Şükrünailipaşa İlkokulu, değerler eğitimi kapsamında bir program tertip ederek, “Hz. Ömer’in Adaleti” isimli konferans düzenledi. Konferans büyük beğeni toplarken, çok sayıda vatandaş da konferansa katıldı.
Geçtiğimiz Çarşamba akşamı saat 20.00’da Sani Konukoğlu Konferans Salonu’nda Belediye Başkan Yardımcısı Alper Taban, İlçe Milli Eğitim Müdürü Fatih Bilican, Müftü Kazım Güzel, okul müdürleri ve yöneticilerinin yanı sıra çok sayıda veli ve vatandaş katılım gösterdi.
ADALETİN SEMBOLÜ
Seminerin açılış konuşmasını yapan Şükrünailipaşa İlkokulu Müdürü Özgür Gümüş, “Şükrünailipaşa İlkokulu olarak Değerler Eğitiminde doğruluk dürüstlük ve adalet konusunu işlerken her müminde olduğu gibi bizlerde de Hz. Ömer ve onun tüm dünyaya örnek olan o eşsiz adaleti çağrışım yapmıştır. Hz Ömer’i okumak, anlamak, anlatmak ve onun eşsiz adaletinden pay alıp hayatımızı bu doğrultuda devam ettirmek her insanın görevi olmalıdır. Katı bir kalbin İslam güneşiyle tanışması sonucunda yumuşaması, ısınması ve bu değerle çevresini doğruluk, dürüstlük ve hepsinden önemlisi adalet kavramıyla aydınlatması, bu kavramları hayat felsefesi haline getirerek, adeta adaletin sembolü haline gelmesi hepimizce bilinen bir gerçektir. Bu nedenle biz müminler de Hz. Ömer’in bu prensiplerini hayat felsefemiz haline getirerek, hepsinden önemlisi çocuklarımızı da bu anlayışla yetiştirmek, bu değerleri hayatımızda özümseyerek onlara rol model olmak ve topluma doğruluk, dürüstlük ve adalet kavramlarını özümsemiş nesiller kazandırmak boynumuzun borcu olmalıdır” dedi.
YÖNETİCİLİĞİ BOYUNCA ADALETİ İLE TANINDI
‘Hz. Ömer’in Adaleti’ konulu seminerin konuşmacısı İlçe Müftüsü Kazım Güzel, “Hz. Ömer (ra), 581 yılında Mekke’de dünyaya geldi. Babası Hattab bin Hufeyl, annesi Fatıma bin Haşam’dır. Hz. Ömer (ra) yani Ömer bin Hattab Hz. Ebubekir’den sonraki ikinci halifedir. Hz. Ömer Mekke müşriklerince Hz. Muhammed’i (Sav) öldürmek üzere görevlendirilmiş, yolda bu niyetini anlayan bir sahabe tarafından, hedef saptırmak amacıyla, gizli bir Müslüman olan kız kardeşinin evine yönlendirilmiş, önce gidip onunla ilgilenmesi söylenmiştir. Kız kardeşinin evine geldiğinde evden gelen Kur’an sesini işiten Hz. Ömer Kur’an ayetlerinden etkilenerek Müslüman olmuştur. Hz. Ebu Bekir vefat ederken yerine Hz. Ömer’in geçmesi için vasiyette bulundu. Müslümanların ikinci halifesi Hz. Ömer oldu. Müslüman olana kadar Mekke’deki en önemli ve güçlü yöneticilerden olan Hz. Ömer Müslüman olduktan sonrada Rasul’e en çok destek olanlardan olmuş, Bedir’de, Uhud’da, Hendek’te ve daha birçok savaşta bulunmuş sahabelerin öncülerindendir. Sert mizaçlı bir yapısı vardır. Haksızlıklara karşı son derece duyarlı, adil bir insandı. Yöneticiliği boyunca adaleti ile tanınmıştır” diye konuştu.
“BİLESİN Kİ, BEN NUŞİREVAN’DAN DAHA AZ ADİL DEĞİLİM”
Hz. Ömer’in halifeliği döneminde yaşanan bir kıssayı anlatan Güzel, “Hz. Ömer’in halifeliği döneminde Şam valisi olan ve Hz. Peygamber (s.a.v.)’in arkadaşlarından olan Sad b. Ebi Vakkas (r.a.) Şam’daki bir camiyi genişletmek ister. Bu nedenle de caminin civarındaki arsaları kamulaştırır. Herkes arsasının bedelini alır ve isteyerek arsasını camiye devreder. Ancak Şam’da yaşayan bir Yahudi, camiye bitişik olan arsasını satmak istemez. Vali arsasının değerini fazlasıyla verse de Yahudi vatandaş arsasının kamulaştırılmasına rıza göstermez. Bunun üzerine vali arsaya el koyar ve bedelini adama gönderir. Arsasını kaybeden Yahudi, komşusu olan bir Müslüman’a derdini anlatır, sızlanır, ‘Bana zulmedildi’ der. Müslüman vatandaş da kendisine, ‘Medine’ye git. Orada halife Hz. Ömer vardır. Derdini anlat. Ömer, son derece adildir, elbette seni dinler’ der. Şamlı Yahudi Medine’nin yolunu tutar. Yorucu bir yolculuktan sonra Medine’ye ulaşır. Halifeyi sorar. Vatandaşlar bir hurma ağacının gölgesinde dinlenen halifeyi gösterirler. ‘İşte halife bu zattır’ derler. Adam Hz. Ömer’in yanına gider. Selam verip yanına oturur. Derdini anlatır. Hz. Ömer adamı dinler. Sonra bulduğu bir deri veya kemik parçasının üzerine şu cümleyi yazar, ‘Bilesin ki, ben Nuşirevan’dan daha az adil değilim.’ Kısa ve özlü bir cümle. Yahudi bu yazıyı alıp ayrılır. Ama yolda giderken de kendi kendine şöyle konuşur; ‘Şam’daki idarecilerin giyim, kuşam ve oturdukları yerdeki ihtişam ve debdebe nerde, Medine’deki halifede bulunan tevazu nerde. Şam’dakiler şu mütevazı halifeyi ciddiye alırlar mı? Hiç sanmıyorum’ Kendi kendine böyle konuşur. Sonunda Şam’a varır. Doğrusu valiye gitmek de istemez. Çünkü sonuç alamayacağı kanaatindedir. Bununla beraber, madem ki yorulup da, oralara kadar gittim, bari halifenin şu yazdığı cümleyi valiye vereyim’ der. Valinin huzuruna çıkar ve deri parçasını uzatır. ‘Medine’deki halifenin size mesajıdır’ der. Vali bu cümleyi okuyunca, sapsarı kesilir. Uzun müddet başını yerden kaldıramaz. Sonra endişe içinde, başını kaldırıp şöyle der, ‘Arsanız size geri verilmiştir.’ Yahudi vatandaş hayret eder, şaşırır. Bir tek cümlenin valiyi bu kadar sarsacağını hiç tahmin edememişti. Merak ve dehşet içinde sorar. ‘Lütfen bana bu cümlenin neden sizi bu kadar dehşete düşürdüğünü anlatır mısınız?’ der. Şam valisi Hz. Sad, bak der, sana bu cümlenin hikâyesini anlatayım. O zaman benim neden bu kadar ürperdiğimi anlarsın. İslam’dan önce ben ve bugün halife olan Hz. Ömer İran taraflarına ticaret için gittik. Yanımıza 200 deve almıştık. İran’a vardık. Orada cirit oynayan gençleri seyrederken, birileri zorla elimizdeki develere el koydular. Çok kalabalık bir çete grubuydu, bir şey yapamadık. Elimizde para da kalmamıştı. Üzgün bir şekilde, geceleyeceğimiz bir eski han bulduk. Hanın sahibine de sıkıntımızı anlattık. Adam iyi biriydi. Bize yardım etti. Sonra da, gidip krala durumunuzu anlatın, o adil bir adamdır, mutlaka size yardım eder dedi. Biz de sabahleyin kralın huzuruna çıkıp durumu anlattık. Şikâyetimizi bir mütercim krala tercüme etti. Kral Nuşirevan dikkatle dinledikten sonra her birimize birer kese altın verdi ve olayı inceleteceğini söyledi. Bize de, memleketinize dönün dedi. Biz tekrar Han’a döndük. Ama doğrusu sonuçtan çok da memnun olmamıştık. Hancı sonucu öğrenince son derece üzüldü ve burada bir hata var dedi. Gelin yarın beraberce gidelim, ben size tercümanlık yapayım teklifinde bulundu. Biz de gittik. Huzura çıktık. Hancı durumu Nuşirevan’a anlattı. Develerimize el koyan kişilerin kıyafetini, halini, olayın geçtiği yeri anlattı. Dikkat ettik, Nuşirevan’ın yüzü sapsarı kesildi. Bir gün önceki mütercimi çağırttı. Ona sorular sordu. Sonra ayağa kalktı, her birimize 2 şer kese altın verdi, akşama kadar develeriniz gelecek, develeri alın ve sabahleyin burayı terk edin dedi. Ama giderken biriniz doğu kapısından, diğeriniz de batı kapısından çıkın, talimatını verdi. Bizler de bir şey anlamadan huzurundan çıktık. Akşamleyin 200 devemiz kapıya geldi. Durumu anlamak için hancıya sorduk. Neler oluyor dedik. Hancı şöyle dedi, Sizin develerinize el koyan kişi Nuşirevan’ın büyük oğlu ile veziridir. Bunlar bir çete kurmuşlar. Garibanların mallarına el koyuyorlar. Siz ilk gittiğinizde, mütercim bunu anlamış. Ama sizin sözlerinizi Nuşirevan’a yanlış tercüme etmiş. Böylece kralın oğlunu ve veziri korumuş. Ben sizinle gidip durumu anlatınca Nuşirevan bu oyunu anladı. Ama neden ayrı kapılardan gidin, dedi, ben de anlayamadım. Hele yarın olsun anlarız, dedi. Hz. Sad, anlatmaya devam ediyor, Ertesi gün ben doğu kapısından çıktım. Kapının çıkışında iki kişinin darağacına asılı olduğunu gördüm. Halk toplanmış seyrediyordu. Sordum kim bunlar ve suçları ne, diye. Dediler ki, bunlardan biri Nuşirevan’ın büyük oğlu, diğeri de veziridir. Bunlar, buraya gelen iki Arap’ı soymuşlar. Ceza olarak Nuşirevan ikisini de asarak idam etmiştir. Nuşirevan kendi öz oğlunu idam etmişti. Hz. Ömer’in çıktığı kapıda ise bizim şikâyetlerimizi yanlış tercüme ederek, kralın oğlunu korumaya çalışan kişinin asılı olduğunu gördük. İşte Hz. Ömer senin eline verdiği deri parçasının üzerine ‘Bilesin ki, ben Nuşirevan’dan daha az adil değilim’ sözüyle bana bunu hatırlatıyor. Halkına zulmedersen seni darağacına çekerim diyor. Senin gözyaşlarına bakmam, tıpkı Nuşirevan’ın öz oğlunun gözyaşına bakmadığı gibi. Şimdi anladın mı neden benim benzim sarardı? Bu hadiseyi bire bir yaşayan Yahudi vatandaş, hem arsasını hibe etti ve hem de İslam’a girdi” ifadelerini kullandı.