Acıbadem Bursa Hastanesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Murat Yıldırım, bugün dolaşım problemlerinden kas iskelet sistemi hastalıklarına kadar geniş bir yelpazedeki hasta grubunda ozon tedavisinden fayda sağlandığını söyledi.
Son yıllarda adını daha sık duyulan ozon tedavisinin dünyada 50 yılı aşkın süredir kullanılan bir yöntem olduğunu ifade eden uzmanlar, kanın oksijen taşıma kapasitesini artırarak hücre yenilenmesini hızlandırma özelliği sayesinde söz konusu tedavinin birçok hastalıkta destek tedavi olarak yerini almaya başladığına dikkat çekti. Doğadaki üç oksijen atomundan oluşan ozonun keskin ve karakteristik bir kokusu olan, renksiz ve kokusuz bir gaz olduğunu belirten Acıbadem Bursa Hastanesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Murat Yıldırım, “Ancak, tedavide kullanılan formu, klinik ortamda ve saf oksijenden elde ediliyor. Kanın oksijen taşıma kapasitesi ve dokulardaki oksijenin salınımını artırıyor. Bu sayede hem hücrelerin beslenmesini sağlıyor hem de toksinlerin atılımını kolaylaştırıyor. Bu yöntem modern tedavilere destek sağlamak amacıyla kullanılmaktadır. Her iki tedavinin kombine kullanılmasıyla hastalıkların tedavisi hız kazanmaktadır. Sadece hastalık durumunda değil sağlıklı kişilerde ozon tedavisinden yararlanabilir” dedi.
Ozon tedavisinin enfeksiyon geçirenler, kronik yorgunluğu olanlar, kanser vakaları gibi bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi gereken ve romatolojik rahatsızlıklar gibi bağışıklık sisteminin baskılanması gereken durumlarda yarar sağlayabildiğini ifade eden Dr. Yıldırım, “Aynı zamanda tüm ağrılı sendromlarda ağrı kesici ve antienflamatuar özelliklerinden yararlanılıyor. Çok geniş bir kullanım alanında ozon tedavisinin başarıyla kullanılabilir. Nörolojik rahatsızlıklar, kas iskelet sistemi sorunları, deri hastalıkları, geçmeyen yaralar, göz hastalıkları, enfeksiyonlar, bağışıklık sisteminin düzenlenmesi, astım, anti aging uygulamaları sıklıkla kullanıldığı alanlar arasında yer alıyor. Ancak ozon tedavisinin primer tedavi olarak değil, destek tedavi olarak kullanıldığını unutmamak gerekiyor. Hastalar ilgili bölüm hekimlerinin verdiği tedaviyi sürdürmelidir. Ek olarak uygun hastalarda ozon tedavisi kullanılabilir. Böylece sinerjik etki ile diğer tedavilerin başarı şansı da aratacaktır” şeklinde konuştu.
Ozon tedavisinin tüm yaş gruplarında güvenle uygulanacak bir tedavi yöntemi olduğuna işaret eden Yıldırım, “Etkin sonuçlar alabilmek için hastanın yaşına uygun metodun tercih edilmesidir. Tecrübeli bir hekimle doğru hastaya doğru doz ve seans uygulaması ile oldukça başarılı sonuçlar elde edilebiliyor. Sadece, anti aging ve detoks amaçlı uygulamaların 35 yaş sonrasında yapılmasını öneriyoruz. Major otohemoterapi, en yaygın ve temel uygulama yöntemini oluşturuyor. Hastadan alınan yaklaşık 100cc kan, ozon gazıyla işlemden geçirildikten sonra damar yoluyla tekrar vücuda veriliyor. Erişkin ve damar yolu sıkıntısı olmayanlarda ilk tercih edilen bu yöntemde işlem yaklaşık 20 dakika içinde tamamlanıyor. Hastanın yatması da gerekmiyor. En sık kullanılan ikinci yöntem ise, minör otohemoterapi de ise yine hastadan alınan kanın ozon gazıyla işlemden geçirilmesinin ardından eklem, kas ve lezyon içine enjekte ediliyor. Bununla birlikte nazal, rektal ve ozon sauna uygulamaları da diğer ozon tedavisinin diğer uygulama şekilleri arasında yer alıyor” diye konuştu.
Tedaviden istenilen sonucun alınabilmesi için seanslara düzenli olarak devam edilmesi gerektiğinin önemine değinen Yıldırım, “Haftada 2 seansla başlanan tedavi programında ilerleyen zamanlarda hastadan alınan yanıta göre seans aralıkları uzatılabiliyor. Kişiden kişiye değişmekle birlikte tedavi 15-20 seans devam ediyor” dedi.