Cumhurbaşkanı Erdoğan: Montrö Sözleşmesi’nin ülkemize verdiği yetkiyi kullanma kararındayız

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Montrö Sözleşmesi’nin boğazlardaki gemi trafiği konusunda ülkemize verdiği yetkiyi, krizin tırmanmasının önüne geçecek şekilde kullanma kararındayız.” dedi.

Yayınlama: 01.03.2022
233
A+
A-

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde gerçekleştirilen Kabine Toplantısı’nın ardından millete seslendi.

İslam aleminin dün idrak edilen mübarek Miraç Kandili’ni tebrik eden Erdoğan, Hz. Muhammed’in Allah katına çıkışıyla namazın farz kılınması başta olmak üzere çeşitli müjdeleri ifade eden bu gecenin Müslümanlara ve insanlığa hayırlar getirmesini diledi.

Erdoğan, “Dünyanın dört bir yanından zulümlere, nobranlıklara, haksızlıklara, adaletsizliklere karşı feryatların yükseldiği bir dönemde, Rabb’imizin kimseyi gücünün yetmeyeceği şeyle yükümlü kılmayacağı inancıyla Allah’ın mağfiretine, Peygamber Efendimizin özellikle şefaatine sığınıyoruz. Hayatımızın hayır, hasenat, ibadet ve bereketini çoğaltması dileğiyle bir kez daha milletimizin ve İslam aleminin Miraç Kandili’ni tebrik ediyorum.” diye konuştu.






28 Şubat darbesi

Dün, eski başbakanlardan, Milli Görüş Hareketi’nin kurucusu, dava, siyaset ve devlet adamı Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın vefatının 11. yıl dönümünün geride bırakıldığını anımsatan Erdoğan, merhum Erbakan’ı rahmet, minnet ve hasretle yad etti.

Erbakan’ın sanayide, teknolojide, tarımda, diplomaside, ilimde velhasıl her alanda bağımsız, güçlü Türkiye özlemi doğrultusunda verdiği mücadeleden aldıkları ilhamla bugün de yollarına devam ettiklerini anlatan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Rabbim hocamızı rahmetiyle kuşatsın, cennetiyle, cemaliyle müşerref eylesin. Tabii 28 Şubat gününün bizim yakın tarihimizde bir başka anlamı, bir başka sembolü daha vardır. O da 28 Şubat darbesidir. Türkiye, 28 Şubat 1997 tarihinde 27 Mayıs 1960 ile başlayan darbeler silsilesinin yöntemleri itibarıyla postmodern diye tabir edilen yeni bir yüzüyle tanışmıştır. Bir taraftan ülkenin seçilmiş meşru yönetimine dayatmaların yapıldığı, diğer taraftan gövde gösterisi için tankların sokaklarda yürütüldüğü, öte yandan hükümetin ağır baskılarla istifaya zorlandığı 28 Şubat darbesi tarihimizin kara sayfalarından biri olarak zihinlere kazınmıştır. Bürokrasinin, medyanın, iş dünyasının sivil toplum kuruluşu görünümlü darbe şakşakçılarının desteğiyle ortaya çıkan 28 Şubat vakası daha önceki ve sonraki tüm benzer olaylar gibi zaman içinde milli irade tarafından elbette tasfiye edilmiştir. Türkiye’yi köken, mezhep, meşrep, hayat biçimi, siyasi görüş gibi fay hatları arasına sıkıştırıp felç etmeyi amaçlayan bu girişimin müsebbipleri önce mahşeri vicdanda, sonra da hukuk önünde yaptıklarının hesabını vermişlerdir. Eşine az rastlanır bir kibirle, hoyratlıkla, pervasızlıkla yürütülen 28 Şubat sürecinde yaptıklarının yanlarına kar kalacağını düşünenlerin hesap günü gelip çattığında sergiledikleri zavallılık, pespayelik de ibretialemliktir.”

