Sevgililer gününün ne dinimizde ne de kimyamızda bir varlığı söz konusu değildir. Nitekim birbirini seven insanlar için en hayırlı olan nikahtır. Tarihimizde erkek ve bayanların 18-20’li yaşlara gelince hemen evlendiklerini biliyoruz. Bunun nedeni ise haramdan uzaklaşmak olarak açıklanıyor. Peki nedir bu haramdan uzaklaşma? Bir çoğumuz dinimizden o kadar uzaklaşmışız ki, nikahın değerini unutmuşuz… İnsanlar nikah […]
Sevgililer gününün ne dinimizde ne de kimyamızda bir varlığı söz konusu değildir. Nitekim birbirini seven insanlar için en hayırlı olan nikahtır. Tarihimizde erkek ve bayanların 18-20’li yaşlara gelince hemen evlendiklerini biliyoruz. Bunun nedeni ise haramdan uzaklaşmak olarak açıklanıyor. Peki nedir bu haramdan uzaklaşma? Bir çoğumuz dinimizden o kadar uzaklaşmışız ki, nikahın değerini unutmuşuz… İnsanlar nikah olmadan birbirleri ile yaşıyorlar artık. İşte biz Müslümanlar tam da bu olaya; ‘Zina’ diyoruz.
Batı’dan bize geçen bu akım, gençlerimizin zihinlerini bulandırmaya devam ederken, sorumlu biriyler ve sorumlu makam ve mevkilerin bu konuda herhangi bir önlem almaması, açıkçası gençlerin zinaya doğru yol almasına neden olabiliyor.
Biraz daha yerele inelim. Sevgililer gününün bizim kültürümüz olmadığını ve kesinlikle kutlanmasının yanlış olduğunu en cahilimiz bile bilirken, sözde ilim sahibi bir ilçe vaizi çıkıyor ve şu ifadeleri kullanıyor: “Böyle günleri biz ihdas etmiyoruz, başkalarının ihdas ettiği bu günler bizden kaynaklanan şeyler değildir. Ama ortaya atılmış, toplumunda rağbet gösterdiği günlere karşı çıkmak yerine, bunlar gâvur adetidir falan demek yerine bunu dinimize, örfümüze uygun hale getirmek gerekir. Sevgilimize, eşimize, arkadaşımıza güzel bir jest yapmak hatırlatmak sevgiye sebep olabilir, bir sakıncası olmaz”…
İnegöl İlçe Vaizi, sevgililer gününe gavur adetidir demek yerine, dinimize, örfümüze uygun hale getirmek gerekir diyor. Sözüm ona acaba zina tabiri ne demek? Nikahsız insanların, nikahlı eş gibi hareket etmelerini dinimize nasıl uygun hale getireceğiz? Böyle bir şey mümkün mü? Bence değil…
Evet değerli kardeşlerim… Bu konunun ardından özellikle Diyanete bir parantez açmak istiyorum. Son yıllarda Diyanette yaşanan sıkıntılar malumunuz. 15 Temmuz süreci sonrasında çıkan meseleler de malumunuz. Diyanet işleri başkanının mektubu da malumunuz. Şimdi Diyanet İşleri Başkanlığı’nın her personeline elbette saygı duyulmalı. Lakin, bazı personeller var ki, evlere şenlik. ‘Şefaat yoktur’ diyeni mi ararsınız, ‘Miraç hadisesi uydurmadır’ (Haşa) diyeni mi ararsınız, ‘Peygamber geldi öğretti gitti bu kadar. Peygambere bu kadar sevgi şirke götürür’ diyeni mi ararsınız… Örnekleri çoğaltabiliriz.
Camilerde vaizler tabiri caiz ise cemaate veriyor ayarı; ‘Şöyle yapın mümin kardeşlerim. Böyle yapmayın değerli kardeşlerim’… İlçemizde de evlere şenlik vaazler veriliyor. Bazıları alıyor eline mikrofonu, cami cemaatine tarikatları kötülüyor. Daha bir ton şey söylüyor. Eline alan konuşuyor işte. Şimdi Akşemseddin’siz Fatih’i, Hacı Bayramı Veli’siz 2. Murad’ı, İbn-i Kemal’siz Yavuz’u, Şeyh Edebali’siz Ertuğrulgazi’yi düşünmek olur mu? Benim ecdadım tarikat mensubu. Tarikatların kökleri onların ecdadını bilmiyorum ama benim ecdadıma kadar iniyor. Sözüm ona ben alimim diyenlerde çıkıp tarikatları kötülüyor. Evlere şenlik işte…
İshakpaşa Camii’nin karşısında kalaycı Recep diye bir ağabeyimiz var. Bir gün aradı beni, ‘Kardeşim bir hafta bir vaiz gelip şefaatten bahsediyor, sonraki hafta başka bir vaiz gelip şefaat yoktur diyor. Kime inanacağız biz?” demişti. Artık Diyanet İşleri ortalığı o kadar boş bıraktı ki, önüne gelen bir şeyler diyor.