Şentop, AAtölye’deki Anadolu Ajansı (AA) Editör Masası’na konuk olarak gündeme ilişkin soruları yanıtladı ve değerlendirmede bulundu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın açıklamalarının ardından seçimlerin normal vaktinden yaklaşık bir ay öne çekilerek, 14 Mayıs’ta yapılmasının düşünüldüğünü hatırlatan Şentop, Anayasa’nın 116. maddesinin seçimlerin yenilenmesini düzenlediğini anlattı.
Bu maddeye göre, TBMM’nin “nitelikli çoğunluk” ile seçimleri yenileme kararı alabileceğini veya cumhurbaşkanının seçimlerin yenilenmesine karar verebileceğini ifade eden Şentop, bunların Anayasa’da tanınmış yetkiler olduğunu ve tartışılacak bir yanı bulunmadığını vurguladı. Şentop, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bazen tuhaf bir şekilde Meclis’in feshedilmesinden bahsediliyor. Meclis’in feshi diye bir şey söz konusu değil. Anayasa buna seçimlerin yenilenmesi diyor. Meclis’in feshinden kast ettikleri şey, Meclis’i feshedecek, daha sonra Meclis çalışmalarını bitirmiş olacak falan gibi bir husus. Ancak bizim daha Meclis-i Mebusan’dan itibaren, TBMM’nin açılmasından itibaren Meclis’in çalışmalarının devamlılığı diye bir temel ilkemiz var. Buna göre Meclis, seçimlerden sonra yeni Meclis göreve başlayana kadar çalışmalarını sürdürür. Bir kesintisizlik vardır burada. Dolayısıyla fesih diye müessese söz konusu değil bizim sistemimizde. Bu bakımdan cumhurbaşkanının yetkisi var. Cumhurbaşkanı karar aldıktan sonra 14 Mayıs’ta seçimlerin yapılması temin edilebilir.”
TBMM Başkanı Şentop, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeniden cumhurbaşkanı adaylığı hakkındaki tartışmanın zamanlamasının ilginç olduğunu söyledi.
Bu düzenlemenin Nisan 2017’deki referandumla Anayasa’ya girdiğine işaret eden Şentop, yürürlük tarihleri dikkate alındığında 2018 seçimlerinden önce yürürlüğe girmiş bir düzenleme olduğunu belirtti. Şentop, “Dolayısıyla bu tartışmanın zamanlaması ilginç, buraya dikkati çekmek istiyorum. Tam seçimlerin takviminin açıklanacağı bir sırada, böyle bir tartışmanın, bugüne kadar hiç lafı, sözü edilmemiş şekilde gündeme gelmesi ilginç.” diye konuştu.
Hukuken bakıldığında bu konuda hiçbir tereddüt olmadığını vurgulayan Şentop, “Çok açık bir şekilde Cumhurbaşkanımızın bu birinci dönemidir, ikinci defa adaylığı söz konusudur. Bu bakımdan Anayasa’ya göre aday olmasıyla ilgili hiçbir hukuki problem yok.” dedi.
Bu konudaki tartışmalarda hukuki görüş ileri süren kişilerin hukukçu olabileceklerini ama hukuki görüşün, hukukçunun söylediği görüş olmadığını anlatan Şentop, hukuki görüşün bazı kriterleri olduğunu anlattı. Hukukçunun görüşünün gerekçesini ve dayanağını ortaya koyması gerektiğini dile getiren Şentop, şunları kaydetti:
“Bu açıdan baktığımızda önce birkaç şeyi eleyelim. Bazı hukukçu arkadaşlar ‘Metin çok açık, bu tartışılmaz.’ diyorlar. ‘Yoruma kapalı’ diyenler de var. Esasen ‘Yoruma kapalı, tartışılmaz.’ demek, bir yorum şeklidir. Buna lafzi yorum diyoruz. Yazılı cümledeki kelimeler, sözlük anlamlarıyla kabul edilirse buna lafzi yorum diyebiliriz. Fakat bu ‘Metin açıktır, tartışılmaz.’ aslında skolastik dönem kilise yaklaşımından ortaya çıkmaktadır. Ona göre ‘Mukaddes kitap kendi kendini yorumlar.’ şeklinde bir yaklaşım var. Halbuki hukuk metinleri, kendi kendini yorumlamaz, bir cümledir o, bir kelimedir. Hukuk kuralı, bu kelimelerin, cümlenin yorumuyla ortaya çıkartılan şeydir esasen. Dolayısıyla hukuk kuralı her zaman cümlenin yorumu sonucu ortaya çıkmıştır. ‘Yoruma kapalı.’ yaklaşımları esasen temelden yanlış. Yorum meselesini ve hukuk kuralının ne olduğunu tam bilmeyenlerin görüşleri.”