Erdoğan, 28 Şubat sonrasındaki tarihlerde aynı niyetle yayınlanan 27 Nisan 2007 bildirisinin de 15 Temmuz 2016 darbe girişiminin de milli irade tarafından anında cevaplandırılarak adeta boğulmuş olmasının ülkede bir devrin kapandığının işareti olduğunu vurguladı.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK) artık darbeyle, cuntayla, bildiriyle değil, sınırları korumadaki, sınır ötesi harekatlarındaki bölgesel ve küresel güvenlik krizlerindeki güçlü duruşu, başarıları ve etkisiyle gündem olduğunun altını çizen Erdoğan, nitekim ülkenin son bir asrındaki Milli Mücadele ve Kıbrıs Barış Harekatı sonrasındaki en büyük askeri başarıların bu dönemde elde edildiğini dile getirdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye’deki Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı ve Bahar Kalkanı harekatları, Libya’daki meşru yönetime verilen destek ile Karabağ’ı ve işgal altındaki topraklarını kurtarmak için mücadele eden Azerbaycanlıların yanlarında yer almalarının ülkenin ve TSK’nın tarihine altın harflerle geçen zaferler olduğunu anımsattı.

“Halkın bendesi olmayı öğrenemeyenlere milletimiz ülke yönetimini teslim etmeyecektir”

Dört bir yanda yaşanan krizlerin, TSK’nın tüm gücü, imkanı ve vaktiyle vatan savunması, milletin menfaatlerinin korunması, devletin gücünün artırılması hususundaki görevlerine odaklanmasının ne kadar hayati, ne kadar isabetli, ne kadar elzem olduğunu gösterdiğine dikkati çeken Erdoğan, şunları kaydetti:

“Ordusu, devletinin ve milletinin emrinde olmayanların kendi içinde birliğini, beraberliğini sağlayamayanların sonuçta hem istiklallerini hem geleceklerini kaybettikleri bir dönemde Türkiye siyasi, ekonomik, diplomatik olarak yükselen bir güç sıfatıyla dünyadaki yerini almıştır. Temennimiz, ülkemizdeki darbelerin ve darbe girişimlerinin siyasi ve sosyal ayağını teşkil eden kesimlerin de bir an önce aynı idrak düzeyine ulaşmaları, aynı yerli, milli, sivil, vizyoner yaklaşıma kavuşmalarıdır. Maalesef 15 Temmuz darbe girişimi gecesi ve sonrasında yaşadıklarımız bu kesimlerin henüz ülkemizin ihtiyacı olan demokratik olgunluğuna ulaşamadıklarını ortaya koymuştur. İnsanlarımızın inancıyla ve inancının sembolleri olarak gördüğü değerleriyle mücadelesini, aksi yöndeki tüm iddialarına, beyanlarına, şovlarına rağmen bilinç altlarında hala sürdürenler var. Bunların ellerine fırsat geçtiğinde neler yapabileceklerine ilişkin pek çok emareye hem milli meselelerde hem siyasi ve sosyal tartışmalarda sıkça rastlıyoruz. Milletimizin, 28 Şubat’ın ardından Türk siyasetinde yaptığı revizyonun mesajını hala alamayanlar olduğunu anlıyoruz. Lafzı ve ruhu ile demokrasiye, hakka, adalete, özgürlüğe saygıyı bu medeniyetin, bu toprakların, bu halkın bendesi olmayı öğrenemeyenlere milletimiz asla ülkenin yönetimini teslim etmemiştir ve etmeyecektir.”

Erdoğan, darbelerle, vesayetle, uluslararası operasyonlarla netice alma dönemi kapandığı için ülkede milli iradenin desteğini kazanma ve halkın rızasıyla yönetime gelme dışında bir yol, yöntem ve usulün kalmadığını dile getirdi.

“Tek parti faşizminin darbe ve cunta dönemleri alışkanlığıyla, milleti tehdit ederek, proje ürünü eklektik hesaplarla yola çıkarak ham hayaller peşinde koşanların sonu hüsrandır. Benzer hesapların geçmişte de çok yapıldığını ama hepsinin akıbetinin de hüsranla neticelendiğini hatırlatmak isteriz.” diyen Erdoğan, şunları söyledi:

“Üzerinden çeyrek asır geçen 28 Şubat darbesinin muhasebesinin bize verdiği mesajlar işte bunlardır. Buna karşılık Türkiye’nin son 20 yılında samimiyetle ve kararlılıkla uyguladığımız eser ve hizmet siyasetimizin 81 vilayetimizde 85 milyon vatandaşımızla yüzlerce milyonluk dost ve kardeş halimizle ülkemizi getirdiği seçkin yer, istikametimizin doğruluğunun ispatıdır. Rabbimden ülkemizi bir daha darbelerle, vesayetle, ihanetle imtihan etmemesini diliyorum.”

