Çocuklarımızı kim, nasıl tehdit ediyor?

İnegöl Belediyesi, İnegöl Kent Konseyi ve Aile Akademisi işbirliği içerisinde ailenin yeniden inşasına yardımcı olma adına geliştirilen “Aile Akademisi Önleyici Aile Projesi”nin ilk ayağı gerçekleştirildi. 9 Haftalık seminer programının ilk konuğu Eğitimci Yazar Mücahit Gültekin, seminerin konusu ise, “Çocuklarımızı kim, nasıl tehdit ediyor?” oldu.

Yayınlama: 14.12.2015
501
A+
A-

Sanki Konukoğlu Konferans salonunda gerçekleştirilen seminere İnegöl Belediye Başkan Yardımcısı Alper Taban, İnegöl Kent Konseyi Başkanı Haydar Cerrah ve çok sayıda vatandaş katıldı

 

SİZ İLGİLENMEZSENİZ, HİÇ KİMSE SİZİN AİLENİZ İLE İLGİLENMEZ






Seminer öncesi açıklamalarda bulunan İnegöl Kent Konseyi Başkanı Haydar Cerrah, “Aile Akademisi Programına hoş geldiniz. Aile Akademisi Bursa’da ve birçok yerde başarıyla yapılmış, güzel sonuçlar alınmış bir çalışma. 9 Hafta sürecek olan bir çalışma bu. İnegöl’de çeşitli STK’larımız var. Birbirinden kıymetli güzel çalışmalar ortaya koyuyorlar. Benzer çalışmalar daha önce yapıldı ama Aile Akademisi konusu bu kadar geniş kapsamlı, bu kadar artı içerikli bir program. O yüzden bizde Kent Konseyi olarak İnegöl için birçok proje yaptık ama Aile Akademisi çalışmalarının bizim en hayır çalışmamız olduğuna inanıyoruz. Ve ciddiye alıyoruz. Mobilya öğrenmek, aşçılığı öğrenmek, çaycılığı öğrenmek, her şeyi öğrenmenin bir çıraklık dönemi vardır. Bazı mesleklerde 5-10 yıl çıraklık yapılır ve sonra kalfa olunur, usta olunur. Maalesef aile gibi önemli bir kurumun, bir okulu yoktur, bir çıraklığı yoktur. Sanki önemsiz bir kurummuş gibi. Herkes babasından, amcasından duyduğunu gördüğünü, yapar. Daha önceki dönemlerde benzer çalışmalarımız olmuştu. Evlenecek olan bütün insanlar mecburi eğitime tabi tutulsunlar. Fakat bazı konular eksiklikler olduğu için başaramamıştık. Ben şunu halen daha sorguluyorum; devletimizden de bu konuda çalışmalar bekliyoruz. Bu ülkede kadınıyla erkeğiyle, evlenecek olan herkesin çok ciddi bir eğitime tabi tutulması lazım. Çünkü gerçekten evlilik ve bunu sürdürmek zor bir olay. Geçmişte hepiniz bilirsiniz 2 aile arasında problem olduğu zaman, baba evlat arasında problem olunca, bir şekilde araya girenler onları konuştururlardı. Şimdi maalesef arabozucular çoğalmış ve hepsi birden arayı bozmak için büyük bir uğraş veriyor. Bunun içerisinde TV’ler dizisiyle, magaziniyle, topluluk bir bütün olarak ailenin bozulması için uğraşıyorlar. Aile Akademisinin en güzel sloganlarından birisi; “Siz korumazsanız, kimse korumaz”. Cumhurbaşkanı, Başbakan bu ülkenin her türlü sorunları ile ilgilenebilir. Şehrin belediye başkanı, şehirle ilgili sıkıntıları giderebilir. Ama şunu söyleyebiliriz ki; siz ilgilenmezseniz, hiç kimse sizin aileniz ile ilgilenmez” dedi.

 

