Uzun süren tartışmaların ardından S-400’ler Samsun’da göründü. Kanal7 Ankara Temsilcisi Mehmet Acet, Yeni Şafak’taki yazısında sürecin perde arkasını yazdı. NATO’nun söylem değişikliğine dikkat çeken Acet, hava savunma sisteminin pandemi sürecinde devam eden çalışmayla hazır hale getirildiğini söyledi.
Kanal7 Ankara Temsilcisi Mehmet Acet, Yeni Şafak’taki köşe yazısında S-400’lerle ilgili son durumu yazdı. Sürecin perde arkasına dair bilgiler veren Acet, pandemi nedeniyle ‘erteleme’ sözü edilse de arka planda hazırlıkların devam ettiğini ve ‘kullanılabilir’ hale geldiğini belirtti, NATO’nun söylem değişikliğine ise dikkat çekti. Acet’in, “S-400 sistemi kullanıma hazır durumda (mı)?” başlıklı yazısı şöyle:
Geçen yıl yurtdışı seyahatlerden birinden dönerken uçakta Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bir S-400 sorusu sormuştum.
O günlerde Rusya’dan satın alınan hava savunma sisteminin ABD’nin tepkisini yatıştırmak için aktif hale getirilmeyip, hangarlarda nasıl bekletilebileceğine dair senaryolar konuşuluyordu.
Soru da bu tartışmalarla ilgiliydi.
Erdoğan soruma önce, “Biz bu sistemi niye aldık” diye bir karşı soruyla cevap verdi.
“Kullanmak için mi” diye karşılık verince, dediğimi onayladı, ellerini iki yana açarak “O zaman neyi konuşuyoruz” anlamına gelen bir hareket yaptı.
Günümüze dönecek olursak…
Dün, S-400 hava savunma sistemi ‘atış testi’ için Sinop’a giderken Samsun/Atakum’da görüntülendi.
Alırsın/alamazsın, getirirsin/getiremezsin, getirsen de aktif hale getiremezsin tartışmaları, baskıları, tehditleri arasında geçen 3,5 yılın ardından böyle bir noktaya gelinmiş olması son derece önemli.
Bu durum, S-400 sisteminin geçen yıl Temmuz ayında Mürted Havaalanı’na getirilmesinden sonra ABD makamları tarafından ‘B planı’ olarak devreye sokulan, “Tamam, madem getirdiniz ama hiç olmazsa aktif hale getirmeyin” çağrılarının da sonuçsuz kaldığı anlamına geliyor.
Biraz perde arkası bilgiler aktarayım.
S-400 sisteminin Türkiye’ye getirilmesinden sonra, sistemin kullanılır hale getirilmesi hususunda gösterilen kararlılıkta bir gerileme olmadı.
Pandemi nedeniyle bir ‘ertelemeden’ söz edilse de, arka planda hazırlıklar devam etti.
Eğitimler tamamlandı ve sistem ‘kullanılabilir’ hale getirildi.
Bugünden geriye doğru baktığımızda, ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun Güney Kıbrıs Rum Kesimi’ne ve Yunanistan’a arka arkaya yaptığı ziyaretlerin üzerinde durduğumuz konuyla da bir şekilde ilişkili olduğu tahmin edilebilir.
NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’in önceki gün Ankara’ya yaptığı günübirlik ziyaretinde yine S-400 gündemli bir ziyaret olduğu anlaşılıyor.
NATO Genel Sekreteri’nin Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile yaptığı görüşmeden sonra düzenlenen basın toplantısında iki isim de bu konuya değindi.
Çavuşoğlu, Ankara’nın bilinen söylemini tekrarladı, şunları söyledi:
“Savunma sanayii ihtiyaçlarını NATO müttefiki olarak kendi içimizde halletmemiz gerekiyor ama biz Patriotları ya da başka bir hava savunma sistemini müttefiklerimizden alamadığımız için, S-400 almak durumunda kaldık.”
Stoltenbrg ise, Ankara’ya yaptığı ziyaretin temel gerekçesinin S-400’lerle ilgili olduğunu ihsas eden cümleler sarf etti.
O’nun ne dediğine de bakalım:
“S-400 hava savunma sistemi NATO’nun hava savunma sistemiyle uyuşmuyor. Türkiye’nin S-400 savunma sistemlerini alması bizler için sorun oluşturdu. Türkiye’nin S-400 konusunda alternatifler bulması için çağrı yaptık.”
NATO Genel Sekreteri’nin bu açıklamalarının üzerinde biraz duralım.
Stoltenberg, Türkiye’nin S-400 sistemini satın almasının gündeme geldiği ilk dönemlerde farklı bir dil kullanıyordu.
NATO sistemini tehdit etmemesi halinde Türkiye’nin istediği sistemi alabileceğini söylüyordu.
Belli ki o zamanlar işin bu kadar büyüyeceğini, ABD’nin bu meseleyi ‘izzeti nefis’ meselesi yapacağını öngörmüyor, o nedenle NATO adına ilkesel bir duruş sergiliyordu.
Dünkü konuşmasında ise Stoltenberg, “S-400 hava savunma sistemi NATO’nun hava savunma sistemiyle uyuşmuyor” dedi.
Halbuki Türkiye, bu sistemi NATO envanterinde kullanmak için değil, o sistemden bağımsız kendi malı olarak kullanmak üzere satın aldı.
Yani Stoltenberg bir şey söylerken, asıl gerçeğin üzerine örterek bunu dile getiriyor.
Eğer S-400’ler NATO sistemine entegre edilecek olsaydı, Genel Sekreter’in sızlanması yerinde bulunabilirdi.
Ama öyle değil.
Diğer yandan Türkiye en başta, NATO sistemine bir tehdit oluşturmaması için ‘friends or foe’ diye bilinen dost/düşman tanımını kendisinin yapacağını şart koştu, Rusya’ya bunu kabul ettirdi ve bu madde, sözleşmedeki birkaç önemli maddeden biri haline geldi.
Bu sürecin başında yer alan Savunma Sanayii Başkanı İsmail Demir’e NATO adına daha önce de serdedilen bu görüşü sorduğumda şöyle bir cevap vermişti:
“Biz bu sistemin NATO sisteminde çalışmayacağını, gerekli çalışmaları usulüne uygun yapacağımızı defalarca söyledik. Gerekli tedbirleri aldıysanız NATO sistemini kesinlikle tehlikeye sokmayacaktır. Bu endişelerini gidermek için de her türlü diyaloğa açık olduğumuzu belirttik.”
İşin bir de diyalog kısmı var tabii.
Ankara başından beri, “Hangi endişeler varsa komisyonlar kuralım, oturup konuşalım” diye teklifte bulunuyor.
Ama Amerikan tarafı bu tekliflerin hiçbirini gündeme almaya yanaşmadı.
Neden?
Çünkü, asıl meseleleri Türkiye’nin satın aldığı S-400 sisteminin NATO sistemini tehdit etmesi meselesi değil.
S-400’ler nedeniyle NATO sistemi tehlikeye girecek olsa, “Gelin konuşalım, anlatalım” derler, Ankara’yı bu yönde ikna ederek vazgeçirme yolunu tercih ederlerdi.
Ama öyle olmuyor işte.