İnegöl’ün bilinen en eski sepetçilerinden olan 71 yaşındaki Halil Ertaş, ormanda çalışırken 2 ayağını kaybettikten sonra başladığı sepetçiliğe, 27 yıl sonra noktayı koydu. Hayat hikayesinin Fransızca olarak da yayınlandığı Halil Amca, birçok ulusal haberlere de konu olmuştu.
İnegöl’de 1988’de geçirdiği kazada iki bacağını kaybeden 74 yaşındaki Halil Ertaş, 27 yıl önce başladığı sepet örme işi sayesinde yaşama tutundu.
Kırsal Gündüzlü Mahallesi’nde oturan Halil Ertaş, ortaokul yıllarında sepet örmeyi öğrendikten sonra 16 yaşındayken tarla işleriyle uğraşmaya başladı.
Uzun yıllar çiftçilik yapan Ertaş, 1988’de ormanda geçirdiği kaza sonucu iki bacağını diz altından kaybetti.
O tarihten sonra Ertaş, yaklaşık 27 yıl önce küçük yaşlarda öğrendiği sepet örme işine yeniden başlamayı kararlaştırdı.
Sepetçilikle hayata yeniden tutunan Halil Ertaş, ördüğü sepetleri satarak hem aile bütçesine katkıda bulunuyor hem de yaşama sevincini ayakta tuttu.
Yaşama sevincini ayakta tutan ve ömürlük mesleğini bırakmak zorunda kalan Halil Amca, artık sepetçilik yapmama kararı aldı.
2019 YILINDA FRANSIZCA OLARAK HABERİ YAYINLANDI
Öte yandan Halil Ertaş’ın hayat hikayesini 2019 yılında gazetemiz aracılığı ile okurlarımıza duyurmuştuk. Gazetemiz aracılığı ile Ertaş’ın hayat hikayesi Fransızca’ya çevrilerek uluslararası kuruluşlarda yer almıştı.
2019 Yılında yayınlanan haber ise şu şekilde;
Sepetçiliği 5-6 yaşlarındayken gördüğünü ve 13 yaşında da sepet yapmaya başladığını belirten 71 yaşındaki Halil Ertaş, 16 yaşından sonra sepet yapmayı bırakıp, arazide çalışmaya başladığını belirtti.
1988 Yılında geçirdiği kaza ile ayaklarını kaybeden Ertaş, o günden sonra tekrar sepet yaptığını ifade ederek, “Çocukken, 5-6 yaşlarındayken babalardan, dedelerden görüyorduk. 13 Yaşlarında hayvan gütmeye giderken orada fındıkları kesiyoruz ve malzemesini yapıyoruz. Öyle yaparak öğreniyoruz. Yaş 16-17’ye gelince başladık, sabanın kulpuna yapıştık. Mandalarla düven sürdük. 1986 yılında kayınço ile ortak traktör aldık. Ormanda çalışırken bir kaza geçirdim. Ayağı kaybettim. Sonra kıra, bayıra gidemeyince, dedim ben bu işi (Sepetçilik) biliyorum bana biraz malzeme getir. Ondan sonra başladım örmeye. O zamandan beri devamlı yapıyorum. Aşağı yukarı 25 senedir yapıyorum” dedi.
Sepetin eskiden rağbet gördüğünü ama şimdilerde sadece iki müşterisi olduğunu ifade eden Ertaş, “Bir sepet bir günü alıyor. Eskiden Oylat’ta çok müşteri vardı. Şimdi pek kalmadı. 2 Kişiye sepet veriyorum. Bu kafayı dağıtıyor, Allah bereket versin birkaç kuruş kazanıyorum. Yani moral düzeltiyor desem yeridir yani. Bunu yapmasam bir şey yapamam. Akşama kadar televizyon bak, otur otur yat yat adam bozulur. İlla bir şeyle meşgul olacaksın yani. Bayram günlerinde iki üç gün çalışıyorum, ondan sonra başlıyorum parmaklar basmıyor. Tembelleşiyor çünkü. Gücüm yettiği kadar yapacağım. İhtiyarlar, ‘Oğlum kollar çekmiyor artık’ derlerdi. Tabi güç lazım buna. Bu malzemeleri tek tek ayırmak; mesela” dedi.
Sepetin yapılışı ile ilgili bilgi veren Ertaş, “Sepetin ilk önce malzemesi gelir. Yabani fındık ağacın tek tek buçukları çıkarırız. Sonra saplarını yaparız. Biraz daha kalınlarını kesiyoruz, sepetin ebadına göre sobanın üzerinde yahut ateşte kabukları yanacak şekilde ısıtıyoruz. Sonra ilk olarak ortadan yarıyoruz. Sonra tek tek ayırıyoruz. Kabasını alıyoruz, çubuk hazır. Eğer malzemeler kuruysa yumuşasın diye suda ıslıyoruz. Eğer yumuşaksa ıslamaya lüzum yok. En son olarak da örmeye başlıyoruz” dedi.
Oğlu ve torunları ile yaşadığını belirten Ertaş, sözlerini şu ifadelerle tamamladı: “Evde hanım var, gelin, oğlan, 2 tane de torun var. Hep birlikteyiz. Bir ili tane ineğimiz var. Oğlan onlara bakıyor. Çocuklar da işe gidiyor. Bende bunu başında kendim örüyorum işte”
HABER: SERHAT ÇİÇEK