Lisans eğitimlerinin ardından yüksek lisans ve doktora için laboratuvarda çalışan araştırmacılar, edindikleri bilgiyi istihdam edildikleri tohumculuk sektöründeki firmalara aktarıyor.
ERÜ Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hasan Pınar, AA muhabirine, laboratuvarda meyve, sebze ıslahında biyoteknolojinin kullanımı üzerine çalışma yürütüldüğünü söyledi.
Pınar, özel sektör işbirliğiyle yeni çeşitlerin geliştirilmesini, bunların yerli tohum firmalarına kazandırılmasını ve firmaların yabancı rakipleriyle rekabetini artırmayı amaçladıklarını ifade etti.
Bilgi ve teknoloji geliştikçe rekabetin de arttığına dikkati çeken Pınar, “Ülkemizde son 10 yılda bilgi ve teknolojinin çeşit ıslahına katılmasıyla çok hızlı yol aldığımızı söyleyebiliriz. Özellikle sıcak iklim sebzeleri dediğimiz, katma değeri en yüksek ürünler arasında yer alan domates, biber, patlıcan gibi ürünlerde yerli tohum üretimi neredeyse yüzde 65’lere ulaşmış durumda. Son rakamları incelediğimizde yerli olarak üretilen tohumların yüzde 19’unun dünyanın 40 ülkesine ihraç edildiğini görüyoruz.” diye konuştu.
Bu başarının arkasında bilim ve teknolojinin tarıma entegre edilmesi, üniversite sanayi işbirliğinin artması ile TÜBİTAK desteğinin büyük payının olduğunu anlatan Pınar, şöyle devam etti:
“TÜBİTAK’ta çok çeşitli proje kaynakları var. Bunlar bizim özel sektörle birlikte çalışabilmemize olanak sağlıyor. Maddi kaynakların diğer bir yönü ise istihdam, yani yetişmiş eleman. Lisans eğitiminden sonra öğrencilerin yüksek lisans ve doktora eğitiminde uzmanlaşması gerekiyor. Bilgi ve teknolojiye entegre olmak gerekiyor. O yüzden biz projelerimizde bursiyer öğrencilerimizi çalıştırıyoruz. Özel sektörle birlikte projeyi yürüttüğümüzde bitiminde öğrencilerimiz iş sahibi olabiliyor. Özel sektör de sıfırdan bir elemanı alıp yetiştirmek yerine burada yetişmiş elemanla çalışmayı tercih ediyor. Buradan ayrılan öğrencimiz özel sektörde çalışırken bizimle bağını koparmıyor. Bilim ve teknoloji sürekli yenilenerek yoluna devam ediyor, bu da iki tarafa büyük katkı sunuyor.”
Pınar, dünyada özellikle tohumculuk sektöründe biyoteknoloji yöntemlerinin kullanıldığını, bunlardan birinin de insanlarda gen tedavisi olarak bilinen gen susturulması tekniği olduğunu aktardı.
Herhangi bir çeşitte olumsuz genin GDO’suz şekilde mutasyona uğratılarak iyileştirilebildiğine işaret eden Pınar, “Özellikle yabancı firmalar artık bu teknolojiye entegre olmuş durumda. Biz bu teknolojiye entegre olmadığımızda şu andaki yüzde 65’lik başarımızın geriye düşeceğini düşünüyoruz. Başarıda tutunmanın yolu bilim ve teknolojiyi kullanmaktan geçiyor.” diye konuştu.
Özellikle tohum firmalarının ihtiyaç duyduğu doku kültürü ve moleküler biyoloji çalışmalarını yürüttüklerini, altyapısı olmayan özel sektöre hizmet alımı şeklinde destek verdiklerini belirten Pınar, şöyle konuştu:
“Bu çalışmalar Erciyes Üniversitesini ön plana çıkarıyor. Yeni yatırım yapmak, tohum sektörüne girmek isteyen yatırımcılar sık sık bizi ziyaret ediyor ve burada yönlendirme yapıyoruz. Burada projeler neticesinde 24 öğrencimiz tohum firmalarında istihdam edildi ve bu teknolojiyi kullanır hale geldi. Bu da bizim için çok büyük mutluluk kaynağı. Özellikle öğrencilerimizi lisans döneminde projelere dahil ederek TÜBİTAK’ın lisans öğrencileri için tahsis ettiği proje kaynaklarını kullanıp buraya entegre ediyoruz.”
Lisans eğitimini Endonezya’da tamamlayan araştırmacılardan Bella Khanedi de ERÜ Ziraat Fakültesinde yüksek lisans yaptığını, tarım teknolojisi adına önemli bilgiler edindiğini dile getirdi.
Ülkesinde çok az elma yetiştiğini ifade eden Khanedi, “Endonezya’da elma, üzüm gibi meyveler çok pahalı. Bunları yetiştirmek ve üretmek için çalışacağım. Burada doku kültürü, moleküler hakkında çok bilgi kazandım. Dönünce ülkemde uygulama yapacağım.” dedi.
Salatalıkta morfolojik ve moleküler karakterizasyon üzerine çalışan Hülya Eraslan ise biyoteknolojinin ıslah çalışmalarının süresini kısalttığını vurguladı.
Biber ıslahı üzerine çalışan Selin Kaymaz da şunları aktardı:
“Ülkemizde biber üretimi var ama bazı hastalıklara dayanımının da olması gerekiyor. Bunun için de biz bu dayanımları melezlemeyle aktararak daha kısa sürede doku kültürü ortamlarında bitkileri elde etmiş oluyoruz. 6-7 senede elde edilen bitkileri biz burada 6 ayda saf hat olarak elde etmiş oluyoruz. Hep tarımı tarla olarak görüyoruz ama biz burada aslında teknolojiyi de işin içine katarak ne kadar kısa sürede daha iyi ve ıslah edilmiş bitkilerin elde edildiğini göstermek istiyoruz. Üretimin arka kısmındayız. Yeni AR-GE çalışmaları yapıyoruz, bir sürü hastalık, böcek dayanımları üzerine çalışıyoruz. Yeni bitkiler geliştirme üzerine çalışmalar yapıyoruz.”
Türkiye’de çerezlik ayçiçeği çeşidi olmadığını belirten Ayşe Pehlivan, “Yağlık ayçiçeği çeşitlerimiz var. Yaygın bir şekilde çalışılıyor. Bu bölgede uygun bir adaptasyon sağladığı için yeni bir çalışma başlatıyoruz, çerezlik ay çekirdeği ıslahıyla ilgili. Sahadan kopmadan, sadece laboratuvarda değil hem klasik ıslahı hem de moleküler ıslahı birleştirerek çalışıyoruz.” ifadesini kullandı.