PROGRAM 9 HAFTA SÜRECEK

Belediye Başkan Yardımcısı Alper Taban ise, “Hepimizin bildiği gibi aile toplumumuzun temelidir. Toplum bir nevi aile yaşamımızın dev ekranda görüntüsüdür. Türk aile yapısı batı toplumlarına nazaran daha kaynaşık bir yapıya sahiptir. Çekirdek aile yapısının giderek yaygınlaştığı günümüz Türkiye’sinde geniş ailelerin var olması, akrabalık ilişkilerinin devam etmesi modern çağ toplumlarına nazaran hala bazı değerleri kaybetmediğimizin göstergesidir. Dinimiz de aileyi kutsal bir yapı olarak görür. Aile topumun temel taşıdır. Sağlam ve düzenli ailelere sahip olan toplumların güçlü olduğu her devirde görülmüştür. Aile yaşamı bozuk olan toplumlar ise er geç çöker ve yok olurlar. Ailedeki dirlik ve düzenlik topluma yansıdığı gibi bozukluk ta topluma geçer. Bunun için aileyi daima güçlü tutmak, aile yaşamının bozulmasını önlemek gerekir. Bu kapsamda İnegöl Belediyesi olarak İnegöl Kent Konseyi ve Aile akademisi ile işbirliği içerisinde ailenin yeniden inşasına yardımcı olma adına “Aile Akademisi Önleyici Aile Projesi”ni hayata geçiriyoruz. Bu proje çerçevesinde iki temel amacımız var. Bunlardan biri; aileyi olumsuz etkileyen sorunların kaynaklarını tespit etmek bir diğeri ise sorunları doğuran bu kaynaklarla mücadele etmektir. 9 hafta sürecek olan bu özel projemizin ilk haftaki konuğu Eğitimci Yazar Mücahit Gültekin bugün bizimle birlikte olacak. Bugün bize “Çocuklarımızı kim, nasıl tehdit ediyor” konu başlığı ile güzel bir anlatım gerçekleştirecek. 6 Şubat’a kadar devam edecek olan programlarımızda her hafta yeni bir konu ve konuşmacı bizlerle birlikte olacak önümüzdeki hafta Cumartesi saat 14.00’de Yasin Kuruçay hocamızla “Müzik” konusunu konuşacağız. Bugünden bu programı da hatırlatmış olalım. 9 hafta sürecek olan bu projemizin giderek yozlaşan değerlerimizi, unutulmaya yüz tutan akrabalık ve aile ilişkilerimizi yeniden canlandırmamıza vesile olacağını ümit ediyor, hayırlı günler diliyorum” dedi.

 

Konuşmaların ardından seminere geçildi.

 

DOĞRU BİR TEDAVİNİN İLK ŞARTI, DOĞRU BİR TEŞHİSTE BULUNMAKTIR

Ailenin sadece Türkiye’de değil bütün bir dünyada tehdit altında olduğunu belirten Eğitimci Yazar Mücahit Gültekin, “Bu sorunun hepimiz farkındayız, ama sorunun asıl nedenlerini görmekte zorlanıyoruz. Boşanmaların, şiddetin, uyuşturucunun, tüketim bağımlılığı, kumar alışkanlığı vb. sorunların ardında yatan asıl nedeni göremediğimiz sürece bu sorunlara çözüm üretmemiz de mümkün olmayacaktır. Doğru bir tedavinin ilk şartı, doğru bir teşhiste bulunmaktır” dedi.

 

DÜŞMANINI TANIMAZSAN, DİNİNİ DE, AHLAKINI DA KORUYAMAZSIN

Mücahit Gültekin konuşmasını şöyle sürdürdü: “Bunun için önleyici aile modelinin ilk prensibi ‘tehlikenin farkında olmaktır.’ Peki tehlike nedir?  Tehlike, semptomlarla sorunları karıştırmamızdır. Boşanmalar, uyuşturucu, kumar, marka bağımlılığı vs. bunların hepsi semptomdur, belirtidir. Semptomlar hastalığın/sorunun sinyalleridir. Bizim asıl bu semptomları var eden, bu semptomların altında yatan sebepleri görebilmemiz gerekir. Bakın bugün Bonzai ülkemizde yasak ama Bonzai’ye götüren bütün yollar serbest. Biz bugün Bonzai’yi konuşuyoruz ama çocuklarımızı Bonzai’ye götüren haz merkezli materyalist kültürü konuşmuyoruz. Hatta diyebilirim ki, bu kültürü yücelten, sahiplenen argümanlar kullanıyoruz. Bu projede ele alınacak sorunların tamamının altında yatan ana sebep sekülerleşmemizdir. Gösteriş ve şov kültürü içinde yaşıyor ama çocuklarımızın kötü arkadaş etkisinde kalmasından, marka tutkusundan, kumar bağımlılığından yakınıyoruz. Buradaki tezatı anlayabilmemiz gerekir. Şov kültürü/popüler kültür,  beğenilme, alkışlanma, çoğunluğa dahil olma üzerine kuruludur. Hepimiz beğenilmek istiyoruz, alkışlanmak istiyoruz, güçlü olmak, zengin olmak istiyoruz; ‘vay be! helal olsun adama’ denilsin istiyoruz.  Çocuklarımızın rütbesiyle, zekâsıyla, makamıyla, kazandığı parayla, kazandığı üniversiteyle övünüyoruz. Çokluğu seviyor, yalnız kalmaya, horlanmaya, kınanmaya tahammül edemiyoruz. Çocuklarımız bizdeki bu zaafları görerek, hissederek büyüyor. Eğer çocuklarımızın bu sorunlardan uzak büyümesini istiyorsak, ilkin onlara ‘düşmanlı bir dünyada’ yaşadıklarını öğretmeliyiz. Evet, bizim düşmanımız var. Düşmanlı bir dünyada yaşamak demek buzlu bir yolda yürümeye benzer. Her an kayma/düşme tedirginliği/dikkati/şuuru/bilinciyle bu hayatı yaşamalıyız. Ama biz düşmanımız yokmuş gibi davranıyoruz.  Rahat ve konfor arıyor, çocuklarımıza rahat ve konforlu bir yaşam vaat ediyoruz. Bakın Kur’an bize sürekli düşmanımızı tanıtıyor. Kur’an baştan sona bize Şeytan’ı anlatıyor, onun tuzaklarını anlatıyor. Neden? Çünkü düşmanını tanımazsan, dinini de, ahlakını da koruyamazsın. Allah’ın Hz. Adem’i yarattıktan sonra ona ilk uyarısı ‘düşman” uyarısıdır; ‘Bu senin apaçık düşmanındır, onun söylediklerine kanma’ demiştir. İsra Suresi’nde aynen şu söyleniyor: ‘Onlardan güç yetirdiklerini sesinle sarsıntıya uğrat, atlıların ve yayalarınla onların üstüne yaygarayı kopar, mallarda ve çocuklarda onlara ortak ol ve onlara çeşitli vaadlerde bulun. Şeytan, onlara aldatmadan başka bir vaat etmez. ‘  Bakınız, şeytan mallarımıza da çocuklarımıza da ortak olmak istiyormuş. Ne demektir bu? Mallarda ortak olmak demek, kazanırken de harcarken de bize yön vermesi demektir. Çocuklarda ortak olmak demek, yetiştirirken de, onlara bir hedef belirlerken de bizi manipüle etmesi demektir. Düşmanımızın olduğunu bilmek, bizi uyanık kılar, bilgili kılar, bilinçli kılar. Düşmanımızın olduğunu bilmek bizi mücadeleye yöneltir. Kötülüklerle mücadele bizi korur. Kötülüklerle mücadele eden bir atmosferde büyüyen bir çocuk dostunu da düşmanını da tanımaya başlar”

