İHH’dan Çin zulmüne tepki

Çin’in Sincan Uygur Özerk Bölgesi olan Doğu Türkistan’da Çin hükümeti tarafından uygulanan insan hakları ihlallerine İHH İnegöl Şubesi’nden tepki geldi.

Yayınlama: 17.01.2019
1.008
A+
A-

Konu ile ilgili yazılı bir açıklama yapan İHH İnegöl Şubesi Başkanı İlhan Tatlı, “Doğu Türkistan, (resmi adıyla Sincan Uygur Özerk Bölgesi) Çin yönetimince işgal edildiği 1949 senesinden bu yana çeşitli insan hakları ihlalleriyle gündeme gelmektedir.Çin, Doğu Türkistan’ın Müslüman halklarına karşı uyguladığı asimilasyon ve yıldırma politikalarını uzun seneler tüm dünyanın gündeminden saklanmayı başarmış. Doğu Türkistan Komünist Parti Sekreteri Chen CHUANGUO’nun 2017 Nisan ayından itibaren Uygurları, hapishanelere veya zorunlu Politik Eğitim Kampları’na göndermesi ve beyin yıkamaya yönelik uygulamaları, Çin için yüz kızartıcı yeni bir insan hakları ihlalidir. Çin’in “Eğitim Kampı” olarak adlandırdığı toplama kamplarında 1 ile 3 milyon arası insan bulunuluyor.Ve Çin bu konuda hiçbir açıklama yapmamaktadır.Toplama kamplarına aldığı insanların ailelerinin açıklamalarından sonra, varlığı anlaşılan toplama kamplarıyla ilgili Çin, önce inkar politikasına sığınmış, inkarın mümkün olmadığı anlaşılınca bu kampların varlığını “aşırılıkla mücadele ve eğitim kampları” adıyla kabul etmiştir. Doğu Türkistan’da inşa edilen bu büyük hapishaneler, Nazi Almanya’sı uygulamalarını andırmaktadır. Evlerinden, yurtlarından, eş ve çocuklarından zorla ayrılan insanların sayıları her geçen gün artarken, aynı zamanda uygulanan işkence ve zulümler neticesinde yüzlerce insan hayatını kaybetmektedir. Birçok aileye akrabalarının cesedi teslim edilmiş, ancak ölüm nedeni hakkında herhangi bir açıklama yapılmamıştır. Kamplardan çıkabilenlerin anlattığı kadarıyla, kamplardaki yaşam koşulları çok kötü olup, tutuklu bulunanların sayısı, kampların alabileceği insan kapasitesinin kat kat üstündedir. İnsanlar, sırt üstü yatma imkanına bile sahip olmadıklarından ancak yanlarına dönerek yatmaktadırlar. Çin’in, Doğu Türkistan’da “eğitim” adı altında uyguladığı yol ve yöntemlere bakıldığında, hâlihazırda bütün Uygurları suçlu olarak kabul ettiği, din ve geleneklerine bağlı Uygurları ise terörist (extrimist) olarak gördüğü anlaşılmaktadır. Kamplardan çıkmayı başaranların ifadelerine göre “toplama kamplarında mahkumları su tanklarına daldırma, kadın tutukluların yüzlerinde ve vücutlarında sigara söndürme, bileklerinden asılan tutukluları copla dövme, elektrik verme, acı verici farklı nesnelerle dövülme, soğukta bekletme, yoğun ve parlak ışıkla körleştirme, uzun süre gergin pozisyonda tutma, uykusuz, aç ve susuz bırakma, günlerce “kaplan koltuğu” denen hareketsiz koltuklarda oturtma, elleri kelepçeli ve ayakları prangalı olarak dolaştırılma” gibi kötü muameleler yapılmaktadır.Bu türden işkenceler fiziksel veya zihinsel bozukluklarla neden olmakta, çoğu zaman da ölümle sonuçlanmaktadır. Bazı insan hakları örgütlerinin bilgilerine göre Doğu Türkistan’da Çin yönetimi tarafından kurulan 16 toplama kampı bulunmaktadır. Bu sayı, her Uygur ailesinden en az bir kişinin söz konusu kamplarda tutuklu olduğu anlamına gelmektedir. Tutuklu olanlar genellikle 20 – 40 yaş arasındaki Uygur erkekleridir. Bu kamplardaki Uygurlar kendi inançlarını değiştirmeye ve Komünist Parti ideolojisine boyun eğmeye zorlanmaktadırlar” dedi.

