Türkiye’de yıllardır organik tarım yapan öncü çiftçiler, Uludağ Üniversitesi’nde düzenlenen panelde tecrübelerini paylaşarak, organik tarımın önemini anlattı. Konvansiyonel üretimde insan sağlığına ve çevreye zararlı maddeler kullanıldığını belirten panelistler, anne adaylarının bebeklerinin sağlıklı doğması için bir yıl önceden organik beslenmeye başlamasını tavsiye etti.
Ziraat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Uğur Bilgili, Türkiye’de organik tarım konusunda yaklaşık on yıldır talebin arttığını ve iyi bir pazar oluştuğunu söyledi. Bilgili, ülkemizde 2007 yılında 50 bin hektar alanda 16 bin 276 çiftçi organik üretim yaparken, 2016 yılında alanın 350 bin hektara, çiftçi sayısının da 67 bin 878’e, üretimin de 568 bin tondan 2.5 milyon tona yükseldiğini bildirdi.
Kendisi de organik tarım çiftçiliği yapan emekli öğretim üyesi ve Ekolojik Tarım Organizasyonu Derneği Şeref Başkanı Prof. Dr. Uygun Aksoy, dünyada 179 ülkede 57.5 milyon hektar alanda organik tarım üretimi yapıldığını bunun da toplam tarım alanının sadece yüzde 1.2’sini oluşturduğunu anlattı. Aksoy, organik tarım yapan ülkelerin sadece 87’sinde yasal düzenleme bulunduğunu, ülkemizde ise organik tarıma desteğin 2009 yılında başladığını kaydetti. Tüketicilerin neden organik ürün tercih ettiğine ilişkin yapılan anketlerden örnekler veren Aksoy, ABD’de tüketicilerin yüzde 68’i pestisit olmadığından ve GDO’dan kaçınmak için devletin gıda güvenliğini sağladığı Kuzey Avrupa ülkelerinde ise çevreyi daha az etkilediği ve daha taze ve lezzetli olduğu için organik ürünü tercih ettiğini belirtti.
Türkiye’de organik ürüne bir talep olduğunu, ancak bunun “ben her şeyi organik üretirsem çıkar pazara satarım” anlamına gelmediğini, artık bu alanda da işlenmiş, paketlenmiş taşınması kolay ürünlerin ilgi gördüğünü söyledi. Aksoy, organik üretimde hedefin, az üretimin pahalı satılması değil, organikte elde edilen bilgi birikimini konvansiyonele aktarılarak mümkün olduğunca çok tüketicinin ucuza yararlanmasını sağlamak olarak özetledi.
Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi Zootekni Bölüm Başkanı Prof. Dr. İbrahim Ak da, yüz yıl önce ekoloji kelimesinin anlamının bile bilinmediğini, giderek ekolojik üretime ilginin arttığını belirterek, “İnsanlar konvansiyonel üretimin çevreye zararlarını pek hissetmediler ama ne zaman ki bu tür üretim kendi sağlıklarına zarar vermeye başladı, o zaman ekolojik üretimin önemini anladı” dedi.
Ak, Türkiye’nin özellikle Doğu Anadolu ve Karadeniz Bölgesi’nin ekolojik hayvancılık açısından avantajlarının değerlendirilmesi gerektiğini söyledi. Prof. Dr. Ak, büyük çiftliklerde yapılan ekolojik yetiştiriciliği, “konvansiyonel organik versiyonu” olarak niteledi ve gerçek ekolojik yetiştiricilik için geniş otlaklar gerektiğini, örneğin, bir büyükbaş hayvan için en az 1-5 dekar alana ihtiyaç bulunduğunu sözlerine ekledi.
Değirmen Çiftlik, Yerlim Organik Ürünler sahibi Gürsel Tonbul, günümüzde tüketim alışkanlıklarının değiştiğini, ancak genç nesil ve bebeklerde ortaya çıkan bazı hastalıklar nedeniyle tüketici farkındalığı oluşmaya başladığını hatırlatarak, “Tüketiciler artık gerçek gıdaya ulaşmak istiyor. Mutfak kültürünün değerli kılındığı STK çalışmaları artıyor. Küreselleşmeye karşı yerelleşme politikaları gündemde. Etik ticaret yaygınlaşmaya başlıyor. Yeni bir değişim ve dönüşüm başladı” diye konuştu.
Şekersiz, glutensiz, laktozsuz, vejetaryen ve organik ürünlere talep artmasına rağmen üretici firma sayısı aynı hızla artmadığına işaret eden Tonbul, organik ürünün, günümüz tüketicisinin yaşam biçimine uygun hale getirilerek işlenmesi gerektiğini savundu. Tonbul, “Organikçiler artık salça satmamalı, tüketici artık çantasında domates cipsi istiyor, pişirme zahmetine girmeyeceği, küçük ambalajlı ürünler istiyor, bisküvi olarak yemek istiyor, sadece doygunluk yapmayacak aynı zamanda gerçek gıdayla da besleyecek türde işlenmiş organik ürün istiyor. Gelişmiş ülkelerde organik endüstrisi üçüncü aşamada ama biz tarladayız daha ama dünya artık işliyor organik ürünleri. Hammadde olmadan endüstri gelişemez, endüstri olmadan da organik üretim gelişemez. Bu da uzun soluklu ve sürdürülebilir bir devlet politikasıyla olabilecektir” dedi.
