Değerli İnegöllüler, geçtiğimiz yıl ‘Gurbetteki Anadolu’ gönül coğrafyası araştırma yazılarımıza Makedonya ile başlamıştık. Makedonya’da farklı illeri ve köyleri gezerek, Türk, Arnavut ve Boşnak kardeşlerimizin yaşam hikayelerini, ülkenin durumunu ve kardeşlerimizin sıkıntılarını sizlerle paylaşmıştık. Makedonya araştırma yazımıza İnegöl Belediye Başkanı Alinur Aktaş ve Notus Turizm sponsor olmuş, Okur Gazetesi yönetimi ise desteklerini bizlerden esirgememişti. Bir kez […]
Değerli İnegöllüler, geçtiğimiz yıl ‘Gurbetteki Anadolu’ gönül coğrafyası araştırma yazılarımıza Makedonya ile başlamıştık. Makedonya’da farklı illeri ve köyleri gezerek, Türk, Arnavut ve Boşnak kardeşlerimizin yaşam hikayelerini, ülkenin durumunu ve kardeşlerimizin sıkıntılarını sizlerle paylaşmıştık. Makedonya araştırma yazımıza İnegöl Belediye Başkanı Alinur Aktaş ve Notus Turizm sponsor olmuş, Okur Gazetesi yönetimi ise desteklerini bizlerden esirgememişti. Bir kez daha araştırma yazıları için bizlere destek veren Başkanımız Alinur Aktaş’a ve Notus Turizm’e teşekkür ediyorum.
‘Gurbetteki Anadolu’ Araştırma yazımızın ikinci bölümünü ise Bosna’da gerçekleştirmeye karar verdik. Bu yazımızın ana sponsorluğunu Burcam A.Ş üstlendi. Notus Turizm ise yine desteklerini bizlerden esirgemedi.
‘Gurbetteki Anadolu’ araştırma yazımız için kullanmamızın nedenini, “Müslümanların yaşadığı her belde, bizim için Anadolu’dur” sözü ile açıklayabiliriz. Bu yazımdaki amacım, gönül coğrafyamızdaki insanların bize bakış açıları ve sıkıntılarını sizlerle paylaşmaktır.
Bosna gidenlerin hayran kaldığı, doğal güzelliği baş döndüren ülkelerden biri. Müslümanların daha fazla olduğui Hırvat ve Sırpların da yaşadığı bir ülke. Hırvat ve Boşnaklar Latin alfabesi kullanırken, Sırplar Kiril Alfabesi kullanıyor. Karmakarışık olan gönül coğrafyamızın Bosna’sını sizler için araştırdım.
Sabiha Gökçen Havalimanı’ndan 29 Ağustos Salı günü saat 16.00’da uçağımız havalandı. Saraybosna’ya vardığımızda saatler: 17.00’ı gösteriyordu. Tabi havalimanında yaşanılan bazı aksaklıklardan dolayı Baş Çarşı’ya 2 saat geç gittim. İlçemizden de tanıdığımız Alija Düşünce Derneği Başkanı Ahmet Sert beyin Bosna’da yaşayan oğlu Ömer Sert beni karşıladı. Sonra bir otele yerleşti. Otele yerleştikten sonra, dışarıya çıkıp Baş Çarşı’nın tarih kokan sokaklarında yürümeye başladım. Her tarafım Osmanlı, her tarafım ecdat…
Daha sonra namaz kılmak için bir camiye girmek istedim. Hani ülkemizde protokol üyelerine ayrılan yerlerin önüne konulan demirden yapılmış ve arasında da kalın iplerin olduğu o şeyi cami girişinde görünce garipsedim. Üzerinden atlayıp camiye girdim. Hemen arkamdan birisi geldi. Bir şeyler söylemeye başladı ama ben anlamadım. Sonra namaz dedim, daha sonra adam bir şey demeden gitti. Camiden çıktığımda ise yanımdaki Türk’e neden bunlar caminin önüne koyuluyor dedim. Onlarda bu camilere giriş parayla dedi. Normalde namaz kılmak ücretsiz, ama camiyi gezeyim derseniz ücretliymiş… Bunu Bosna’da sadece bir camide değil, tarihi camilerin hepsinde görmeniz mümkün. Aslında bana çok saçma gelen bir uygulama. Türkiye’den benim vatandaşım ecdadın Bosna’da yaptığı camide namaz da kılar, ücretsizde gezer diyorum kendi kendim…
