Bu yılın dünyada, tarihteki en büyük “seçim yılı” olduğu ifade ediliyor.
ABD, Rusya, Hindistan, Pakistan, Bangladeş, Tayvan, Endonezya, Meksika, Güney Afrika ve Türkiye’deki yerel seçimler dahil 50’den fazla ülkede 4 milyar insan, sandık başına gidecek. İngiltere’de de genel seçimlerin yılın ikinci yarısında yapılması bekleniyor.
Uzmanlar, seçimlerde yapay zeka kaynaklı yanlış bilgilendirme ve dezenformasyonun demokratik süreçlerin manipüle edilmesi için kullanılabileceği, iş dünyası liderleri ve politika yapıcıların bu konuda endişeli olduğu uyarısında bulunuyor.
Dünya Ekonomik Forumunun (WEF) küresel çapta 1400 risk uzmanı, politika yapıcı ve sektör liderlerinin görüşlerini alarak hazırladığı Küresel Riskler Raporu 2024’ün lansmanı sonrası AA muhabirinin sorularını yanıtlayan Zurich Sigorta Grubu Sürdürülebilir Risk Direktörü John Scott, söz konusu raporda bu yıl dezenformasyon ve yanlış bilgilendirmenin kısa vadede, iklim değişikliği kaynaklı aşırı hava olaylarının ise uzun vadede en büyük riskler olarak görüldüğünü söyledi.
Küresel risklerin bazı açılardan aynı kalmaya devam ettiğini ancak hızla değişen ve bölünmenin fazla olduğu bir dünyada risk algısının değiştiğini dile getiren Scott, “Bu yılki araştırmada yanlış bilgilendirme ve dezenformasyona yönelik endişeler, kısa vadeli küresel riskler arasında ilk sırada yer alıyor ve aslında yeni dile getirilen riskler. Bunun nedeni de her gün bir şekilde karşımıza çıkan yapay zekayla ilgili gelişmeler.” dedi.
Scott, yapay zekanın gücünün çok önemli olduğunu belirterek, “Özellikle bu yıl yanlış bilgilendirme ve dezenformasyonun kısa vadede en büyük küresel risk olarak görülmesinin sebebi, dünyanın birçok bölgesinde yaşanacak seçimler. Bu ve gelecek yıl pek çok demokraside sandık başına gidileceği için birçok insan yapay zekanın yanlış bilgilendirme ya da seçim sonuçlarını etkileyebileceği konusunda gerçek bir endişe duyuyor. Hepimiz farkındayız ki yapay zeka dünyanın herhangi bir yerinde demokratik süreçleri manipüle etmek için yanlış bilgilendirme yapmak isteyen kişiler tarafından farklı şekilde kullanılabilir.” diye konuştu.
Yanlış bilgilendirme veya dezenformasyonun uzun vadede teknolojiyle ilgili daha geniş bir risk algısının parçası olduğunu ifade eden Scott, “Mesele sadece yanlış bilgilendirme veya dezenformasyon değil. Uzun vadede yapay zeka yönetimiyle ilgili ne yapacağız? Teknolojinin yönetişimini nasıl yapacağız? Biyolojik deneylerin kullanımını nasıl kontrol edeceğiz? Bunlar cevap bekleyen sorular.” dedi.
Scott, teknolojiyle ilişkili riskler açısından uzun vadede siber güvenliğin de önemli bir risk faktörü olarak öne çıktığını belirterek, hükümetlerin bu tür risklere karşı önlem almaya çalıştığını söyledi.