TBMM Başkanı Şentop, Anayasa’nın 101. maddesinin ikinci fıkrasının “Bir kimse en fazla iki defa cumhurbaşkanı seçilebilir.” ifadesini içerdiğini belirterek, bazı hukukçuların bu hükmün değişmediğini, aynı olduğunu söylediğini aktardı.
Anayasa değişikliğinden sonra cümlenin aynı kaldığını belirten Şentop, ancak cümlenin değişmediğini söylemenin, bir hukuk kuralının nasıl değiştiği konusunda yanlış bir fikir verdiğini söyledi. Şentop, “Sadece cümlenin değişmesi mi metni değiştiriyor? Yoksa bir hukuk metnini değiştiren nedir? Parlamento iradesidir, anayasaysa anayasa koyucunun iradesidir. Metnin değişip değişmemesinin bir önemi yok. Belki cümle olarak aynı cümleden bahsediyoruz. Ama bu cümleyi yasama organı ne zaman, hangi tarihten sonra yürürlüğe koymuş, önemli olan budur.” diye konuştu.
Cumhurbaşkanı adaylığına ilişkin düzenlemenin 30 Nisan 2018’de yürürlüğe girdiğini hatırlatan Şentop, “Bu şu demektir; 30 Nisan 2018’den sonra bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına, Recep Tayyip Erdoğan da dahil olmak üzere, iki defa aday olma ve seçilme imkanı tanınmıştır.” dedi.
Parlamenter sistem dönemi cumhurbaşkanlığıyla ilgili hükmün yürürlükten kalktığına işaret eden Şentop, şu değerlendirmelerde bulundu:
“31 Ekim 2007 tarihinde yürürlüğe giren ‘en fazla iki defa seçilir’, ifadesi 30 Nisan 2018’de yürürlükten kalkmış. Anayasa koyucu, aynı cümleyi 30 Nisan 2018’de yürürlüğe koymuş. Demek ki bizim iki defa seçilmeyle ilgili Anayasamızda iki farklı hüküm var. Birisi 30 Nisan 2018’den önceki hüküm, o yürürlükten kalkmış. Yeni bir hüküm getirilmek suretiyle iki defa seçilme hakkı, tekrar 30 Nisan 2018’den itibaren tanınmış. Burada bir tereddüt yok, cümlenin aynı olduğu tartışmaları lüzumsuz. Bir hukukçunun girmeyeceği tartışmadır. Çünkü burada önemli olan cümlenin, kelimelerin aynı olup olmaması değil. O cümleyi, kelimeyi yürürlüğe koyan anayasa koyucunun iradesidir. Bu da 30 Nisan 2018’den sonra iki defa seçilme hakkı tanıdığını gösteriyor.”
TBMM Başkanı Şentop, cumhurbaşkanı kelimesinin terim anlamına yönelik tartışmaya işaret ederek, Anayasa’da cumhurbaşkanı kelimesinin 16 Nisan 2017 referandumundan sonra farklı bir anlam kazandığına dikkati çekti.
Eski sistemde cumhurbaşkanı ile birlikte başbakan ve bakanlar kurulunun yer aldığını anımsatan Şentop, parlamenter sistemde cumhurbaşkanının oldukça sınırlı yetkilere sahip olduğunu ve cezai bakımdan da sorumsuz olduğunu anlattı. Şentop, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Şimdiyse başbakanlık ve bakanlar kurulu dahil olmak üzere yürütmenin tamamı cumhurbaşkanı kavramıyla ifade ediliyor. Yeni sistemde cumhurbaşkanı seçimi, yürütmenin seçimidir. Eskisi gibi sorumsuz cumhurbaşkanının seçimi değildir. Dolayısıyla Anayasa’nın her yerinde bu böyledir. Bir hukukçu baktığında ‘Bir kimse en fazla iki defa cumhurbaşkanı seçilebilir.’ cümlesini okuduğunda, bu cumhurbaşkanının anlamı, kapsamı nedir, ona bakar, ona göre karar verir. Cumhurbaşkanı kelimesinin anlamı ve kapsamı 2017 Anayasa değişikliğinden sonra değişmiştir. Anayasa’da kullanılan bütün cumhurbaşkanı ifadeleri, kural olarak bu anlamda, eski sistemdeki cumhurbaşkanının anlam ve kapsamından farklı olarak kullanılmıştır.”
Mustafa Şentop, kendisinin bir akademik makalesine karşı faili meçhul yazı yazdırıldığını belirterek, “Bir şahıs var ama kimdir, akademik titri nedir, hukukçu mudur, nerede görev yapıyor belli değil. Bir hakemli derginin böyle bir yazıyı da yayımlamaması lazım esasen.” şeklinde konuştu.
