Kovid-19 yoğun bakım doluluk oranlarının yüksek olduğu Samsun’da, sağlık çalışanları ölümle burun buruna gelen korona hastalarının son isteklerinden, en çaresiz anlarına kadar birçok duruma tanıklık ediyor. Karşılaştıkları durumlar karşısında fiziksel ve psikolojik olarak etkilenen sağlıkçılar, “İnsanların yoğun bakımda ne yaşadığını saniyelik görseniz dışarı çıkmak istemezsiniz” diyerek herkesi uyarıyor.
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın açıklamasıyla vakaların yüzde 100 oranında artış gösterdiği şehirlerden biri olan Samsun’da, korona hastalarının kaldığı yoğun bakım ünitelerinde oldukça dramatik durumlar yaşanıyor. Özellikle Orta Karadeniz Bölgesi’nin koronavirüs yükünü sırtlayan Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde çalışan sağlıkçılar, bu süreçte duygusal anlara şahit oluyor. Hastaların son istekleri ise sağlık çalışanlarına gözyaşı döktürüyor. Solunum cihazına bağlanarak uyutulmadan önceki zamanda hastalar, kimi zaman mektup yazarak sağlıkçılardan sevdiklerine ulaştırmalarını talep ediyor kimi zaman da çocuğunun sesini son kez duymak istiyor. Sağlıkçıların elini tutarak “Bana biraz daha nefes ver” diye yalvarır derecesinde isteklerde bulunanlar yürekleri dağlıyor.
“YOĞUN BAKIMI SANİYELİK GÖRSENİZ DIŞARIYA ÇIKMAK İSTEMEZSİNİZ”
İşte Kovid-19 yoğun bakımda yatan hastaların son anlarına tanık olduklarını, bu durumun kendilerini psikolojik olarak çok etkilediğini belirten Hemşire Hayriye Tanrıvermiş’in sözleri:
Lütfen elinizi vicdanınıza koyun. Buradaki insanların son anlarında biz yanlarındayız. Onların son su içmesinde, son nefesinde biz başlarındayız. Biz onların neler çektiğini çok iyi görüyoruz. Dışarıda insanlar bunları görmeyebilir. En sevdiği annesinin burada son anında neler yaşadığını görselerdi, emin olun günlerce sokağa çıkmak istemezlerdi. 61 yaşında bir hastamız vardı. Hastayı ‘cpap’ cihazı ile takip ediyorduk.
Solunum cihazına bağlamak istemedik çünkü bu hastalıkta akciğer son aşamaya geldiğinde ventilatör özellikle bağlanmışsa o hastanın cihazdan ayrılması çok sıkıntılı oluyor. Biz bu amcamıza ‘biraz daha dayan, seni bu cihaza bağlamak istemiyoruz’ dememize rağmen amca ‘boğazımı delin ve bağlayın’ dedi. Bu amcamızın en son söylediği sözler bunlar oldu. Şu anda amcamız solunum cihazına bağlı ve tamamen ilaçlarla uyutuluyor. Dünya ile bilinç olarak hiçbir bağlantısı yok. ‘Beni kurtarın, boğuluyorum’ diyen birçok hastayı kaybettik.
Hastanın başında ağladığımız zamanlarda oldu. Hastaların yüzde 90’ı yakın çevresiyle temas ettiğini ifade ediyor. Bizden son istekleri oluyor. Çocuğun sesini duymak isteyen oluyor. Mümkün olduğunca telefonla veya yazarak iletişim kurmalarına vesile oluyoruz. Örneğin 56 yaşında bir hastamızın ölüm korkusu çok fazlaydı. Hemşire arkadaşımız hastanın yanındaydı. Arkadaşımıza ‘beni bırakma, elimi tut’ dediği için hemşire arkadaşımız dakikalarca onun elini tutarak bekledi.
Biz o hastayı iyileştirdik ve buradan taburcu ettik. Bizlerin süper güçleri yok. Samsun halkına özellikle sesleniyorum. Lütfen zor durumda kalmadığınız sürece maskesiz dışarı çıkmayın. Toplu alanlara girmeyin. Burada yatan hastalarımızın birçoğu 65 yaş ve üstüdür. 70, 80 yaşında bir hasta sahilde gezerken, kafelerde otururken, alışveriş merkezlerinde dolaşırken bu hastalığı kapmıyor. Bunların en yakınlarındaki evlatları, torunları ve diğerleri bu hastalığı onlara getiriyor.