Dünyanın bir süredir köklü bir değişim sürecinden geçtiğini her fırsatta tekrar tekrar ifade ettiklerini anımsatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Asırlık geçmişe sahip, küresel yönetim sistemi çökmektedir. Bu sistemin temelini oluşturan Birinci ve İkinci Dünya Savaşları hak arama değil, paylaşım mücadeleleriydi. Biz bu mücadelede maalesef masada değil menüde yer alan milletlerden biriydik. Cumhuriyetimizi kurarak ve sıkı sıkıya sahip çıkarak bu zor dönemi atlatırken çok ağır bedeller de ödedik. İkinci Cihan Harbi sonrasında galipler tarafından salt kendi çıkarlarını koruma esasına göre kurgulanan siyasal ve ekonomik işleyiş yaşanan sorunların en önemli sebebidir. Zaten sancılı olan bu sistem, soğuk savaşın sona ermesinin ardından iyice dengesizleşmiştir.”

Her platformda “Dünya 5’ten büyüktür” ve “Daha adil bir dünya mümkün” diyerek ifade ettikleri küresel yönetim sistemindeki çarpıklığın, yaşanan her hadiseyle kendini yeniden gösterdiğini vurgulayan Erdoğan, şöyle konuştu:

“Suriye’de artık 11. yılına girmek üzere olan trajedinin de Afganistan’dan Irak’a, Bosna’dan Ruanda’ya, Gazze’den Yemen’e, Arakan’dan Libya’ya dünyanın dört yanında dökülen kanların, yaşanan acıların da müsebbibi bir küresel yönetim ve güvenlik sistemidir. Kendi güvenlikleri ve refahları dışında hiçbir şeyi önemsemeyen, dünyadaki diğer tüm ülkelere ve toplumlara bu önceliklerinin birer aparatı muamelesi yapanların süslü kavramlar arkasına gizledikleri kirli yüzleri artık tüm çıplaklığıyla ortadadır. Nitekim Türkiye’nin ‘Dünya 5’ten büyüktür’ itirazıyla başlattığı sorgulamaya, ilk anda tereddütle yaklaşanların bir süre sonra tespitimizin doğruluğunu teyide ve sahiplenmeye başladığına şahit olduk. Son olarak Ukrayna’da yaşanan gelişmeler bu gerçeği yine doğrulayan bir mahiyet arz etmektedir.

Sorunun tarafı ve hatta sebebi olan ülkelerin aynı zamanda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ndeki hakemlik ve çözüm mevkilerinin de sahibi bulunmaları, işleri içinden çıkılmaz bir hale getirmektedir. Öncelikle şu hususun altını kalın çizgilerle çizmek isterim. Türkiye bölgesinde barışı, huzuru, esenliği isteyen bir ülkedir. Bu tavrımızı Irak ve Suriye’den Kafkaslar ve Karadeniz’e, Akdeniz’den Balkanlar’a kadar her yerde, her hadisede gösterdik. Karadeniz’in kuzeyindeki krizde de her ikisini de dost olarak gördüğümüz Ukrayna ve Rusya’ya aralarındaki sorunları diyalog yoluyla çözmeleri çağrısında bulunduk, bu telkini yaptık.”

“Böyle bir tablonun ortaya çıkmasından dolayı üzüntülüyüz”

Ukrayna ve Rusya arasında yaptıkları arabuluculuk teklifi dahil gösterilen samimi gayretin şahidinin bizzat Ukrayna ve Rusya liderleri olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Yine bu süreçte barış ve istikrarın temini için çok yönlü diplomatik girişimlerimizi kesintisiz sürdürdük, sürdürüyoruz. Maalesef sonuçta korkulan oldu ve 24 Şubat’ta silahlar patladı. Böyle bir tablonun ortaya çıkmasından dolayı gerçekten üzüntülüyüz.” dedi.

NATO Liderler Zirvesi başta olmak üzere her platformda Türkiye’nin, Ukrayna ve Rusya arasındaki meseleye bakışını ifade etmeyi sürdürdüklerini söyleyen Erdoğan, “Bölgedeki durumun yaygın fiili çatışmaya dönüşme ihtimalinin belirdiği 12 Şubat’tan itibaren Ukrayna’daki 20 bin vatandaşımıza, diplomatik misyonlarımıza kayıtlı iletişim numaralarını arayarak ikazlarımızı yaptık. Bununla kalmadık, 22 Şubat’ta özellikle Ukrayna’nın doğusundaki vatandaşlarımıza süratle bölgeden ayrılmaları çağrısında bulunduk. Türk Hava Yollarımız geniş gövdeli ve sık uçuşlu seferleriyle Ukrayna’dan ayrılmak isteyen vatandaşlarımıza ve diğer ülke vatandaşlarına gereken imkanları sağladı.” diye konuştu.