Söz konusu yazıda, cumhurbaşkanının sorumluluğuna ilişkin maddeyle ilgili cumhurbaşkanı ifadesinin eskileri de kapsaması gerektiği, aksi takdirde eski cumhurbaşkanlarının yargılanamayacağının savunulduğunu aktaran Şentop, eski cumhurbaşkanlarının zaten sorumsuz olduğunu, görevleriyle ilgili bir suç iddiasının söz konusu olmadığını vurguladı. Parlamenter sistemde cumhurbaşkanının tek başına işlem yapamadığını ve sorumluluğun da başbakan veya ilgili bakanda olduğunu anlatan Şentop, söz konusu sistemde cumhurbaşkanının sadece “vatana ihanetten” yargılanabildiğini ancak böyle bir suçun da olmadığını dile getirdi.
TBMM Başkanı Şentop, eski sistemde cumhurbaşkanının sorumluluğu bulunmadığını ifade ederek, şunları kaydetti:
“Halbuki yeni sistemde, 2017’den sonra 105. maddede yeni dönemin cumhurbaşkanı, çünkü hükümeti temsil ediyor ve bütün kararları imzalama yetkisine sahip. Dolayısıyla bu yetkilere karşılık olarak bir sorumluluk da getirilmiş. Cumhurbaşkanı ifadesi, Anayasa’da 2017’den sonra değişmiştir. ‘Bir kimse en fazla iki defa seçilir.’ dediği 101. maddenin hemen bir sonraki fıkrasında da cumhurbaşkanının nasıl seçileceğiyle ilgili, adaylığıyla ilgili bir düzenleme var. Orada gözüküyor ki o cumhurbaşkanıyla kastedilen yeni sistemin cumhurbaşkanıdır. Dolayısıyla Sayın Cumhurbaşkanımız, yeni sistemin yürürlüğe girişinden sonra da ilk defa cumhurbaşkanı seçilmiştir. Bu birinci dönemidir. Bu, hukuki bir tartışma değil, zamanlaması itibarıyla da baktığınızda bir siyasi tartışmadır. Sanıyorum seçim sonrası bazı senaryolar için hazırlıklar yapmaya çalışıyor bazı kişiler. Hukuki bir tartışma, hukukçuların görüş ifade etmesiyle ortaya çıkan tartışma değildir, görüşün hukuki olması lazım. O da görüşün gerekçeleriyle beraber temellendirilmesiyle olabilir. Bu konuda hiçbir tereddüt yok, Sayın Cumhurbaşkanımızın birinci dönemidir, ikinci defa adaylığı söz konusu olacaktır.”
Şentop, seçim takvimine ilişkin kamuoyundaki tartışmaların, teknik bilgisi olan hukukçular bakımından önemli bir konu olarak görülmediğini söyledi.
Kanunlarda iki farklı hükmün olduğunu, birisinin Milletvekili Seçimi Kanunu’ndaki “Seçim kararının ilan edildiği tarihten itibaren 90 gün geçtikten sonra ilk pazar yapılır.” hükmünün, diğerinin ise Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu’ndaki “60 gün geçtikten sonra ilk pazar yapılır.” hükmü olduğunu anımsatan Şentop, şunları kaydetti:
“Kanunlar arasında bir çatışma meydana geldiğinde bunu çözmenin üç temel ilkesi vardır. Birincisi ‘Sonraki kanun, önceki kanunu ilga eder.’ Temel ilke budur. Burada Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu, sistem değişikliğinden sonra yapılan bir kanun. Diğeri ise 1983 yılında yapılmış Milletvekili Seçimi Kanunu. Bu bakımdan 60 gün uygulanacağı noktasında bir tereddüt yok. Sayın Cumhurbaşkanı 10 Mart’ta seçim kararı aldığı takdirde 60 gün hesabı yapılır, 60 gün bittiğinden itibaren ilk pazar hangisi ise orada seçim yapılır. Dolayısıyla bu hesap 14 Mayıs’ı hedefleyen ona göre bir takvim oluşturmayı hedefleyen bir tarihtir.”
Mustafa Şentop, Yüksek Seçim Kurulunun önceki seçimlerde açıkladığı takvimlerin bulunduğunu, bu durum dikkate alındığında 60 gün içerisinde adaylık ve propaganda süreleriyle ilgili bir takvimin de 10 Mart’tan sonra açıklanacağını düşündüğünü söyledi.
Burada TBMM’nin çalışmasına bir maninin bulunmadığına dikkat çeken Şentop, “TBMM, seçilenler göreve başlayana kadar görevini sürdürür. Dolayısıyla bu açıdan kural olarak Meclis seçim gününe kadar rahatlıkla çalışabilir. Ancak seçim çalışmaları yürütüleceği için belli bir süreden sonra artık Meclis çalışmalarına ara verebilir diye tahmin ediyorum. Bir gündemimiz var, belki mart ortalarına kadar TBMM’nin çalışacağını düşünüyorum.” diye konuştu.
