Arkadaşlarıyla birlikte 16 yıldır Marmara Denizi’nden 29 bin 700 metrekare ağ toplayan Serço Ekşiyan, bu ağlarla çanta yapıyor, tarımda kullanılmak üzere Erzincan’a gönderiyor.
Ömrünü denize adayan 68 yaşındaki Serço Ekşiyan, bugüne kadar arkadaşlarıyla birlikte Marmara Denizi’nden 29 bin 700 metrekare balıkçı ağı topladı. Bu ağları çanta yapımında değerlendiren Ekşiyan, bir kısmını da tarımda kullanılmak üzere Erzincan’daki köylere gönderiyor.
Serço Ekşiyan, Sarıyer’in denize kıyı mahallesi Tarabya’da 1954 yılında doğdu. 4 yaşından bu yana Adalar’da yaşayan ve doğduğundan beri denizden hiç uzak kalmayan Ekşiyan, henüz 19 yaşındayken tüple su altı dalışına başladı.
16 yıldır denize balıkçılar tarafından bırakılan ağları temizleyen Ekşiyan, hayat hikayesini ve deniz tutkusunu AA muhabirine anlattı.
Ekşiyan, “İlk baştan beri denizin altını merak etmişimdir. Beni kimse bu yaşıma kadar yüzerken görmemiştir, yüzmem ben. Ama bir maske takayım saatlerce denizin altında kalabilirim. Aşağıyı göreceğim, görebileceğim kadar… Sonra ‘Daha ne var, daha ne var?’ derken, tüplü dalışa başladık.” diye konuştu.
Marmara Denizi’nden bahsederken “Eskiden buralar akvaryum gibiydi, canlı, bereketli, renkli, çeşitli bir deniz vardı” ifadelerini kullanan Serço Ekşiyan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Yavaş yavaş çeşitli sebeplerle, teknolojik olsun, kirlilik olsun, aşırı avlanma olsun bu akvaryum görüntüsü bozuldu. Tüpsüz dalıyorduk, 8-9 metre, bazen 12 metre. Aşağılarda da bir şey var da, 70’li yıllar, malzeme bulamıyorsun ancak ikinci el bulabilirsin, arkadaştan ödünç alabilirsin. İthalat rejimi dükkanlara müsaade etmiyordu, yoktu. Dışarıdan gelen birisi ancak bir şey getirebiliyorsa, ancak… Arkadaşlardan ödünç alarak 1973 yılında tüplü dalışa başladım. Elbisem yok o zamanlar, üşüyorsun, belli bir yerden sonra soğuk sulara giriyorsun, çıkıyorsun. Gidebildiğin yerler sınırlı, tüp var ama elbise olmadığı için aşağıya inemiyorsun. Daha sonra arkadaşımdan ödünç elbise alıyordum, askerden sonra 1976’da kendi elbisemi satın aldım.
O da yetmedi, taşların kayaların, kovukların içine bakmak için fener lazım. Rahmetli bir arkadaşımla sirke şişesinden fener yaptık. Bisiklet fenerini içine soktuk, şambrel ile bağladık, yapabildiğimiz kadar sızdırmazlık yaparak bir fener yaptık. Ama düğme yok, devamlı yanıyor. Taşların kayaların içini görmeye başladık, balıklar kaçıyor, göremiyoruz. Gece inmek istedik yine bu feneri kullandık. 80’li yıllara geldik, ithalat rejimi değişince her şey geldi, malzeme temini çok kolaylaştı, balık adamlığa ilgi arttı. Her ne kadar pahalı bir spor olsa da dalış merkezleri açıldı, halkımız denizle daha barışık oldu. 90’lı yılların içinde teknolojik sebeplerden dolayı su altının görüntüsü değişmeye başladı, kötüye doğru gitmeye başladı, derken geldik günümüze.”
Su altı ekipmanlarına kavuştuktan sonra, deniz altındaki kayaları daha rahat görebildiğini belirten Ekşiyan, bu kayaların üzerine çok sayıda ağ takıldığını fark edince bunları temizlemeye karar verdiğini söyledi. Ekşiyan, hayalet ağ tabir edilen bu ağları temizleme sürecini şu sözlerle anlattı:
“Bütün taşların üzerine ağ takılmış. Bunların orada kalmaması için temizleyelim diye düşündüm. Geldim, arkadaşlarım Ercan ve Ekrem’e söyledim. Gidiyorduk, temizliyorduk. Önce ben filmini çekiyordum, daha sonra oturup filmi seyrediyorduk. Filmden ne kadar bir alan olduğunu, ne kadar köşe, kenarın takılı olduğunu ve ne kadar bidon bağlayacağımızı hesaplıyorduk. Biz aşağıya ödünç bidon alarak iniyoruz. Bidonlara su doldurup aşağıya indiriyoruz, bağlıyoruz ağlara, bidonun içine havayı veriyorsun ve o yükseliyor. Tabii bu 4. veya 5. dalışta oluyor. İlk başta bağlamalar oluyor. Çünkü sürelerimiz kısıtlı, insanlarımız da gönüllü.”
Bu faaliyete 3 kişilik bir ekiple devam ettiklerini belirten Ekşiyan, “Herkesle yapmak riskli olduğu için yardım tekliflerini de kabul etmiyoruz. Riskli, ciddi bir iş, biz indiğimiz zaman otomatik olarak yaptığımız için kafamız rahat. Ben görüntülemeyi yapıyorum, arkadaşlar çalışıyor. Ya arkadaşım Ercan Akpolat geliyor ya Volkan Narcı geliyor ama son final gününde havayı verip yukarı çıkarıyoruz. 15-16 yıl oldu herhalde, ben çıkarttığım ağları biliyorum, 29 bin 700 metrekare ağ temizlemişiz. Tek tek yazarım, şuradan şu kadar metrekare, buradan bu kadar metrekare… Bir taştan 4 kez temizlendi, şimdi beşincisi üzerinde” dedi.
Denizlerdeki ağ kirliliğinin tüm dünyanın sorunu olduğuna dikkati çeken Ekşiyan, Birleşmiş Milletler verilerine göre yılda 640 bin ton avlanma aracının denize terk edildiği bilgisini vererek “Biz kendi yöremizi bildiğimiz için, kendi bölgemizde çalışıyoruz” diye konuştu.
Denizden çıkardıkları ağları atmayıp değerlendirdiklerini ifade eden Ekşiyan, bu noktada yaptıklarını da anlatarak, sözlerini şöyle tamamladı:
“Biz bazı ağları, tertemiz olanları, file çantalar yapıyoruz. Ondan elde edilen geliri Deniz Yaşamını Koruma Derneği’ne veriyoruz. Zaten bütün işlerimizi de bu dernek üzerinden yapıyoruz. Bir de normal ağları, eğer temiz değilse, biraz yıkadıktan sonra Erzincan’daki köylere gönderiyoruz. Oradan çok talep var. Köylüler domates, biber, özellikle de çilek yetiştirirken kullanıyorlar. Ürünlerin üzerini çerçeve şeklinde kapatıyorlar, tahta ile örtüyorlar sonra. Lüfer tutmak için kullanılan, 30-40 metre derinden çıkardığımız ağlar şimdi dağda, 2 bin metrede çilekleri ve domatesleri korumak için kullanılıyor. Bu da geri kullanım oluyor. Geri dönüşümde bir enerji harcanıyor, bu geri kullanım oluyor.”