Hava trafiğinin kapanması üzerine çatışmanın ertesi gününden itibaren otobüslerle tahliye işleminin başlatıldığını hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Çeşitli şehirlerdeki vatandaşlarımızı trenlerle önce Romanya’ya götürecek, ardından ülkemize getirecek bir çalışmanın da şu anda içindeyiz. Tahliye talebinde bulunan dost ve kardeş ülke vatandaşlarına da her türlü desteği veriyoruz. Halen Ukrayna limanlarında bulunan Türk bayraklı gemilerimizle ülke topraklarındaki tırlarımızın durumlarını da yakından takip ediyoruz. Bugüne kadar 5 bin vatandaşımız Ukrayna topraklarından ayrılarak ülkemize ve diğer ülkelere geçmiştir.” ifadelerini kullandı.

Gelişmelere ve taleplere göre çeşitli kanallardan tahliye işlemlerini sürdüreceklerini belirten Erdoğan, “Montrö Sözleşmesi’nin boğazlardaki gemi trafiği konusunda ülkemize verdiği yetkiyi, krizin tırmanmasının önüne geçecek şekilde kullanma kararındayız. Hep söylediğimiz gibi biz Ukrayna’nın egemenliğine, siyasi birliğine ve toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesinden yanayız. Rusya’nın Ukrayna topraklarına yönelik saldırısını kabul edilemez görüyor, Ukrayna yönetiminin ve halkının verdiği mücadeleyi takdir ediyoruz.” dedi.

“Milli çıkarlarımızdan elbette ödün vermeyeceğiz”

Erdoğan, iki ülke arasındaki krizin başından beri Avrupa’nın ve Amerika’nın sergilediği kararsız tutumu, bilhassa 24 Şubat sabahından itibaren takınılan dirayetsiz tavrı, ibretlik bir vaka olarak kayıtlarına aldıklarını bildirerek, şöyle devam etti:

“Gerçi bunlar bizim geçmişte kendi sınırlarımız tehdit altındayken zaten tecrübe ettiğimiz hususlardı. Ukrayna krizinde tekrar teyit etmiş olduk. Bu süreçte bizim için önemli olan kendi duruşumuzdur. Türkiye, Birleşmiş Milletler, NATO ve Avrupa Birliği başta olmak üzere içinde yer aldığı kurumlar ve ittifaklar çerçevesindeki sorumluluklarını bugüne kadar harfiyen yerine getirmiştir, bundan sonra da yerine getirecektir. Kendi milli çıkarlarımızdan elbette ödün vermeyeceğiz ama bölgesel ve küresel dengeleri de ihmal etmeyeceğiz. Bunun için ne Ukrayna’dan ne Rusya’dan vazgeçmeyeceğimizi söylüyoruz.

Bunun için uğradığımız onca haksızlığa, maruz kaldığımız onca çifte standarda rağmen siyasi, ekonomik ve askeri ittifaklarımızdan vazgeçmiyoruz. Bunun için insani hassasiyetlerimizi diğer mülahazaların üzerinde tutuyor, Suriye başta olmak üzere bölgemizin her köşesinden gelen onca sığınmacıyı tüm sıkıntılarına rağmen barındırmaya devam ediyoruz. Bunun için Afrika’dan Güney Amerika’ya tüm mazlum coğrafyalarla ilişkilerimizi sıkı tutuyor, bizden yardım isteyen, desteğimize ihtiyacı olan hiç kimseyi, hiçbir toplumu, hiçbir devleti yüzüstü bırakmıyoruz.”

“Milletimizin ihtiyacı, ülkemizin istikametini 2053’lere çevirecek programlar”

Erdoğan, Türkiye’nin dış politika vizyonunun anlamını ve etkisini görmek için ülkeye dışarıdan bakabilme ferasetine sahip olmak gerektiğini belirterek, “Yalanla, iftirayla, çarpıtmayla, cehaletle belki günlük siyaset yürütülebilir ama Türkiye’nin ve Türk milletinin yüksek çıkarları anlaşılamaz, savunulamaz, geliştirilemez.” dedi.

