Cumhurbaşkanı’nın ‘Yatırımcının önünü açın’ talimatına rağmen, ‘Bugünlerde kredi musluklarını kapayanlar, basit meselelerde geri kredi çağıranlar ihanet etmiş sayılır’ değerlendirmesine karşın kamu kuruluşu Vakıfbank’ın aksi tutumunu Işık Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murat Ferman da eleştirdi.
TGRT Haber’de Gülden Demirtaş’ın sunduğu “Konuşacak Çok Şey Var” programına konuk olan Ferman, yatırımcıya destek olmayan Vakıfbank’ı ‘milli duruş sergilememek’ ile suçladı. Türkiye’nin topyekûn bir saldırı altında olduğuna dikkatleri çeken Prof. Ferman, topyekûn de bir mücadele verilmesi gerektiğinin altını çizerek kamu bankalarını yatırımcıya kolaylık sağlamaya çağırdı.
“FITCH, S&P, MOODY’S AYMAZLIK YAPIYOR”
Türkiye’nin birçok badire karşısında gösterdiği dayanıklılığının ‘ekonomik fazilet’ olarak kabul edilmesi gerektiğine vurgu yapan Ferman, “Fitch, S&P ve Moody’s gibi üç büyük kredi derecelendirme kuruluşu, kendi değerlendirmelerinin zaten siyasal olduğunu saklamıyor; bunu söylüyor. Raporların içinde siyasi vurgular olması da sadece Türkiye’ye has bir şey de değil. Ancak Türkiye özelindeki durum şöyle; 18 yıl ‘yatırım yapılabilir’ notu için uğraştık. Bu eşit olmayan bir rekabet ve geç verilmiş bir hükümdü aslında… Çok önce hak ettiğimiz derece, çok geç verildi ve çok kolay da alındı. Türkiye ile mukayese edilemeyecek ülkeler için ‘yatırım yapılabilir’ notu geçmişte çok cömert dağıtıldı. Mesela Yunanistan… Yunanistan için artık, ‘muflis’ dememek için nezaket sahibi değil; aymaz olmak lazım. Fransa’nın haline bakın, diğerlerinin durumuna bakın. Almanya’ya bakın, Avrupa Birliği’ne bakın, Amerika’daki duruma bakın… Türkiye bunların yanında; çok iyi durumda… Subjektif kararlar ile Türkiye cezalandırılıyor. ” ifadelerini kullandı.
“BANKALAR BİRLİĞİ BAŞKANI OLMAK İLE BU İŞLER OLMAZ”
Bankalar için kötü müşteriyi, ‘kredi kartı borcunu tam zamanında ve tam olarak ödeyendir’ diye örnekleyen Ferman, “Hiçbir zaman faiz, gecikme, temerrüt kullanmayan bu müşteriler, bankacılık için sicili bozuk kötülerdir. Kredi kartından nakit çekenler, birinin minimumunu alıp öbürünün bilmem nesi ile ödeyenler ise ‘en iyi müşteri’ sayılır. Buradan bakınca; bankacılıktaki iş modelinin değiştirilmesi gerektiği çarpıcı şekilde görülüyor. Öte yandan kamu bankaları da reformist olmalı; öncü rolü oynayıp, paradigma değiştirmeli… Uzun bir direnç sonunda kredi artışını yüzde 20’nin üzerine çıkardılar galiba… Fakat özel sektör çok daha dinamik, kısa sürede yüzde 15’i yakaladı. Oysa; burada kamu bankalarının daha cevval olması gerekiyordu. Kamu bankaları daha atak olmalıydı. Özel sektörün değil; kamu bankalarının öncü olması lazım gelirdi. Kamu bankaları da kâr etsin elbette; ama onların atalete düşmemesi gerekirdi. Yatırımcının önünü açacak kredileri vermekte uyuşuk, gevşek, tembel davranmaması gerekirdi. Daha çevik, önde ve yol açan olması gerekirdi. Nitekim, uluslararası derecelendirme kuruluşlarının değerlendirmelerinden sonra ‘sermaye yeterliliği’ bakımından en çok sıkıntıyı yine malûm iki kamu kuruluşları çekecek. Medyada bu problemi sadece Türkiye Gazetesi haberleştiriyor nedense… Gayet de güzel dikkat çekiyor. Yani; kendi içimizde de tutarlı olmamız lazım. Bunlara da eğilmek gerekiyor. Öyle sadece söz ile, Bankalar Birliği Başkanlığı yaparak bu işler olmaz. Türkiye hakikaten topyekûn bir saldırı altındayken; topyekûn de bir mücadele içinde olmalıyız” diye hatırlatmada bulundu.
“BANKALARIN ÖNÜMÜZÜ AÇMASI LAZIM”
‘Mevcut bankacılık sisteminde kredi değerlendirme mekanizması avukat kafasıyla, riskleri minimize etme yaklaşımıyla artık tıkanmıştır’ diye sözlerini sürdüren Işık Üniversitesi Öğretim Üyesi Murat Ferman, “Özellikle böyle dönemlerde, üretken değerlendirme sistemlerine geçilmesi lazım. Şu anda davranışsal ekonomi, yani nöroekonomi ön plana çıkıyor. Dünyanın en değerli unsurlarından biri sevgidir. Misal; eşinizi kaç ton seviyorsunuz, evladınızı kaç metre kucaklıyorsunuz? Bunu en iyi çocuklar tarif edebilir. Kollarını iki yana açar ve ‘Dünyalar kadar seviyorum’ der. İşte bu… Sevgi objektif midir? Netice itibariyle her şey objektif ölçülemez. Ekonomi de böyle… Kamu bankaları bazen de olaylara, durumlara sübjektif yaklaşabilmeli… Buyurunuz; uluslararası siyasi kararlar sonucu, ekonomide rasyonel olmayan davranışlar var. Bu yüzden güven, güven, güven… Bir poşet teminat ile, ufak bir sıkıntı ile ‘geri çağırma’ ile ekonomi döndürülemez. Daha kreatif bankacılığa, finans tekniklerine, iş modellerini değiştirmeye yoğunlaşmak gerekiyor. Bankacılık risk müessesidir. Bankaların önümüzü açması lazım” diye konuştu.
“KREDİ VERMEZSEK EKONOMİ DÖNMEZ”
FED eski Araştırmalar Direktörü Erkin Şahinöz de ‘Kredi vermezsek, ekonomimizin çarklarının dönme şansı yok’ dedi ve devam etti: “KOBİ olarak da tarif edilen küçük ve orta gelir hacmi olan işletmeler, Türkiye ekonomisinin yüzde 70’ini oluşturuyor. Türkiye’deki istihdamı bu küçük, orta ölçekli işletmeler karşılıyor. Türkiye’de bugün katma değer oluşturabiliyorsak; bunun yarısı yine bu firmalar sayesinde… Buna karşın; hâlâ KOBİ’lerin para bulma, finansmana erişim konusunda problemleri var. Bizim yaşadığımız küresel ölçekli problemleri eve, hane halkına yansıtmamamız gerekiyor. Dolayısıyla çok ciddi derecede KOBİ’lere yönelik, önlem planı çıkarılması, ‘kredi garanti fonu’nun şartsız, güçlük çıkarmadan uygulanması gerekiyor.”