TBMM gündemindeki başörtüsüne güvence ve aile yapısına ilişkin anayasal düzenlemeye yönelik referandum ihtimalinin bulunduğu hatırlatılarak, 14 Mayıs için üçüncü bir sandık ihtimaline karşı görüşleri sorulan Şentop, bu konunun tarihi bir arka planının olduğunu, fiili uygulamada başörtüsü ile ilgili tartışmaların ortadan kalktığını anımsattı.
Konunun, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun verdiği kanun değişikliği teklifi ile yeniden ortaya çıktığını hatırlatan Şentop, konunun kalıcı olarak tartışmadan çıkartılması yönünde herkesin bir iradesinin olduğunu, bunun tartışmasız hale gelebilmesi için bir hukuki düzenlemenin gerektiğini anlattı.
Bu hukuki düzenlemenin kanunla mı Anayasa’yla mı olacağı yönündeki tartışmalar karşısında bunun kanunla olamayacağını müteaddit defalar söylendiğini vurgulayan Şentop, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Serbestlik, kanunla getirilmez. Eğer bir serbestlik yapılacaksa Anayasa ile yapılır. Bunun kanunla yapılması, kanundan kaynaklanan bir serbestliğe dönüştürüleceği için bir başka kanuni düzenlemeyle de yasaklanabilir, serbestlik ortadan kaldırılabilir. Kanunla yaparsanız meşruiyet zeminini zayıflatıyorsunuz. Eğer bir hukuk kuralı gerekiyorsa bunun Anayasa kuralı lazım. Eğer bu konu kalıcı olarak çözülsün, bunda bir Anayasa hükmü olsun şeklindeki görüşlerde herkes samimiyse Anayasa düzenlemesinde şu kelimenin, şu cümlenin falan olması olmaması hususu çok önem ifade etmez. Bu konuda bir anlaşma sağlanabilir. Gönül arzu eder ki 400’ün üzerinde bir oyla hatta Meclis tarihinin en yüksek oyuyla böyle bir değişiklik kabul edilsin ve bu tartışma artık Türkiye’nin gündeminden kalıcı olarak ve bütün taraflar bakımından da çıkartılmış olsun. Bu olmadığı takdirde eğer 360’ın üzerinde ama 400’ün altında kalırsa bir referandum mecburiyeti var. Zorunlu referandum var. Böyle bir durumda da şüphesiz ayrı bir referandum yapmak yerine bunun yapılacak seçimlerle birleştirilmesi düşünülebilir ama böyle bir noktaya gelinmemesi gerektiği kanaatindeyim. Madem ki herkes samimiyetle bunun çözülmesini istiyorsa öyle bir imkan var önümüzde. Bir Anayasa değişikliğiyle bunu çözelim.
Türkiye’de 1980’lerin başından itibaren başörtüsü ile ilgili bir sorun yaşanmış. Bir tarihi bagajımız var, bunu düzeltmek istiyoruz. Dolayısıyla bir sorun çözülecekse o sorunun kendi çerçevesi içinde kalarak onu çözmek lazım. Yani o sorunu çözerken ‘Şunlar da içine girsin, bunlar da dışına çıksın.’ gibi bazı değerlendirmeler üzerinde durmamak lazım. Somut sorun neyse onu kapsayan kalıcı bir düzenleme yapmak gerekir. Temennim, 400’ün üzerinde bir çoğunlukla kabul edilsin ve Meclis’ten geçsin.”
TBMM Başkanı Mustafa Şentop, milletvekillerinin dokunulmazlık fezlekeleri ilgili olarak sayının fazla olmasındaki rahatsızlığını daha önce de bildirdiğini söyledi.
Dokunulmazlığın, milletvekillerine bir imtiyaz, milletvekillerinin suç işleme özgürlüğü olarak yorumlanamayacağının altını çizen Şentop, milletvekili dokunulmazlığının, parlamento çalışmalarının sağlıklı şekilde yürütülmesi için tanınmış bir düzenleme olduğunu anlattı.
Dokunulmazlığın, milletvekillerini tümüyle koruyan bir ayrıcalık da olmadığını, kim suç işlemişse milletvekilliği sona erdikten sonra o suçun onun hesabını verdiğini vurgulayan Şentop, şunları kaydetti:
“Buradaki mesele, milletvekillerinin tutuklanması, yakalanması, parlamento çalışmalarının devamının bir başka şekilde engellenmesi gibi bir ihtimali ortadan kaldırmak içindir. Buna ‘Benim dokunulmazlığım var, suç işleyebilirim ve hiçbir şey olmaz, kimse beni yargılayamaz.’ gibi bakmak yanlış olur. Bizim sistemimizde milletvekilleri, toplumun belli bir kesimini, belli kökenden gelenleri, belli ideolojik kesimi temsil etmezler. Milletvekilleri Türkiye’nin tamamını temsil ederler. Bir kere bu anlayış içerisinde hareket etmeleri lazım.