“Bölgesinin ve dünyanın yükselen gücü Türkiye’nin 2023’e, 2053’e uzanan yolculuğuna en küçük bir katkısı olmayanlardan en azından milli meselelerde, serinkanlı bir yaklaşım takılabilmelerini bekliyoruz.” diyen Erdoğan, “Milletimizin ihtiyacı, ülkemizin istikametini 1990’lara döndürecek değil, 2053’lere çevirecek liderlerdir, yönetimlerdir, programlardır.” değerlendirmesinde bulundu.

Erdoğan, Türkiye’nin son dönemdeki tüm sınamaları gibi Karadeniz’in kuzeyindeki krizi de selametle atlatacağını belirterek, şunları kaydetti:

“Çünkü Türkiye artık siyasi, ekonomik, teknolojik, askeri ve istihbari altyapısıyla kendi politikalarını üretecek ve uygulayacak seviyeye gelmiş bir devlettir. Hiçbir ittifakın, hiçbir iş birliğinin sağladığı avantajlardan vazgeçmeden kendi göbeğimizi kendimizin keseceği, ihtiyacımız olan tüm araç gereci üretebileceğimiz bir yapı kurana kadar durup, dinlenmeden çalışacağız.”

Salgın döneminde bunu hep birlikte gördüklerini belirten Erdoğan, gelişmiş ülkelerin sağlık sistemleri başta olmak üzere tüm kamu hizmetleri çökerken kendilerinin hiçbir vatandaşın mağduriyetine izin vermeyen, kaderine terk etmeyen başarılı bir yönetim sergilediklerini ifade etti.

Küresel ekonomik işleyişin salgın sürecinde yaşadığı sarsıntının ardından girdiği yeniden yapılanma döneminde Türkiye’yi öne çıkartarak bu gerçeği tekrar ispatladıklarını belirten Erdoğan, “Başlattığımız ekonomik dönüşümün kur ve enflasyon üzerinde yol açtığı olumsuz etkilerine rağmen yatırım, üretim, istihdam, ihracat ve cari fazla üzerine bina ettiğimiz kendi modelimizi başarıyla uyguluyoruz. Bu tabloyu kriz ve felaket etiketiyle sunmaya çalışanlar aynı taktiği geçmişte de defalarca denemişlerdi.” diye konuştu. 

“Asla hedeflerimizden şaşmadık, asla duruşumuzu bozmadık”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Gezi olaylarından beri yaşanan hiçbir hadisenin doğal dinamiklerin ürünü olmadığının, Türkiye’nin siyasi ve ekonomik yükselişinin önünü kesme amacı taşıdığının inkar edilemez bir gerçek olduğunu belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:

“PKK’sından DEAŞ’ına ve FETÖ’süne kadar tüm terör örgütleri sinsi bir planlama ve taktikle aynı gayeyle üzerimize salınmıştır. Uzunca bir süredir maruz kaldığımız gizli, açık nice ambargo, tuzak sanayimizi, teknolojimizi, ihracatımızı, ekonomimizi baltalama girişimi hep büyük ve güçlü Türkiye’nin ayağına çelme takma çabasından kaynaklanmaktadır. Evet, bedeller ödedik, kayıplar verdik, canımız acıdı, yüreğimiz yandı ama hamdolsun asla yere kapaklanmadık, asla hedeflerimizden şaşmadık, asla duruşumuzu bozmadık. Allah’ın yardımı ve milletimizin desteğiyle her engeli aştık, her badirenin üstesinden geldik, her saldırıyı püskürttük, her projemizi hayata geçirdik. Şimdi artık nihai aşamaya geçmek üzereyiz. Bunun için biraz daha çalışmaya, biraz daha üretmeye, biraz daha serinkanlı gitmeye, hepsinden önemlisi ülke ve milletçe biraz daha sabra ihtiyacımız var.”

Erdoğan, bugün açıklanan verilerin ekonomi programının başarıyla yürüdüğüne işaret ettiğine dikkati çekerek, “Geçtiğimiz yılın son çeyreğini yüzde 9,1’lik ve yılın tamamını yüzde 11’lik büyümeyle kapattık. Böylece G20, OECD ve Avrupa Birliği üyeleri arasında en yüksek büyüme oranını elde eden ülke biz olduk. Dengeli ve istikrarlı büyüme çizgimiz sayesinde yatırımlar ve istihdamdaki artış eğilimini de sürdürüyoruz. Nitekim istihdamda geçtiğimiz yıl bir önceki yıla göre 3,2 milyon yeni iş imkanı ortaya çıkartarak artan nüfusumuza ve iş gücüne katılımdaki yükselişe rağmen işsizlik oranımızı yüzde 11,3’e gerilettik. Türkiye’yi dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına dahil ettiğimiz gün artık bu millet önümüzdeki bir asrı kucaklayan yepyeni bir yol haritasına sahip olacaktır.” değerlendirmesinde bulundu.