 

Daha sonra önleyici aile modelinin diğer prensiplerini anlatan Gültekin, bu prensiplerin; Bataklıkla mücadele etmek, çocuğun yanında yanlışın karşısında olmak, iyi bir model olmak, ahiret bilinciyle hareket etmek olduğunu söyledi.

 

ÖNLEYİCİ AİLENİN ÖZELLİKLERİ

Her bir prensibi ayrıntılarıyla anlatan Gültekin, Önleyici Aile’nin özelliklerini şu şekilde sıraladı: Önleyici aile çocuğunun pedagojik sorumluluğunun kendisinde olduğuna inanır; bu sorumluluğu bir kuruma, bir kişiye, bir uzmana devretmez. Önleyici ailede evde otoriteyi temsil eden birisi vardır. (Son sözü söyleyen, son kararı veren). Önleyici aile, çocuklarının hatalarına karşı duyarlıdır; çocuklarını savunma/kayırma refleksiyle hareket etmez. Önleyici aile çocuğunu değil, değerleri merkezi alır. Önleyici aile, çocuklarını konfora ve rahatlığa değil; zor ve sıkıntıya alıştırır. Önleyici aile, sosyal sorunlarla ilgilenir ve sosyal sorunlar hakkında evde sohbet eder; çocuklarını bilgilendirir. Önleyici aile çocuğuyla sohbet eder, oyun oynar; ona zaman ayırır. Önleyici aile, “aile” algısıyla hareket eder; birey algısıyla değil. Önleyici aile, fedakardır. Ailesi için yaptığı fedakarlığın kendisi için yapılmış bir fedakarlık olduğunun bilincindedir. Önleyici aile “ailenin bütünlüğüne” inanır. Ailenin fertlerinden birisinde olan problemin diğer fertleri de etkileyeceğini bilir. Önleyici aile evde, sabır, sevgi, şükür, adalet, doğruluk, hoşgörü, afvedicilik, sorumluluk yardımlaşma/paylaşma gibi ahlaki değerlere dayalı bir atmosfer oluşturur. Önleyici aile çocuğunu takip eder ama tahkir etmez. İyi bir gözlemcidir.

 

İsraf kavramına da değinen Mücahit Gültekin, , “İsraf demek sadece, lambaları, muslukları açık bırakmak değildir. Çocuklarımıza duygularımızı da, düşüncelerimizi de, zamanımızı da israf etmememiz gerektiğini öğretmektir” dedi.

 

ÇOCUKLARIN KAHRAMANI OLMALI

Çocukların bir kahramanı olması gerektiğini söyleyen Gültekin, “Anne-babalar çocuklarını onların ilgilerine, yeteneklerine ve kişiliklerine uygun kahramanlarla tanıştırmalıdır. İslam tarihinde ve günümüzde çocuklarımıza model olabilecek pek çok gerçek kahraman vardır. Bu kahramanlar evde bol bol sohbet konusu olmalıdır” dedi.

 

Gültekin sözlerini şu ifadelerle tamamladı:  “Çocuklarımıza şunu sık sık vurgulayalım; yanlış olmaktansa, yanlışlarla birlikte olmaktansa, yalnız ol!” 



Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.

betnis giriş
betnis
yakabet giriş