Organik ürünlerin pahalı olduğunu ilişkin yaygın görüşü doğru bulmayan Tonbul, “Organik üretim yapılabilecek alanlar zaten sınırlı. Dünya, atmosfer ve sular o kadar temiz değil. Ve ne yazık ki insan eliyle giderek de daralıyor bu alanlar. Gıda konusundaki terör sadece bizim ülkemizde değil bütün dünyanın problemi. Ama iş artık sağlıksız nesiller yetiştirmeye dönüşüyor. Sağlık harcamalarının getirdiği ağır yükle karşılaştırılırsa, organik tüketimin çok pahalı olmadığı anlaşılacaktır. İlaç mı daha ucuz, organik gıda mı daha ucuz?” diye sordu.
Paneli izleyen gençlere de seslenen Tonbul, “Lütfen gençler ilerde aileleriniz, çocuklarınız olacak, neslin devamını sizler sağlayacaksınız. Eğer bir gün anne baba olmaya karar verirseniz, bir yıl öncesinden organik beslenmeye başlamanız gerekir. Çocuğunuzu dünyaya hastalıklı getirme hakkınız olmadığınızı bilmeniz gerekir. Çocuklarınızı gıda kaynaklı zehirlerden uzak yetiştiriniz. Annelerimizin pek çoğu, yedikleri konvansiyonel gıdalar sebebiyle çocuklarına zehir emdiriyor olabilir. Aynı hassasiyetin, çocuğun kemik, kan ve doku yapısının oluştuğu ilk üç yaşına kadar gösterilmesi gerekir” dedi.
Organik tarım üretiminde karşılaştığı problemle mücadele ederken, büyükanne ve büyükbabasından aldığı kadim bilgilerden halen büyük ölçüde yararlandığını savunan Tonbul, aksi takdirde başarılı olunamayacağını söyledi. Tonbul, devletin, çiftçi politikalarını hemen ve acilen üretimden yana düzenleyerek çiftçiliği yeniden kazançlı, itibarlı hale getirmesi gerektiğini, böyle yapılırsa 25 yıl sonra toplumun ‘yeniden üreten’ bir nesli yetiştirebileceğini söyledi.
Genç bilinçli çiftçiler yetiştirmenin önemi vurgularken de Tonbul, “Kırsalda kalan yaşlı nesil artık çalışma ve üretme gücünden yoksun. Çalışabilecek olan orta yaş tarımdan vazgeçmek zorunda kalmış. Genç nesil ise çiftçilikle hiç ilgilenmiyor. Böyle devam ederse korkarım, sütün inekten, yumurtanın tavuktan elde edildiğini bile bilemez hale gelecekler. Anadolu’nun binlerce yıllık kadim çiftçilik bilgisi yok oluyor tarımsal eğitime dönük bir milli eğitim müfredatı yapılandırılması gerekir çocukları toprakla barışık bitki-hayvan-insan dostluğunu yaşayarak öğrenecekleri eğitimlerle buluşturmalıyız” diye konuştu.
Gıda kaynaklı sağlık risklerinden söz eden UÜ Tıp Fakültesi Farmakoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mine Sibel Gürün ise gıda ürünlerinin sağlığımızı en kolay etkileyecek etmenlerden biri olduğunu, bu nedenle güvenilir gıdaya mutlak talep olması gerektiğine dikkat çekti.
Güvenilir olmayan gıda tüketiminin çeşitli enfeksiyonların yanı sıra metabolik, endokrin ve alerjik hastalıklara yol açtığını, kanser, doğumsal anomali ve obeziteyi artırdığını verilerle ortaya koyan Prof. Dr. Gürün şunları anlattı:
“Dünyada her yıl 14 milyon yeni kanser vakası görülüyor ve bunların 8.2 milyonu hayatını kaybediyor. Her dört çocuktan biri alerjik. Ülkemizde her yıl 200 bin kişi kanser tanısı alıyor ve 2020 yılında yaklaşık 1.5 milyonun üzerinde kanserli hasta olması bekleniyor. Peki ne yapmak lazım? Bugünün ekonomik koşullarında güvenilir gıdayla beslenmenin ailelere yük getireceğini biliyorum ama isterlerse bunu yapabileceklerini de biliyorum. En azından risk altında oldukları hamilelik döneminde ve ilkokul çağına kadar organik gıdayla beslenmelerinin sağlıklı nesiller yetiştirme açısından önemli olduğunu düşünüyorum.”
“OKUL ÇANTALARINA ORGANİK GIDA KOYUN”
Türkiye’nin en büyük ve ilk Ekolojik Tarım Derneğinin kurucularından OTS Organik sahibi Atila Ertem, “Ya hep ya hiç” diye bir şey olmadığını, elden geldiğince organik beslenmek gerektiğini savunarak, “Bir sigara mı daha çok zararlıdır on sigara mı? Biz kendimizi seviyorsak bu bedene nasıl ihanet ederiz? Önümüzdeki yıllarda dünya sağlık harcamalarının yüzde 5’i obeziteye harcanacakken, obeziteyi yapan kolalı şekerli içecekleri hâlâ niye kullanıyoruz? Biz kendimizi sevmiyoruz, kendimize değer vermiyoruz. Biz kendimizi sevmezsek devlet de sevmez, niye sevsin ki? Yiyelim 3 liraya döner, geçelim tv karşısına oh ne ala hayat” diye konuştu.
Türkiye’de 30-40 tane organik ürün satan semt pazarı bulunduğunu, bunların devlet desteğiyle değil, sivil toplum kuruluşları insiyatifiyle kurulduğunu, ancak birçoğunun ilgi görmediğini söyledi. Bir cep telefonu almak isteyenlerin günlerce araştırma yaparken, gıda satın alırken aynı titizliğin gösterilmediğini belirten Ertem, öğrencilere seslenerek, “Siz gençlerin on sene sonra çocukları olacak. Çocuklarımıza güvenilir gıda alışkanlığı vermek için çantalarına organik ürünler koyunuz. Şimdi artık marketlerde her şeyin organiği var” dedi.