Saatler ilerledikçe karnımızda acıkmıyor değil. Hemen Baş Çarşı’ya tekrar gidip bir şeyler yemek yer aramaya başlıyorum. Açıkçası Makedonya’da önceden nereden bir şeyler yiyebileceğimi sormuş ve hep ona göre hareket etmiştim. Tamam Baş Çarşı’da Müslümanlar var ama yine de insanın içi rahat etmiyor. Derken 5-6 kez belki de aynı sokakları turladım. En sonunda ‘Dürüm’ yazan bir yeri görüp içeriye girdim…
Karnımızda doyurduktan sonra otele döndüm. Namaz vakti gelmişti. Ezan okumaya başladı ve ben ezan sesini duyar duymaz hemen etrafta cami aramaya başladım. Camide abdesti alıp hemen namaza koşacaktım. Otelin etrafında bir kaç cami vardı. Bir camiye girdim ama abdest alacak yer yoktu. Hemen ilerideki camiye koştum. Orada da abdest alacak yer yoktu. Sonra tabi en azından cemaat sevabı alırdım diye dertlenirken, otelin önüne geldim. Meğer otelin hemen 5 metre yanında cami varmış. Abdesti alıp hemen farza yetiştim. Namaz sonrasında oradaki insanlarla hasbihal etmeye çalışıyoruz dağlı İngilizcemiz ile…
Namaz sonrası hemen otele döndüm. Dinlenmem gerekiyordu. Hem çok yorgundum hem de sabah erkenden daha önce randevulaştığım Türkçe bilen Adina Zuhric hanımefendi ile görüşecektim…
Sabah erkenden kalktım. Sabah namazı vakti idi. Baş Çarşı’da gün yeni ağarmış ve kimseler yoktu. Hemen o manzarayı fotoğrafladım. Saatler ilerlemeye başlayınca bir araba kiralayıp düştüm Mostar yollarına. Tabi ilk defa yurt dışında araba kullanma imkanını buldum. “Trafik kuralları her yerde aynı” derlerya hep… İnanın aynı değil. Hele Türkiye’de araç kullandıysanız biraz daha zor olacaktır her şey. Aracı kiraladığım bizim Türklerden biriydi. Ona Mostar’a nereden gideceğimi sormuştum. Onun dediği gibi yola çıktım. Bir yandan nasıl gideceğimi düşünüyorum, bir yandan da acaba yanlış yola mı girdim diye içimden kendimi sorguluyorum. Derken araca yakıt alayım dedim. Bir petrol ofisine girdim. Çıkarken de, orada bulunan personele Mostar’a nasıl gideceğimi sordum. Sordum derken bir el hareketi ile, “Mostar” dedim… O da bana yanlış geldiğimi ve 100 metre önce sağa dönemem gerektiğini söyledi. Yani ben onu anladım ve gerçekten de doğru anlamışım…
Çıktık Mostar yoluna ve zaman akıp gidiyor… Sonra gişelere geldik. Gişelere gelince herkesin ne yaptığına bakıp ona göre hareket etmek istiyorum ama pek de göremiyorum. Sonra sıra bana gelince, arkamdaki araçta bulunan beyefendiden yardım istiyorum. O da benim arabamdan inemem gibi hareketler yapmaya başladı. Tabi sinirlendim. Bu kadar da yardım özürlü insanlar var mı diye düşündüm kendimce. Sonra sinirden butonlara basmaya başladım. Derken gişe açıldı ve bende geçtim… Büyük bir iş başarmış gibi seviniyordum. Arkamda belki 15 araç var ama kimse bu adam bilmiyordur deyip yardıma gelmedi. Neyse ki Allah’ın izni ile o işi de hallettik…
Duble yol o kadar da uzun değil öncelikle onu söyleyeyim. Duble yol bitince ölüm yolu başlıyor. Tek yola giriyoruz gidiş geliş şeritli… Önümüzde ağır tonajlı araç ve en az 20 araç arka arkaya sıralanıyoruz. kimse kimseyi geçemiyor, çünkü karşıdan araç gelebilir. Zaten yollarda pek düz olmadığı için insanlar sollamayı hiç düşünmüyor. 50 km hızla dakikalarca devam ediyoruz. Derken Adina Hanım ile görüşüyorum. Ve kendisi Mostar Köprüsü yakınlarında beni beklediğini söylüyor.
