Japon kültüründe önemli bir yer tutan sakura ağaçları, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 21 Mayıs 2020’de açılışını gerçekleştirdiği Başakşehir’deki hastaneye isminin verilmesiyle gündeme geldi.
Ataşehir ve Ümraniye girişinde bulunan Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi’nde çiçek açan sakuralar, bahçede görsel şölen oluşturdu. “Japon kiraz ağacı” olarak bilinen sakura ağaçları, ziyaretçilere ilkbahar güzelliği sunuyor.
Japon kültüründe aşkı ve tutkuyu simgeleyen, baharın ve yenilenmenin müjdecisi olan kiraz ağaçları, 23 Ekim 2005’te törenle botanik bahçesindeki Ertuğrul Adası ve çevresine dikildi.
Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi Müdür Yardımcısı Salih Sercan Kanoğlu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, bahçede vatandaşların yoğun ilgi gösterdiği sakuraların dostluk ağacı olarak bilindiğini söyledi.
Kanoğlu, şunları kaydetti:
“Sakura bir çeşit Japon kirazı. Aslında sakuranın, Japonca karşılığı kiraz çiçeği demek. Japonların bir dostluk ve barış ağacı olarak dünyaya duyurmaya çalıştığı sakura ağaçları bahçemizde de mevcut. Ertuğrul Fırkateyni şehitleri anısına bahçede Ertuğrul Adası oluşturduk. Japon Sakura Vakfı 2005’te her bir şehidin anısına birer tane olmak üzere toplam 527 adet Sakura kirazı bağışladı. O kirazlar şehitler anısına bu adanın içerisine dikildi. Her yıl mart sonu nisan başı gibi normalde çiçeklenmesini bekliyoruz ama bu sene biraz daha erken çiçeklendiler. Bir hafta daha çiçekli kalmaya devam edecektir.”
Toplam 460 bin metrekarelik alan üzerine kurulu 12 adadan oluşan bahçede farklı sakura çeşitleri olduğunu ifade eden Kanoğlu, onların da ilerleyen zamanlarda yavaş yavaş çiçeklenerek bu döngüye katılacaklarını belirtti.
Kanoğlu, “Sakura ağaçlarının bakımının normal kiraz ağacından bir farkı yok. Fazla suyu sevmiyorlar. Budamalarının özenli olması gerekiyor çünkü sadece çiçek verme özelliğine sahip, meyveye dönmüyor. Sakuraların insanlar üzerinde de bir sosyolojik etkisi var kuşkusuz. Çünkü çiçeklendikleri zaman muhteşem gözüküyorlar.” diye konuştu.
Bahçe içerisinde farklı bitki koleksiyonlarının bulunduğunu aktaran Kanoğlu, bunların en büyüğünün soğanlı bitkiler koleksiyonu olduğunu ve farklı ülkelerden bitkilerin bahçede yer aldığını dile getirdi.
Bahçede, kuraklığa ve tuzluluğa dayanıklı bitkiler koleksiyonunun da olduğuna işaret eden Kanoğlu, şu bilgileri aktardı:
“Bu bahçe, dünyanın giderek kuraklaşacağı teorileri üzerine yapılacak araştırmaları desteklemek amacıyla kuruldu. Aynı zamanda oluşturduğumuz bahçede Tuz Gölü çevresinden getirdiğimiz 7 farklı toprak tipi ve onun üzerinde yaşayan bitkilerden oluşan bir koleksiyon bulunuyor. İnsanlara da şunu göstermeye çalışıyoruz. Aslında daha kurak ve tuzcul ortamlarda yaşayabilen bitkiler var. Bunların farkında olmalısınız. Bu yönde yapılacak çalışmaları desteklemek amacıyla bu koleksiyonu oluşturduk. Hangi türler derseniz, daha çok otsu türler.”
Ülkedeki bitki çeşitliliğine değinen Kanoğlu, şunları söyledi:
“Türkiye yaklaşık 10 binin üzerinde bitki çeşidine sahip bir ülke. Bunun da yüzde 30’unun nesli çeşitli sebeplerle tehdit altında. Bunların da korunmaya ihtiyacı var. Bunu yapabilecek en önemli kurumlar botanik bahçeleridir. Diğer ülkelerde çok yaygın şekilde botanik bahçeleri var. Koruyacak bitkileri az ama botanik bahçeleri çok fazla. Neredeyse her botanik bahçesine bir, iki korumak için bitki türü düşüyor. Onu çok rahatlıkla yapabiliyorlar. Ama Türkiye’deki botanik bahçesi sayısının azlığından dolayı ve 3 bin kadar da endemik bitki olduğunu varsayarsak, kayıtlı botanik bahçe sayısı şu anda 10, her bir botanik bahçesine yaklaşık 300 türü korumak düşüyor. Bu çok büyük bir rakam. Bitki çeşitliliğini korumak için botanik bahçe sayısının artması Türkiye’de açıkçası çok önemli.”