Bir başka önemli ilke, toplumun tamamını kuşatan bir yaklaşım içerisinde hareket etmeleri gerekir. Kural olarak, devlete ve millete zarar verecek bir çalışmanın, bir faaliyetin içerisinde milletvekilleri bulunmamalıdır. Toplumun yakından takip ettiği kimseler olması hasebiyle örnek davranışlar, tutumlar içerisinde olmalıdır. Milletvekilleri, seçilirken ve seçildikten sonra bu dokunulmazlık meselesini kendi şahıslarıyla ilgili bir konu olarak değil, parlamento çalışmaları ile ilgili bir konu olarak görmelidir ve buna uygun davranmalıdır. Belki İçtüzük’te daha sonra yapılacak değişikliklerle bu kadar çok dosyanın oluşmamasını sağlayacak bir tablonun parlamentoda ortaya çıkmaması lazım. Ben bunu temenni ediyorum. TBMM’nin dokunulmazlık dosyalarıyla bir daha gündem olmaması, anılmaması için bu gereklidir, zaruridir.”
“Parlamenter sistem ile Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, TBMM’nin işlevi açısından karşılaştırıldığında neler söylemek istersiniz?” sorusuna Şentop, bu tür değerlendirmeleri ön yargılı bulduğunu söyledi.
TBMM’deki işlerin yasama ve denetleme açısından değerlendirilmesi gerektiğini vurgulayan Şentop, “Sonuçlar, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde Meclis’in daha çok çalıştığını, daha verimli çalıştığını, daha etkili çalıştığını gösteriyor.” bilgisini verdi.
Soruların yanıtlanması açısından iki sistemi karşılaştıran Şentop, şunları kaydetti:
“Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin olduğu 27. dönemde TBMM’ye sorulan soruların cevaplanma oranı yüzde 65’in üzerinde. Önceki dönemlerde, 24. dönemde ise yüzde 60’ı geçememiş soruların cevaplama oranı. 26. dönemde ise çok daha az, aşağı yukarı yarısına yakın bir cevaplanma oranı var. Yorum yapacaksanız, önce bilgi sahibi olup daha sonra yorum yapmak lazım. Verilere göre yorum yaparsanız, soru önergeleri bakımından TBMM’de bir gerileme değil, tam aksine ilerleme var.”
TBMM’de bu dönemde sorulan soru sayısının da arttığına dikkati çeken Şentop, aynı şekilde soruların cevaplanma oranında da artış olduğunu belirtti.
Sorulan soruların hepsinin cevaplanması gerektiğine işaret eden Şentop, “TBMM’de bu dönemde denetim yönüyle herhangi bir gerileme değil, tamamen ilerleme söz konusu.” diye konuştu.
Şentop, yasama ve tekliflerin kanunlaşması bakımından TBMM’nin önceki dönemlere göre aynı yoğunlukta çalıştığını aktardı.
Milletvekillerinin, verdikleri kanun tekliflerinin kabul edilmemesini eleştirdiğini dile getirerek, TBMM’de kanun tekliflerinin görüşülmesi sürecine ilişkin bilgi veren Şentop, “Sizin komisyonda yeterli sayınız yoksa, genel kurulda yeterli sayınız yoksa teklifinizin kabul edilmemesi ihtimali çok çok yüksek. Siz bunu sayınızın azlığına değil de ‘parlamento bu sistemde zayıfladı’ diye yorumlarsanız parlamentoya haksızlık yapmış olursunuz. Kendi pozisyonunuzu da eleştirmiş olursunuz. Bir kanunun geçebilmesi için sayı lazım, bunu da herkes kendisi temin etmiyor, millet veriyor. Millet size ne kadar güç vermişse, bu gücü sayıyla ifade ediyoruz, size Meclis’te o kadar çalışma alanı açmış demektir. ‘Benim 3-5 milletvekilim var, verdiğim teklifler geçsin’ diyorsanız siz milletin iradesini hazmedebilmiş değilsiniz, ona saygı göstermiyorsunuz.” değerlendirmesinde bulundu.
“Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’nun ‘Stratejik kararlar 6 genel başkanın oluru olmadan alınamaz’ çıkışı çok tartışıldı. Bu durumun Anayasa’ya aykırı olduğu yönünde görüşler var. Siz bu açıklamaları nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusu üzerine Şentop, şu ifadeleri kullandı:
“Anayasamızda, kanunlarımızın kurmuş olduğu bir sistem, bir devlet yapılanması var. Siz şimdi bu yapılanmada olmayan bir yeni model ortaya atarsanız, bu ayrı bir devlet yapılanması, paralel devlet yapılanması olur. Çünkü bir anayasal devlet yapılanması var, ama siz bunun dışında ayrı bir yapılanma oluşturuyorsunuz. Eğer farklı bir yapılanma istiyorsanız millet size yeterli desteği verir, anayasayı, kanunları değiştirirsiniz ama siz bunu oluşturmadan ‘biz aramızda karar verdik, 3-5 kişi devletin Anayasa’daki yapılanmasına göre değil de farklı bir şekilde çalışacağız’ diyorsanız bu alternatif bir devlet yapılanması, paralel devlet yapılanması olur. Esas olan, anayasa ve kanunlar devletin yapısını, işleyişini nasıl tanımlamışsa, nasıl çerçevelemişse ona göre çalışmaktır.”
“İsveç’te Kur’an-ı Kerim yakıldı. NATO’ya girmek isteyen bir ülkede yaşanan bu olayları nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusu üzerine Şentop, olaydan sonra İsveç Meclis Başkanı Andreas Norlen’in ziyaretini iptal ettiğini hatırlattı.
Şentop, “Daha sonraki gelişmeleri gördüğümüzde bunun ne kadar isabetli bir karar olduğunu da daha iyi anlıyorum, çünkü münferit bir olaydan ibaret değil, bir zihniyeti, bir anlayışı ortaya koyuyor. Kur’an-ı Kerim’e yapılan saygısızlığı, saldırıyı sadece Müslümanların değil, hiç kimsenin tasvip etmemesi gerekir. Biz bütün kutsal kitaplara bu şekilde saygı gösterilmesini arzu ederiz.” görüşünü paylaştı.
Kutsal kitaplara saygısızlığı reddettiğini belirten Şentop, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Protestonuzu, eleştirinizi yapabilirsiniz ama kitap yakmak engizisyon dönemini, Hitler dönemini bize hatırlatan ilkel bir davranış, yaklaşım. Buradaki mesele bir şahsın bu işi yapması değil, İsveç’in de bu şahsın eylemi yapmasını sağlayacak imkanı hazırlamasıdır. Biliyorsunuz orada polislerin koruması altında bu işi yaptı. Bu bir suça iştiraktir, İsveç Devleti tarafından suç ortaklığıdır.
Bunu daha sonra ‘ifade hürriyeti’ falan gibi bir gerekçeyle izah etmeye çalıştılar. Birkaç gün sonra bunun da yanlış olduğu, çifte standartları icabı olduğu ortaya çıktı. Kur’an-ı Kerim’in yakılmasını koruma altına alan polisler bu sefer Tevrat yakılmasını engelleyecek tedbirleri aldılar. Bu çifte standardı çok net olarak görmüş olduk. Avrupa’da Türk, İslam ve Müslüman düşmanlığına yönelik ciddi bir eğilimin ortaya çıktığını, devletlerin de bu yaklaşımlara karşı durmak yerine zemin hazırladığını görüyoruz.”
Haçlı seferleri zamanındaki İslam ve Müslümanlık düşmanlığı konusundaki zihniyetin devam ettiğine dikkati çeken Şentop, “Biraz daha süslü, makyajlı halleriyle bunu sürdürmeye çalışıyorlar.” dedi.
Bütün Avrupa ülkelerinin kabul ettiği bir terör örgütünün, elini kolunu sallayarak İsveç’in başkentinde eylem yapabildiğini söyleyen Şentop, “Defalarca İsveç’in Meclis Başkanıyla görüştük, siz niye NATO’ya girmek istiyorsunuz, ülkenizin güvenliğini daha da güçlendirmek için. Bütün NATO üyeleri, Türkiye de aslında o sebeple NATO’da. Peki biz Türkiye olarak güvenliğimizi güçlendirmek için bulunduğumuz bir örgüte bizim güvenliğimizi zayıflatacak, güvenliğimizin altını oyacak bir başka devletin girmesini niye kabul edelim? Tamamen mantıksız bir şey olur o zaman bizim yapacağımız iş.” sözlerini sarf etti.
Şentop, İsveç’ten, terör örgütünün oradaki faaliyetlerinin engellenmesini ve terörle ilişkili olan kişilerin Türkiye’ye iadesini beklediklerini, Türkiye’nin bu adımları görmeden İsveç’in yapacaklarına inanmasının mümkün olmadığını vurguladı.
umhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı, Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterdiği ve bazı ülkelerin de bu konuya destek verdiğinin hatırlatılması üzerine Şentop, Nobel Barış Ödülü’nün her yıl verildiğini belirtti.
Geçen yılın en önemli olayının; Rusya’nın Ukrayna’ya saldırması sonucu ortaya çıkan savaş olduğuna işaret eden Şentop, bu önemli olayda insani ateşkesin sağlanmasında adım atan kişinin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olduğunu kaydetti.
