız her işte Allah’la irtibatlı olun.”

“Abdülhamit sendromu”

AK Parti iktidarıyla birlikte Başbakan ve Cumhurbaşkanlığı yapan hemen hemen bütün liderlere danışmanlık yaptığını hatırlatan Barkçin, hepsine ’eğitim ve kültürü yan alan olarak görmekten vazgeçin’ uyarısında bulunmuş. Bu Abdülhamit sendromudur diyen Barkçin, sözlerine şöyle son verdi: “Binalar, güzel insan yetiştirmez. Sultan Abdülhamit en büyük imar ve maarif faaliyetini yaptı. Ama insan yetiştirme konusunda zaaf gösterdi. Şimdi de benzer bir hata tekrarlanıyor. Milli Eğitim müfredatındaki değişikler yapılacak. Yön olmadan yöntem olmaz. Hala yöntem peşindeyiz. Yönünü doğru bildirmedikçe yöntem belirleyemezsin.”



Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.

betnis giriş
betnis
yakabet giriş