“GERÇEKTEN AĞLIYORUZ”
Koranavirüsü yenerek tekrar mesleğine devam eden ve 10 aydır ailesini görmeyen Hemşire Ceren Yaldız, “Oldukça izole yaşıyoruz. Burada bilinci açık hastalara ‘nereden kaptınız’ diye sorduğumuzda ‘yakınımdan’ cevabı alıyoruz. ‘Yalvarıyorum, biraz nefes verin’ diyen hastalarımız oldu. Psikolojik olarak zor durumdayız. Bedenen yorulduk. Hastalara oksijen tedavileri uyguluyoruz.
‘O tedavi bitene kadar yanımdan ayrılma’ diyor. Biz de 1 buçuk, 2 saat yeri geliyor oradaki hastalarla kalmak zorunda kalıyoruz. Hastaya nefes alamadığında bizden kalem kağıt istiyor ve mektup yazıyor. Bize söylüyor. Biz yazmaya başlıyoruz. Gerçekten ağlıyoruz. Hastalar vefat ettiğinde aklımıza onlar geliyor. O kadar dramatik bir ölüm oluyor ki ne hasta yakınlarını görebiliyor ne de yakını hastayı görebiliyor. Hasta vefat ettiğinde yakınını arıyoruz. Kızı diyor ki ‘annemin cenazesini alamam, evde izoleyiz’ diyor. Gerçekten acı bir tablo oluyor. İnsanlar keşke bunu görse de sokakta gezmelerin, alışveriş merkezlerine gitmelerin ne kadar gereksiz olduğunu anlasalar. Ben korona oldum, iyileştim tekrar başladım” diye konuştu.
“YÜRÜYEREK GELEN HASTALARIN 10 GÜN SONRA ÖLÜM HABERİNİ VERİYORUZ”
İnsanların dışarıda gezmeye ve ziyaretlere ara vermesi gerektiğine önemle dikkat çeken Doktor Abdul Celil Kayabaş ise, “Daha önceden yoğun bakımlara 75 yaş üstü kötü bir hastalığı olan hastalar yatarken bu salgınla beraber biz daha genç hastaların yattığını gördük. 40’lı yaşlarda, 50’li yaşlarda hastalarımız konuşarak geliyorlar.
Bu Kovid-19 nedeniyle hızlı bir şekilde zatürreye girerek makineye bağlamak zorunda kalıyoruz. Yürüyerek, konuşarak gelen hastaların belki de 10 gün sonra ailelerine ölüm haberini veriyoruz. Bizim açımızdan psikolojik olarak çok yıpratıcı bir süreçtir. Toplum açısından da öyle fakat toplum bunun hepsine şahit olmuyor. Bu süreç o kadar dramatik bir şekilde işliyor ki çünkü insanlar bilinci açık ve nefes alamıyor.
Dışarıda gezmek, aile ziyaretleri, toplu merasimler bunların hepsine ara vermek gerekiyor. Genç bir hastayı korona nedeniyle kaybetmiştik. Onu artık yeterli nefes alamadığı süreçte, makineye bağlayacağımız süreçte ellerimi tutmuştu ve ‘ben kurtulacağım değil mi doktor bey’ demişti. Ben de ona söz vermiştim, ‘kurtulacaksın’ demiştim. Maalesef hastayı kaybettik. Bu bizim açımızdan psikolojik bir travma hem de hasta yakını ve hastalar için büyük bir travmadır” şeklinde konuştu.
Samsun’da sağlıkçılar pandemi mücadelesini fedakarca sürdürmeye devam ederken, evlerde izole olması gerekirken dışarıya çıkan vatandaşlara her gün rastlanmaya devam ediliyor. Sağlıkçılar ise tedbir çağrılarının karşılıksız kalmamasını bekliyor.
Koronavirüse karşı bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de aşı geliştirme çalışmaları devam ediyor. Erciyes Üniversitesi’nde geliştirilen aşı, Türkiye’deki en ileri düzeye gelmiş çalışmalardan biri. Tıbbi terminolojiyle ifade edecek olursak ‘faz-1 aşaması’na gelen aşı, sağlıklı gönüllü insanlarda uygulamaya başlandı. Bu aşama aşının ‘güvenlik açısından’ incelendiği dönem. Yani yan etkileri olup olmadığı kontrol ediliyor. 44 gönüllü üzerinde 5 Kasım’da ilk doz aşıların yapılmaya başlandığı andan bugüne kadar aşıdan olumlu sonuçlar alındı.
21 GÜNDE 2 DOZ
Aşı uygulaması 21 gün arayla iki doz olarak yapılıyor. Bu nedenle ilk gönüllü için 2’nci doz da 21 günlük bu sürenin dolduğu 26 Kasım’da yapıldı.