 

 






BU İNSANLAR NE GEREKÇELERLE TUTUKLANMIŞTI

“Acil cevap bekleyen sorular” vardı diyerek konuşmasını sürdüren Tatlı,  “Çin, insan haklarına tamamen aykırı bulunan bu kampları neden açma gereği duymuştur? Kamplar nerelere kurulmuştur ve kaç adettir? Buralarda ne kadar kişi tutulmaktadır? Bu insanlar hangi gerekçelerle tutuklanmışlardır? Kampların yaşam koşulları nasıldır? Kamplarda tutuklu bulunanlara günlük olarak neler yaptırılmaktadır? Kamplarda tutuklu bulunanların sağlık durumları nasıldır?Kamplarda hayatını kaybedenlerin sayıları ve ölüm gerekçeleri nelerdir? Kamplardaki tutuklu kişilerin sahipsiz kalan çocukları, eş ve yakınlarının akıbetleri nedir? Kamplar uluslararası gözlemcilere neden kapalı tutulmaktadır” diye konuştu.

 

UYGURLARA YÖNELİK DİNİ BASKI ARTMAKTADIR

Doğu Türkistan’daki diğer hak ihlallerinden bazılarına örnek veren Tatlı, “Doğu Türkistan’daki Uygurlara yönelik dini baskılar gün gittikçe artmaktadır. Baskılar 1970’li yıllardaki ‘Kültür Devrimi’nden sonra en üst noktaya ulaşmıştır.  Camiler ve mescitlerin birçoğu yıkılmış, bazıları eğlence mekânlarına dönüştürülmüştür. Mevcutlara ise Çin bayrağı ve devlet başkanı Xi JinPing’in fotoğrafları asılmıştır. İslami kıyafetler, sakal ve bıyık dini aşırılık olarak kabul edilerek yasaklanmıştır. Memurların ve işçilerin ibadet yerlerine gitmeleri ve ibadet etmeleri yasaktır. Öğrencilerin, dini kurs ve okullarda okumaları yasaktır.Ramazan ayında oruç tutmak ağır suçtur, alkol kullanmamak ise dini aşırılık olarak görülmektedir. Uygur kızlar Sincan’dan Çin’in iç kesimlerine ucuz iş gücü olarak götürülmekte, Çinli yerleşimcilerin Doğu Türkistan’a taşınmasıyla da bölgenin demografik yapısı değiştirilmektedir. Uygurlar ağır vergi yükleri ile ezilmektedir. Çin yönetimi, Uygurlara yönelik asimilasyon adımlarına hız vererek “ikiz akraba” politikasını uygulamaya koymuştur. Buna göre erkekleri “eğitim kamplarına!” gönderilen ailelere Çinli bireyler zorla yerleştirilerek mahremiyet zedelenmekte ve Uygurlar sıkı takibe alınmaktadır. Uygur memurlar öldükten sonra cesetlerinin yakılmasına dair sözleşmeye imza atmaya zorlanmaktadır. İslami geleneğe uygun defin töreni yasa dışı ilan edilmiştir. Uygurlara verilen ana dilde eğitim hakkı Çin anayasasından kaldırmıştır. Yasaklanan kitapları okuyan ya da bulunduran kişiler 5 seneden 20 seneye kadar hapis cezasına çarptırılmaktadır.

