Birleşmiş Milletler (BM), canlı yaşamının devamlılığını sağlayan hayvan ve bitki türlerinin korunmasına dair farkındalık yaratmak için, 2001 yılında aldığı kararla, 22 Mayıs gününü “Uluslararası Biyolojik Çeşitlilik Günü” olarak kabul etti. Her yıl farklı temalarla kutlanan Uluslararası Biyolojik Çeşitlilik Günü’nün bu yılki teması “Anlaşmadan Eyleme: Biyolojik Çeşitliliği Yeniden İnşa Etme” olarak belirlendi.
AA muhabirinin WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) raporlarından derlediği bilgilere göre, bazı hayvan ve bitki türleri, atmosferdeki oksijen seviyesini yükseltmelerinin yanı sıra küresel ısınmaya neden olan sera gazı emisyonlarının azaltılmasına katkı sağlıyor.
Dünyada 22 türü bulunan ve leş yiyen akbabalar, bu beslenme alışkanlıklarıyla sera gazı artışını engelleyen canlıların başında geliyor. Öldükten sonra çürüyen hayvanlar, karbondioksit ve metan da dahil olmak üzere atmosfere çeşitli sera gazları salıyor. Türüne bağlı olarak, tek bir akbaba günde 0,2 ila 1 kilogram hayvan leşi ile besleniyor. 1 kilogram hayvan leşinin, akbabalar tarafından tüketilmediği takdirde, yaklaşık 0,86 kilogram karbondioksit eşdeğeri emisyona neden olduğu hesaplanıyor. Bu, dünya genelinde sayıları 134-140 milyon arasında olduğu tahmin edilen akbaba popülasyonuyla çarpıldığında, her yıl on milyonlarca metrik ton emisyonun önlenmesi anlamına geliyor.
Akdeniz’e özgü bir tür olan posidona oceanica yani deniz çayırları, bulunduğu ortamdaki oksijen seviyesini yükseltiyor. Akdeniz ülkelerinin neden olduğu karbondioksit emisyonlarının yüzde 11 ila 42’sini depoladığı varsayılan deniz çayırları, gövdeleri, yaprakları ve deniz tabanından 4 metre derine kadar uzanan kökleriyle oluşturduğu kalın katman sayesinde karbon yutağı görevi görüyor.
Atmosferdeki karbonu yakalamada ve küresel iklimi düzenlemede önemli rol oynayan balinalar uzun ömürleri boyunca vücutlarında karbon biriktiriyor ve öldüklerinde okyanusun dibine batarak bu karbonu yüzlerce yıl boyunca hapsediyorlar. Her büyük balina ömrü boyunca ortalama 33 ton karbondioksit tutuyor.
Balinaların karbon yakalama potansiyelinin bir kısmı da fitoplankton üretimini artırmadaki rolleriyle gerçekleşiyor. Balinalar beslendikten sonra okyanuslara demir ve nitrojen açısından zengin atık bırakıyor. Bu atıkları tüketen fitoplanktonlar ideal büyüme koşullarını sağlıyor ve sayıları artınca daha fazla karbon yakalayabiliyorlar. Bu mikroskobik deniz organizmaları, atmosferdeki oksijenin yaklaşık yarısını üretmenin yanı sıra üretilen tüm karbondioksitin yaklaşık yüzde 40’ını yakalıyor.
“Karbon yutağı görevi görüyorlar”
WWF-Türkiye Yaban Hayatı Kıdemli Uzmanı Nilüfer Araç, iklim krizine neden olan esas şeyin insan faaliyetleri nedeniyle atmosfere gereğinden fazla sera gazı salınması olduğunu ve bu sorunun, kaynağından çözülmesi gerektiğini belirtti.
Araç, “İklim kriziyle mücadelede en önemli müttefiklerimiz olan pek çok canlı, iklim krizinden etkileniyor ve popülasyonları hızla azalıyor. Bu canlılar, karbon yutağı görevi görerek iklim krizinin nedeni olan atmosferdeki sera gazlarını azaltma gücüne sahipler. Ne zaman ki orman varlığımızı artırırsak, ne kadar çok canlıyı korursak, o zaman iklim krizini bir adım daha geriye çekmiş oluruz.” dedi.
Sera gazı emisyonunu engelleyen akbabaların popülasyonlarının, özellikle Afrika ve Asya türlerinde hızla azaldığını, Türkiye’de ise kara akbaba, kızıl akbaba, küçük akbaba ve sakallı akbaba olmak üzere 4 türün bulunduğunu aktaran Araç, küresel ölçekte akbaba popülasyonunun düşüşte olduğunu, bu düşüşün, tarım ilaçları, elektrik tellerine çarpılma ve yaşam alanlarının daralması gibi nedenlerden kaynaklandığını bildirdi.
Balina türlerinden bazılarının da yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğuna dikkati çeken Araç, “Bu türlerin yaşam döngüleri iklim krizinden çok fazla etkilenebiliyor. Mevsimlerin kayması, özellikle göç eden türlerin yaşam koşullarını zorlaştırıyor. Bu döngü içinde iklimde yaşanan değişim bütün sistemi altüst ediyor.” diye konuştu.
“Domino taşının ucunda biz de varız”
Karbon yutağı olarak doğada var olan orman, deniz ve sulak alan ekosistemlerinin önemine değinen Araç sözlerini şöyle tamamladı:
“İklim krizini en az zarar verecek seviyeye getirmemiz öncelikle emisyonlarımızı azaltmamız ve bununla birlikte sahip olduğumuz doğal ekosistemleri korumamızla mümkün. Domino taşı gibi, bir taşı devirdiğiniz zaman bütün sistem etkileniyor. Tüketici olarak palmiye yağı içerikli bir ürün aldığınız anda en büyük karbon yutağı olan yağmur ormanlarının kesilerek palmiye plantasyonlarına dönüştürülmek üzere tahrip edilmesine bir nevi katkı sunmuş oluyorsunuz. Domino taşının ucunda biz de varız, herkesin elini taşın altına koyması ve bunun farkına varıp yaşam şeklini bu yönde değiştirmesi gerekiyor. Bu, mümkün olduğunca toplu taşıma kullanmadan tutun da tüketim alışkanlıklarımıza kadar yaşam şeklimizi ivedilikle değiştirmemiz gerektiği anlamına geliyor.”