Mostar’a giriş yaptım. Ama biraz fazla gitmişim. Bir yerde durup bir bilene sormak en mantıklısı. Köprü’nün ne İngilizcesini ne de Boşnakçasını biliyorum. İki elimi köprü gibi yapıp, “Mostar” dedim. Karşımdaki adam güldü ve İngilizce 2 kilometre ters istikamette gitmemi söyledi. Aynen dediği gibi yaptım. Mostar Köprüsüne geldiğimde Adina Hanım beni karşıladı. Hem röportaj hem de benim Mostar’daki rehberim olacaktı.
Mostar’da yaptığımız çeşitli sohbetlerin ardından Blagay Tekkesi yani Alperenler Tekkesi’ne geldik. Adina Hanım Türkiye’de 1 yıl eğitim görmüş. Daha sonra da Yunus Emre Enstitüsü’nde Türkçe öğretmenliği yapmış bir dönem. Ülkemizi çok seven ve Türk insanına da ayrı değer veren bir insan. Sonra Adina Hanım ile röportajımıza başlıyoruz.
Adina Zuhric. Mostar Üniversitesi’nde Türk Dili ve Edebiyatı okumuş. Kendim Blagay’da yaşıyor. 1Yıl Trakya Üniversitesi’nde eğitim almış ve bu sene okulunu tamamen bitirmiş.
TÜRKLER YARDIMI KENDİLERİNE VERİLMİŞ GÖREV OLDUĞUNA İNANIR
Adina Hanıma öncelikle Türk milleti hakkında ne düşündüğünü soruyoruz, ve şu cevabı alıyoruz: “Öncelikle Türkler çok iyi insanlar. Durumu olmayanlara hep yardım ederler ve bunu bir görev olarak sanki kendilerine verilmiş olduğuna inanırlar. Bunun yanında da çok misafirperverler. Özellikle Suriyelilere ülkelerini açmaları ve onlara ayardım etmeleri gerçekten çok güzel bir şey. Resmi rakamlara göre 3 milyon ama gerçekte 5-6 milyon Suriyelinin Türkiye’de yaşadığını düşünüyorum. Bunun yanında benim ülkeme yani Bosna’ya da çok yardımları var Türkiye’nin. Her yıl ülkemizin değişik yerlerinde Türkiye’den gelerek Ramazan Ayı’nda iftar programları düzenleniyor. Bunun yanında erzak yardımları da yapılıyor”
TÜRKİYE GÜÇLÜ KALIRSA MÜSLÜMANLAR GÜÇLÜ KALIR
Türkiye’nin İslam Coğrafyası için önemini sorduğumuzda ise Adina hanım şu ifadeleri kullanıyor: “Filistin’de sorun olduğu zaman, Türkiye hemen orada. Mısır’da sorun olduğu zaman, Türkiye hemen orada. Arakan’da sorun olduğu zaman veya kısaca hangi Müslüman ülkede sorun olsa, Türkiye hemen orada. Türkiye çok güçlü bir devlet ve sürekli güçlenmeye devam etmeli. Eğer Türkiye daha fazla güçlenirse, Müslüman ülkelerde daha fazla güçlenir. O nedenle Türkiye’nin sürekli güçlü kalması gerekiyor”
15 TEMMUZ GECESİNİ UNUTAMAM
15 Temmuz’da Türkiye’de yaşananları Türkiye’de bulunan bir arkadaşından öğrendiğini belirten Adina Hanım, şu ifadelerle o karanlık geceyi anlattı: “Bizim kanallarda sadece Türkiye’de darbe başlıkları vardı. Açıkçası darbenin ne demek olduğunu bilmiyordum. Hemen internetten darbenin ne olduğunu araştırdım ve öğrendim. Daha sonra Türkiye’de bulunan bir arkadaşımı aradım. Arkadaşım İstanbul’da yaşıyor ve havaalanına da evi oldukça yakın. O bana işte FETÖ örgütüne bağlı insanların Türkiye’yi karıştırdığını söyledi. Arkadaşım anlatırken telefonda ağlamaya başladı. O geceyi ömrüm boyunca unutamam, bizlerde o gece çok korktuk. Ve sonra burada da nöbetler tutuldu. Saraybosna’da Türk bayrakları ile Baş Çarşı ve çevresinde yüzlerce insan toplandı. Çok şükür ki Allah yardımcımız oldu”
HIRVAT POLİS SAÇMALADI…. SIRP BÖLGESİNDEKİ GİZEMLİ ŞELALE… ——>>>> YARINKİ YAZIDA