Geriye kalan tüm gönüllülerin 2’nci doz aşıları ilk dozdan sonraki 21’inci günde yapılacak ve yine olumlu çıkarsa 15 Aralık’tan sonra ‘faz-2’ aşamasına geçilecek. Faz-2 sürecinde güvenlik kontrolleri devam ederken aşının ‘etkinliğini’ gösteren incelemeler de yapılacak. Yani virüse karşı ne düzeyde koruyucu olacağı ve virüse karşı ne düzeyde mücadele ettiği belirlenecek.
Bu süreçte faz-1’de olduğundan daha çok sayıda gönüllü ile çalışılacak. Eğer faz-2’de olumlu neticelenirse faz-3’e geçilecek. Faz-3 çalışmaları ise Erciyes Üniversitesi’nin de dahil olacağı birçok farklı merkezin katılımıyla yürütülecek. Sağlık Bakanlığı’nın organizasyonunda ulusal ve uluslararası düzeyde çalışılacak. Binlerle ifade edilen sayıda gönüllüler üzerinde uygulanacak. Bunlar arasında yabancı ülkelerdeki gönüllüler de olacak. Aşı üzerinde çalışmalar bir taraftan devam ederken bir taraftan da ‘acil kullanım izni’ ile kullanılmasına başlanacak.
Erciyes Üniversitesi bünyesindeki ‘İyi Klinik Uygulama ve Araştırmalar Merkezi’ne (İKUM) giderken bu sürecin heyecanı içindeydim. Merkez 1999 yılında kurulmuş. Uluslararası düzeyde çalışmalar yürütüyor. Gönüllüler burada aşılanıyor ve aşının sonuçları çok farklı kategoriler üzerinden burada takip edilip raporlanıyor. Gruplar halinde bir süreklilik içinde çalışıyorlar.
ARI KOVANI GİBİ
Açıkçası karmaşık cihazlarla donatılmış, bilimkurgu filmlerini andıran bir yer bekliyordum. Ancak gayet mütevazı ama aynı oranda ciddi ve sükûnet içinde bir ortamla karşılaştım. Dar bir koridorun iki tarafına sıralanmış odalarda arı gibi çalışan ekipler önlerindeki işe odaklanmıştı. Gönüllülerden alınan veriler kayda geçiriliyor, raporlar hazırlanıyordu. Tıbbiyelilerin meşhur soğukkanlılığı buraya da hâkimdi. Benim heyecanıma karşın onlar gündelik bir rutini yerine getirircesine rahatlarlardı. 21 yıllık birikim COVID-19’a karşı seferber olmuştu.
PROF. DR. MUSTAFA ÇALIŞ: ‘İLK DOZLARDA HİÇ YAN ETKİ GÖRÜLMEDİ’
Erciyes Üniversitesi (ERÜ) Rektörü Prof. Dr. Mustafa Çalış, ilk dozun yapıldığı 44 gönüllüde hiçbir yan etkiye rastlanmadığını söylüyor: “Birkaç hastamızın enjeksiyon yerinde çok hafif kızarıklık ve çok az ağrı oldu, o kadar. Zaten normal aşılarda bundan daha fazlası olur. Bu beklenen bir şeydi. En kısa sürede, 15 Aralık’ta artık faz-2’ye geçmek istiyoruz.”
BEN DE GÖNÜLLÜ OLDUM
Merkezdeki çalışmalar tamamen gönüllüler üzerinde yürütülüyor. ‘Faz-1’ için 44 gönüllü ile çalışılıyor. Faz-2’de daha fazla sayıda gönüllü ile çalışılacak. Merkezde bu gönüllülerin kayıtları da yapılıyor. Ben de kaydımı yaptırarak gönüllü oldum. İkinci aşamada aşı benim üzerimde de uygulanacak.
SORUMLU BİR BİLİM İNSANI
Aşı çalışmalarını başarıyla yürüten Erciyes Üniversitesi Aşı Araştırma ve Geliştirme Merkezi (ERAGEM) Müdürü Prof. Dr. Aykut Özdarendeli, sahasındaki en tecrübeli isimlerden. Anadolu’da çok can alan zehirli kenelere karşı da başarılı bir mücadele yürütmüş bir mikrobiyolog. Sakin, temkinli ve özgüvenli bir duruşu var. Tamamen aşı çalışmalarına odaklanmış durumda. Bilim ahlakından ve bilim insanı sorumluluğundan ödün vermiyor. Bugüne kadar basına doğrudan hiçbir demeci veya açıklaması olmadı.