Şentop, tahıl koridoru, esir değişimi, yaralıların ve yaşlıların ülkelerine iadesinin, Erdoğan’ın Ukrayna-Rusya Savaşı’ndaki çabalarının sonucu ortaya çıkan somut adımlar olduğuna dikkati çekerek, şöyle devam etti:
“Eğer bir Barış Ödülü’nden bahsediyorsak, Nobel falan 2022 yılı için… Burada tek bir kişi var. O da Recep Tayyip Erdoğan’dır. Bu ödülü, hak eden kişidir. Bu fikir nasıl ortaya çıktı? Birçok uluslararası toplantıda, destek veren ülkelerden parlamenterlerin de ortaya attığı, bize teklif ettiği birtakım değerlendirmelerle ortaya çıkmış oldu. Sonuçta, özel bir gayret de göstermedik. Bir adaylık başvurusu yaptıktan sonra bu ülkelerden, parlamenterler, senatörler… Pakistan Senato Başkanı bizzat açıklama yaptı. Özel bir mektup da yazdı. Endonezya, Macaristan, Japonya, Bangladeş, Cezayir, Umman, Mali, Gabon, Nijer’den birçok milletvekili başvuru yaptı. Sosyal bilimler alanında çalışma yapan akademisyenlerin de bu konuda başvurusu oldu. Nobel Barış Ödülü verilir, verilmez ayrı bir şey.”
TBMM Başkanı Şentop, Nobel Barış Ödülü’nü veren komitenin siyasi yaklaşımları olduğuna dikkati çekerek, “Obama, ABD Başkanı seçildikten sonra bir şeyler yapacak diye kendisine verilmiş Barış Ödülü. Bazı ufak tefek gıda yardımları yapan sivil toplum kuruluşlarına verilmiş.” dedi.
Nobel Barış Ödülü’nün verilme ihtimalini nasıl gördüğüne ilişkin soruya Şentop, “O bizi ilgilendirmez. Başka barış ödülleri de olabilir. Bizim iddiamız şudur; 2022 yılında Barış Ödülü verilecekse, kim verirse versin, bu Barış Ödülü’nü hak eden kişi, Recep Tayyip Erdoğan’dır. Verirsiniz, vermezsiniz… Komitenin siyasi bakış açısına sahip olduğunu gösteren başka bir delil olur bizim açımızdan. 2022 yılı Barış Ödülü söz konusuysa, Erdoğan bunu hak eden kişidir. Başkası verir, vermez onların sorunlarıdır.” karşılığını verdi.
Meclis’te yasama sürecinde en çok tartışılan ve eleştirilen konulardan birinin “torba kanun” teklifleri olduğunun hatırlatılması üzerine Şentop, bunların önemli ölçüde siyasi eleştiriler olduğunu vurguladı.
“Torba yasa” nitelendirmesinin, popüler bir tabir olduğuna işaret eden Şentop, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Torba yasa diye bir şey yok. Bizim içtüzüğümüzde bir teklif geliyor. Bu teklifin bir kısmı sadece belli bir kanunda değişiklik yapılmasını öngören maddelerden oluşabilir. Meclis’te bir süredir yaygınlaşan düzenleme şekli. TBMM’de içtüzük bağlamında bakacak olursak eleştirilebilecek haklı yönler de var. TBMM saat 14.00’te açılacak. Ne zaman esas gündemine geçiyor; bazen 18.00-19.00 saatlerini bulabiliyor. Grup önerisi meselesi Meclis’in daha çok acil çalışma yöntemiyle ilgili düşünülmüş bir şeydir. 22. Dönem öncesine kadar da suistimal edilmemiş bir husustur. Bütün partiler, daha önce verdikleri bir araştırma önergesinin görüşülmesinin öne çekilmesine dair grup önerisi veriyor. Mesele bunun üzerine herkesin konuşmasını sağlamak.”
Şentop, Meclis’in daha verimli çalışmasını, daha iyi hizmet etmesini sağlayacak ve yeni sistemle bütünleşmiş bir içtüzük hazırlanması gerektiğini bildirdi.
TBMM komisyonların, Meclis’in mutfağı olduğunu dile getiren Şentop, şunları aktardı:
“Yemek orada hazırlanır, pişirilir. Genel Kurul bunun sunulma aşamasıdır. Esas görüşmeler, komisyonda yapılır. Bizim içtüzüğümüz bunu sağlamıyor, eski sisteme göre hazırlanmış olduğu için. O zaman mutfak farklı bir yerdeydi; Başbakanlıktaydı. Bütün hazırlıklar yapılıp, bunlar bir tasarı halinde hükümet önerisi olarak Meclis’e geldiği için mutfak oradaydı. O mutfak şimdi kapandı. Meclis’te iyi çalışan bir mutfağın oluşturulması lazım. Yeterli sayıda personelimiz, bu konuda çalışan çok uzman arkadaşlarımız var. Bunun için bir içtüzük değişikliğine ihtiyacımız var. Ben yeni bir içtüzükle bu konuların aşılabileceğini düşünüyorum.”