“Enflasyon sorununu süratle çözmekte kararlıyız”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, yaşanan her hadiseyi bu anlayışla değerlendirdiklerini, buna göre konumlandırdıklarını ve buna göre politika belirlediklerini ifade ederek, “Bu çerçevede tıpkı salgın gibi sadece ülkemizin değil, Avrupa başta olmak üzere tüm dünyanın krizi haline gelen enflasyon sorununu süratle çözmekte kararlıyız. İnşallah yaz aylarıyla birlikte milletimizi günlük hayatında sıkıntıya sokan enflasyon sorununu da önemli ölçüde kontrol altına almış olacağız. Böylece 85 milyon hep birlikte geleceğimize daha bir umutla, daha bir güvenle, daha bir şevkle sarılma imkanı bulacağız.” dedi. 

Son Kabine Toplantısı’nda kamuoyuna duyurdukları elektrik tarifelerindeki yeni düzenlemeyi de bugün netleştirdiklerini dile getiren Erdoğan, şunları kaydetti:

“Meskenler ile tarımsal sulamada kullanılan elektriğin KDV’si yüzde 18’den yüzde 8’e düşürülmüştür. Ayrıca meskenlerdeki düşük tarife sınırı da günlük 8 kilovatsaate, aylık 240 kilovatsaate yükseltilmiştir. Böylece tüketimine göre faturalarda net yüzde 8 ile yüzde 14 oranında bir indirim sağlanmış olmaktadır. Bir başka ifadeyle, mesken abonelerinin yıllık 7 milyar lira daha az fatura ödemesi temin edilmektedir. Kademe uygulamasını, ticarethane statüsündeki aboneleri de kapsayacak şekilde genişletiyoruz. Ticarethane statüsündeki elektrik abonelerinin günlük 30 kilovatsaate, aylık 900 kilovatsaate kadar tüketimi olan ilk dilimine yüzde 25 indirim uygulanacaktır. Bu şekilde esnaf ve sanatkarlarımızın da yıllık 7 milyar lira daha az fatura ödemesini sağlamış oluyoruz.”

TÜBİTAK burslarında artış

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Öğrencilere ve araştırmacılara TÜBİTAK’tan sağladığımız burslarda ciddi iyileştirmeler yapıyoruz. Lisans öğrencilerine verdiğimiz aylık 750 liralık bursu yüzde 67’lik artışla 1250 liraya çıkarıyoruz. 750, 1250. Aynı şekilde başarı performanslarına göre bundan böyle TÜBİTAK’tan yüksek lisans öğrencileri 3 bin lira ile 4 bin 250 lira, doktora öğrencileri 5 bin 500 ile 7 bin 500 lira, doktora sonrası araştırmacılar ise 7 bin 500 ile 10 bin lira arasına kadar aylık burs alabileceklerdir. Mümkün olan en yüksek seviyeden yapmaya özen gösterdiğimiz bu iyileştirmelerin şimdiden öğrenci ve araştırmacılarımıza hayırlı olmasını diliyorum.” dedi. 

Gençlere TÜBİTAK ile ilgili bir müjdelerinin daha olduğunu söyleyen Erdoğan, “Salgının ilk yılında kısaca ‘STAR’ dediğimiz Stajyer Araştırmacı Burs Programı’nı uygulamaya almıştık. Bu projeyle binlerce gencimizi TÜBİTAK tarafından uygulanan ya da desteklenen projelere dahil ederek onların daha öğrenciyken çok kıymetli tecrübeler edinmelerini sağladık. STAR programını Gençlik ve Spor Bakanlığımız ile Kültür ve Turizm Bakanlığımızı da dahil ederek yeniden açıyoruz. Bugün almaya başlayacağımız yeni çağrıyla 300’ü arkeoloji projelerinde görev almak üzere 2 bin 300 üniversite öğrencimizi destekleyeceğiz. Gençlerimiz maddi katkının ötesinde bilim ve teknoloji alanlarında araştırma yapacak ve kıymeti parayla ölçülemeyecek bir saha tecrübesi edinecekler. Bu programın da hayırlı olmasını diliyorum.” diye konuştu. 



Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.

betnis giriş
betnis
yakabet giriş