1949’dan bugüne Uygurların kullandığı alfabenin üç defa değiştirilmesi Uygurların okuma yazma oranını iyice düşürmüştür. Çin resmi medya organlarına göre 17, 5 milyon insan zorunlu olarak sağlık kontrolünden geçirilip, kan tahlilleri yapılmıştır, çok sayıda Uygur’un organlarının çalınması ve donör olarak kullanılmış olma ihtimalleri oldukça yüksektir. Çin, 2017 yılından itibaren Doğu Türkistan’da satılan çeşitli gıda ürünleri üzerinde bulunan “Helal” simgesini yasaklamış, helal olan et ürünleriyle domuz etini yan yana satma zorunluluğu getirmiştir.Uygurların İslami geleneğe uygun şekilde evlenmesi yasaklanmıştır. Uygur kızlarına Çinlilerle zorunlu evlilikler yaptırılarak milli ve dini kimlik asimile edilmeye çalışılmaktadır.Çin hükümeti 2016 yılından itibaren yeni doğan Uygur çocuklarına dini ve milli kimliği andıran 29 ismin verilmesini yasaklamıştır. Çin rejimi Uygurların tarihi eserlerini yok ederek kültürel bir kıyım gerçekleştirmiştir.Yurt dışındaki Uygurların Doğu Türkistan’daki aileleriyle iletişim ve alakası kesilmiştir. Çin hükümeti yurt dışında eğitim gören çok sayıda Uygur öğrencinin ailesini rehin alarak onlara baskı yaparak Doğu Türkistan’a dönmeye mecbur etmişti” ifadelerini kullandı.

 

HAKLAR İADE EDİLMELİ

STK ve vicdan sahiplerinin taleplerine değinen Tatlı, “Son çeyrek asırdır siyasi, ekonomik ve askeri açılardan ivme kaydeden Çin, özellikle ekonomik hamlelerle İslam dünyasını siyasi konularda baskılama politikasını uygulamaya koymuştur. Fakat İslam dünyası, Çin ve ABD dışında üçüncü bir yolun olduğunu unutmamalı, Doğu Türkistanlı kardeşlerimiz reel politik kaygılara kurban edilmemelidir.Çin, kendi yasalarına ve taraf olduğu uluslararası antlaşmalara aykırı olan Politik Eğitim Kamplarını hemen kapatmalı ve bu kamplarda istekleri dışında tutulan insanların maddi-manevi zararları karşılanmalı.Doğu Türkistan’da yaşayan Uygurların yurtdışına seyahat yasağı ve yurtdışındaki Doğu Türkistanlıların memleketlerine dönüş ve akraba ziyareti engeli kaldırılmalıdır.Yurt dışında akrabası olanlara yönelik denetim ve gözetim kaldırılmalı, para gönderme, posta, telefon ve haberleşme engeli kaldırılarak en temel haklardan olan iletişim ve haber alma özgürlüğü sağlanmalıdır. Yurt dışında yaşayan Uygurlara yönelik uzaktan kontrol ve gözetim kaldırılmalı, ailesini ve akrabalarını rehin tutma politikasından bir an evvel vazgeçilmeli.Uygurların şahsi bilgisayar ve cep telefonlarını gerekçesiz kontrol etme uygulaması kaldırılmalı.Uygurların evlerine yönelik zorunlu ziyareti, gerekçesiz baskın ve Uygur-Çinli ‘zorunlu akraba’ uygulamasına son vermeli.İnanç, ibadet, giyim, kuşam, örf ve adetlere yönelik yasaklar bir an evvel kaldırılmalı, camiler ve tüm ibadethaneler olması gerektiği gibi özgür olmalı. Dil, kültür ve eğitimin önündeki engeller kaldırılmalı, Uygurlar ana dilde eğitim yapabilmeli, tarihi eserler, kitap ve kütüphaneler korunmalı, okullar ve üniversiteler erişilebilir olmalı. Ekonomik baskılar, gerekçesiz vergiler ve el koymalar, Uygur kızların uzak bölgelere işçi olarak zorunlu gönderimleri son bulmalı, devlet dairelerinde ve iş bulma hususunda Uygurlara, Çinlilerle eşit rekabet imkanı oluşturulmalı, bölgeye ait zenginlikler halkın refahı için kullanılmalı. Seyahat özgürlüğü, evlilik, helal gıdaya erişim ve benzeri haklar iade edilmeli” cümlelerini kullandı.



Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.

betnis giriş
betnis
yakabet giriş