TBMM’nin, diğer ülke parlamentolarıyla ilişkilerine yönelik soruyu Şentop, şöyle yanıtladı:
“Dünya çok önemli bir değişimin eşiğinde. Daha önceki açıklama modellerimiz, daha önceki bildiklerimiz bizim karşılaştığımız olayları izah ettiğimizde bizim işimize yaramıyor. Barış için ortaya çıkmış olan Birleşmiş Milletler barışı sağlayamıyor. Güvenlik Konseyi neden karar alamıyor? Savaşan taraflardan birisi daimi üye. Rusya-Ukrayna Savaşı çok açık bir şekilde Birleşmiş Milletlerin işe yaramayabileceğini gösterdi. Birleşmiş Milletlerin yeniden yapılanmasını istiyoruz.”
TBMM Başkanı Mustafa Şentop, bazı ülkelerin Türkiye için yaptığı güvenlik uyarılarına ilişkin, “Şimdi siz, bir yabancı ülke, kendi vatandaşlarınızı ikaz ediyorsunuz. Bir risk, tehdit görüyorsanız, bu nasıl bir insani yaklaşım olabilir?” diye sordu.
Gerçekten bir tehdit görülmüşse, Türkiye’nin ikaz edilmesi gerektiğini vurgulayan Şentop, “Bunu yapmıyorlar. Gerçekten bir risk varsa bunu ilgili birimlerimizle paylaşırsınız. Türkiye’de yaşayan, insan değil mi sadece sizin vatandaşlarınız mı insan, niye sadece kendi vatandaşlarınızı ikaz ediyorsunuz?” sorularını yöneltti.
Şentop, “Böyle bir tehdit meselesinin ellerinde olmadığını ama Türkiye’ye yönelik siyasi bir hamle yapma, Türkiye’yi yıpratma, itibarsızlaştırma yönünde bir hamle olduğunu, bunun açık bir şekilde görüyoruz.” ifadesini kullandı.
Türkiye’nin sadece huzur değil, aynı zamanda barış kültürünün hakim olduğu bir ülke olduğunun altını çizen Şentop, 15 Temmuz FETÖ darbe teşebbüsü dahil olmak üzere, dışarıdan yapılan hamlelerin Türkiye’de sonuç vermemesinin sebebinin bu olduğunu söyledi.
TBMM Başkanı Şentop’a, Türkiye’yi nasıl bir seçim atmosferinin beklediğine yönelik değerlendirmesi de soruldu.
Türkiye’nin 1950’den bu yana güvenli seçimler yaptığını ve milletin seçimlere güvendiğini anımsatan Şentop, “Reyle bir şeyleri değiştirdiğine inanıyor milletimiz. Sandık ve seçimle ilgili 1950’den bu yana hiçbir sorun, şaibe yok. Şaibeli seçimler en son 1946’da yapılmış, orada açık oy, gizli sayım yapılmış.” diye konuştu.
Dünyanın birçok ülkesinde olmayan bir sistemle Türkiye’deki seçimlerin yapıldığına işaret eden Şentop, AK Parti Seçim İşleri Başkanlığı yaptığını, bu işin nasıl işlediğini çok iyi bildiğini anlattı.
Seçime giren siyasi partilerin her birinin temsilcisi olduğunu ve onların imzasıyla bu sistemin yürüdüğünü dile getiren Şentop, sandık görevlileri arasında her partiden temsilciler bulunduğunu belirtti.
İl, ilçe seçim kurullarına ve Yüksek Seçim Kuruluna işaret eden Şentop, şöyle konuştu:
“Türkiye’deki sistem, dünyada en iyi, en güvenli işleyen sistemlerden birisi. Peki niye o zaman seçimle, sandıkla ilgili tartışmalar oluyor, işte yemeği beğenmeyince tabağa pisletmeye, kirletmeye çalışanlar var. O bakımdan seçim sistemine sahip çıkmak, onu güvenliğiyle ilgili şaibelerden uzak tutmaya çalışmak, bu konuda hassasiyet göstermek, Türkiye’ye hizmet etmek isteyen bütün siyasetçilerin bence birinci ilkesi olmalıdır.”
Uluslararası gözlemcilerin de seçimi izlediklerine değinen Şentop, “Türkiye’de 1950’den yana seçimle ilgili bir şaibe olmamıştır, bundan sonra da olmayacaktır. Yerleşmiş, iyi işleyen güvenli bir sistemimiz var.” ifadelerini kullandı.