Çanakkale’nin Ayvacık ilçesinde iki gün boyunca üst üste meydana gelen depremler, akıllara bir kez daha beklenen büyük İstanbul depremini getirdi. İstanbul Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Fatih Altan, Çanakkale’deki depremlerin İstanbul’a bir etkisinin olmayacağını, ancak bu durumun İstanbul’daki deprem tehlikesini hafifletmeyeceğini söyledi.
Çanakkale’nin Edremit Körfezi kıyısındaki ilçelerinden Ayvacık’ta Pazartesi gününden bu yana meydana gelen depremler, akıllara bir kez daha başta İstanbul olmak üzere Türkiye genelindeki deprem durumunu ve Türkiye’nin olası bir büyük depreme ne kadar hazırlıklı olduğu sorusunu getirdi.
“istanbul’u etkilemez ama”
Ayvacık depremlerini değerlendiren İstanbul Aydın Üniversitesi Afet Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Doç. Dr. Mehmet Fatih Altan, yaşanan bu depremlerin İstanbul’da beklenen büyük depreme bir etkisinin olmayacağını, ancak bu durumun İstanbul’daki deprem riskini ortadan kaldırmayacağını, İstanbul’daki deprem tehlikesinin, bilimsel araştırmalarla defalarca ortaya konduğunu, bu nedenle odaklanması gereken konunun kentin gerek yapısal olarak gerek bireysel olarak afetlere yönelik hazırlığının bir an önce tamamlanması olması gerektiğini ifade etti.
“En çok deprem üreten bölgelerden biri”
Türkiye coğrafyasının yüzde 92’sinin, nüfusun ise yaklaşık yüzde 95’inin deprem kuşağında yer aldığını hatırlatan Doç. Dr. Altan, “Kuzey Anadolu Fay Kuşağı, Marmara Bölgesi’nde Kuzey, Orta ve Güney Kollarına ayrılarak uzanıyor. Çanakkale ve çevresi de bu fay kuşağının güney kolu ve orta kolu uzantılarının etkisi altında yer alıyor. Ayrıca Biga Yarımadası, Batı Anadolu Graben Sistemi’nin etkilediği bir alanda. Tüm bunların haricinde Çanakkale’nin güneyinde kuzeydoğu/güneybatı uzanımlı Evciler Fayı yer alıyor. Bu nedenle Çanakkale Türkiye Deprem Bölgeleri Haritasında birinci derece deprem bölgesi olarak yer almakta ve ülkemizde en çok deprem üreten alanlardan birisi” diye konuştu.
“Bu depremler normalde hasara neden olmaz”
Yaşanan bu son depremlerin büyüklüğünden ziyade yarattığı hasarın daha dikkat çekici olduğunu kaydeden Doç. Dr. Altan, “Bölgede iki gündür meydana gelen depremlerin şiddeti, Richter ölçeğine göre 4 ile 5,5 arasında değişiyor. Bu büyüklükteki depremlerin normalde hasara ve yaralanmaya neden olmaması gerekirken, Çanakkale Valiliği’nin açıklamasına göre 240’a yakın hasarlı bina ve 8 yaralı mevcut. İnsanların binalardan hızla tahliye edilmiş olmasının can kaybını önlediğini görüyoruz. Bu durum bölgedeki yapı stokunun depreme dayanıklı olmadığını gösteriyor. Burada bir kez daha yönetmeliklere uygun yapılaşmanın önemini tespit ediyoruz. Bu nedenle depremselliği yüksek olan ülkemizde meydana gelebilecek depremlerde olası kayıpları önleyebilmek için, mutlaka deprem yönetmeliğine uygun yapılar inşa etmek ve depremlere karşı güvenliğinden emin olunmayan yapıları güçlendirmek ya da yeniden inşa etmek durumundayız. Aksi durumda küçük ölçekli depremlerde bile büyük kayıplar kaçınılmaz olur” ifadelerini kullandı.
“En kötü senaryoya hazırlıklı olmalıyız”
Günümüzde bir bölgede meydana gelebilecek bir depremin büyüklüğünü önceden net bildirebilecek bir sistem henüz geliştirilemediğinin altını çizen Doç. Dr. Altan, “Ancak hata limitleri de belirtilerek depremin gerçekleşme olasılığını tahmin edebileceğimiz yöntem ve sistemler mevcut. Yani bir bölgede belirli bir dönem arasında depremin gerçekleşme olasılığı tahmin edilebilse de şu büyüklükte bir depremin olacağını söylemek günümüzde pek mümkün görünmüyor. Bu nedenle de bu alanda yapılan çalışmalarda elde edilen ortak akıl, afetlere yönelik hazırlıkta en kötü senaryoya göre hazırlanılması gerektiği yönünde. En kötü senaryodan kasıt ise bir bölgede yer alan fay hattında birikecek maksimum enerjinin tüm fay hattının tek seferde kırılması sonucunda bir anda açığa çıkması ile oluşabilecek depremin büyüklüğü neticesinde bölgede meydana gelecek yıkımın en aza indirgenmesini temel almak olarak açıklanabilir” dedi.
Türkiye’nin aktif bir deprem ve fay sistemi kuşağının üzerinde olduğunu, bu nedenle de farklı bölgelerde, farklı zamanlarda ve farklı şiddette birçok depremin meydana gelebileceğini hatırlatan Doç. Dr. Altan, “Bu nedenle merkezi ve yerel yönetimler, kamu kurum ve kuruluşları, özel sektör, medya, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları ve bireyler olarak afetlere karşı hazırlıkta rol ve sorumluluklarımızı bir an önce yerine getirmeliyiz. Aksi durumda orta büyüklükteki depremlerde bile büyük kayıplar yaşayabiliriz” şeklinde konuştu.