Yapay zeka kaynaklı yanlış bilgilendirmelere karşı içeriklerde filigran kullanılmasının alınabilecek önlemlerden biri olduğuna dikkati çeken Scott, şunları ifade etti:
“Filigran kullanılarak ‘bu içerik, makale veya video onaylanmıştır, gerçektir’ demiş oluyorsunuz. Ancak elbette bunun da sahtesini yapmak kolay. Bu nedenle hükümetler için bu riskleri ele almak zor. Hükümetler, yanlış bilgilendirme ve dezenformasyona dikkat çekmeye çalışmak için de teknoloji endüstrisiyle birlikte çalışmalı. Şu anda dünya oldukça parçalanmış, hızlı ve değişken bir yapıya sahip. Bu da ülkeler arasındaki işbirliğinin geçmişte olduğu gibi işlemediği anlamına geliyor. Dolayısıyla bu konularda küresel anlaşmalar yapmanın zor olduğunu da düşünüyorum. Ancak belki bölgesel düzeyde işbirliği sağlanabilir. Bu tür risklere karşı uluslararası bir anlaşma veya zemin oluşturulsa bile asıl mesele pratikte bunu uygulamak. Şu anda uluslararası düzeydeki herhangi büyük bir anlaşma için en büyük sorun ve dünyanın dört bir yanındaki siyasi liderlerin karşı karşıya olduğu karmaşıklık da bu.”
Marsh McLennan Avrupa Baş Ticari Yöneticisi Carolina Klint de bu yıl WEF’in araştırmasına katılanların çoğunluğunun kısa ve uzun vadede iyimser olmadıklarını söyledi.
Katılımcıların geçen yıl kısa vadede iyimser olmasalar da uzun vadede pozitif algıda olduklarını dile getiren Klint, “Bu yıl bu algının değiştiğini gördük. Ne yazık ki katılımcıların yüzde 84’ü iki yılı kapsayan kısa vadede küresel riskler açısından durumun iç karartıcı olduğunu düşünüyor. Ancak daha uzun vadeli 10 yıllık zaman diliminde ise katılımcıların yüzde 92’si yanlış yönde ilerlediğimizi düşünüyor.” dedi.
Klint, bu algının değişmesinde devletlerarası silahlı çatışmalar ve çevresel risklerin kısa vadede ilk beş küresel risk arasında yer almasının etkili olduğunu belirterek şöyle devam etti:
“Risk uzmanları, iş dünyası liderleri ve politika yapıcılar, bu risklerin günümüzün gerçeği olduğunun farkındalar. Ayrıca, siber riskler de kısa ve uzun vadede ilk 10 küresel risk arasında görülüyor. Teknolojiye bağımlılığımızın büyük ölçüde arttığı ve dijitalleşmenin hızlandığı salgın dönemi göz önüne alındığında, siber risklere karşı neden daha önce harekete geçilmediği konusunda büyük bir soru işareti taşıyorum. Bu nedenle bu yıl yanlış bilgilendirme, dezenformasyon kısa vadeli küresel riskler arasında ilk sırada yer aldı. Bunun nedeni dünyanın birçok büyük ekonomisinde seçimlerin yaklaşıyor olması. Diğer yandan, yapay zekanın sentetik içerik oluşturma şeklimizi nasıl etkilediğini yeni yeni görmeye başladığımızı düşünüyorum. Dolayısıyla bunun gelecekte de bizim için bir risk olacağına inanıyorum. Dünya çapında yaklaşan seçimlerin sonuçlarının, yapay zeka kaynaklı yanlış bilgilendirme ve dezenformasyonun yaygınlaşması nedeniyle sorgulanıp sorgulanmayacağını görmeye başladığımızda bunu daha iyi anlayacağımız görüşündeyim.”
Hükümetlerin bu konuda farkındalığının arttığını ancak doğru adımları atmanın her zaman kolay olmadığını söyleyen Klint, bazı ülkelerin filigran uyguladığını anımsattı.
Klint, Avrupa Birliği’nin bu konuda bir yasa çıkardığını ifade ederek, “Ancak yine de bu tür yasaların yürürlüğe girdiğinde güncel olup olmayacağı da bir soru işareti çünkü teknolojik gelişmeler çok hızlı. Bu yüzden, belki de bu yasalar uygulamaya konulduğunda güncelliği bile olmayabilir. Gelecek hafta Davos Zirvesi’nde bir araya gelecek dünya liderleri ve üst düzey iş insanlarının bu risklere karşı işbirliği alanları ve fırsatları düşünmek için zaman harcayacaklarını umuyorum. Çünkü siber veya çevresel riskler, hiçbir paydaş grubu veya ülkenin tek başına çözebileceği riskler değil. Bu gerçekten bir işbirliği meselesi.” değerlendirmesinde bulundu.