“Müslümanların bu tezadı çözmesi gerekir”

İlçe Müftüsü Kazım Güzel, Hz. Muhammed A.S.’ın canına kast eden müşriklerin değerli eşyalarını O’na emanet ettiklerini belirterek, “Bugün Müslümanlarda babası oğluna güvenemiyor da parayı bankaya yatırıyor. Emin Peygamber’in güvenilmez ümmetleri. Birbirine güvenemeyen ümmeti… Müslümanların bu tezadı çözmesi gerekir” dedi.

Yayınlama: 26.10.2015
540
A+
A-

Muharrem Ayı kapsamında geçtiğimiz Cuma akşamı saat 20.30’da İlçe Müftülüğü tarafından ‘Hicret ve Muharrem Ayı’ adlı bir panel gerçekleştirildi. İlçe Vaizi Sami Kencik’in ‘Hicrete Götüren Yol’, İlçe Vaizi İsmail Yıldırım’ın ‘Hicret Safhası’ ve İlçe Müftüsü Kazım Güzel’in ‘Hicretten Alınacak Ders’ konularına değindikleri panelde önemli bilgilendirmelerde bulunuldu. Panele; Belediye Başkan Vekili Turgay Yel ve vatandaşlar katılım gösterdiler.

 

EMEĞİ GEÇENLERE TEŞEKKÜR






Panel öncesi bir konuşma yapan Belediye Başkan Vekili Turgay Yel, “Diyanet İşleri Başkanlığı ile İl Müftülüğü olarak dönem dönem birlikte programlar yapmaktayız. Yakın zaman önce Bursa İl Müftümüz misafirimiz olmuştu. Böyle güzel programlarda emeği geçen tüm hocalarımıza teşekkür ediyorum. Bu akşam Hicret ve Muharrem Ayı adlı panelimizi dinleyeceğiz. Sözü kendilerine bırakıyorum. Katılan herkese saygılarımı sunuyorum” dedi.

 

“HİCRETE GÖTÜREN YOL”

Yel’in ardından paneli gerçekleştirmek için kürsüye çıkarak ‘Hicrete Götüren Yol’ adlı bölümünü anlatmak için söz alan İlçe Vaizi Sami Kencik, “Hicret, İslam tarihinde büyük bir yere sahiptir. Kelime anlamı olarak bir yerden bir yere göç etmektir. Tehcir dediğimiz durumdan göç edilmesine sebep olacak tutumlarda bulunan insanların halidir. Özel mana olarak da gayrimüslim ülkeden inancını daha rahat yaşayacağı ülkeye göç etmektir. Hicret dediğiniz zaman yaşadığı, doğduğu, sevdiği yeri terk eden insanlar olarak Peygamber Efendilerimizi de hatırlarız. Hz. Nuh A.S. tufanın isyan edenler için bir felaket, iman edenler için ise bir hicret oluşunu hatırlarız. Hz. İbrahim A.S. döneminde zulme nasıl hicret edileceğini öğreniriz. Hz. Hacer hicretin kutlu geliniydi, Hz. İsmail de hicretin bebeğiydi. Hicretin nasıl bir teslimiyet olduğunu onlardan öğrendik. Sen muhacir olursan, Allah için göç etmeyi göze alırsan denizler sana yol verir, dağlar yolunda eğilir, çöller sofranı hazırlar. Hz. Muhammed A.S. Efendimiz hicretin medeniyet olduğunu bize öğretmişti. Hicret durduk yerde oluşan, hadi hicreti gerçekleştirelim şeklinde oluşan bir şey değildir. Belli safhalara sahiptir. Peygamber Efendimize verilen izin ve O’nun Sahabe-i Kiram’ı örgütlemesi ve artık iznini vermesi… Hicreti oluşturan ortam bizim düşünebileceğimiz şeyler değildi. Umre veya Hac vesilesiyle gidip o coğrafyayı gördüğümüz zaman ‘Nasıl olmuş acaba?’ sorusunu sormadan edemiyoruz. Çok zorlu bir yolculuğun ardından yeni bir memlekete alışma evresine girilmiştir. Hatırlarız, ibret alınacak durumları öğrenmeye çalışırız ve günümüzde Allah için neler yapabiliriz, neler yapmaya gücümüz yeter, nelerden uzak dururuz konularını hatırlarız. Kureyş kabilesi Sahabe-i Kiram’a eziyet ediyordu. Önceleri görmezden geliyorlar fakat daha sonra Müslümanların giderek çoğaldıklarını gördükleri zaman haksız kazançlarının önleneceğini fark ettiklerinde eziyetlerini artırmaya devam ediyorlar. Peygamber Efendimiz, çok sıkıntıda olanların Habeşistan’a gitmelerine izin vermişti. Müşrikler daha sonra durumu abartarak ambargo uyguluyorlar. Peygamber Efendimiz ardından Taif kentini bir umut olarak görüyor ama orada da sert bir tavırla karşılaşıp geri dönüyor. Sonraki senelerde Medineli Müslümanlarla görüşüyor ve bazı anlaşmalar yapıyor. ‘Sen gel, her şeyimizi sana feda ederiz’ sözlerinden sonra hicretin yaklaştığını fark ediyor. Mekke’den Medine’ye göç etmek isteyenlere izin verirken; ‘Sizin hicret edeceğiniz yerin 2 kara taşlık arasında hurmalık bir yer olduğu bana gösterildi’ diyor. İzin üzerine hicret başlıyor. Kısa zamanda pek çok Sahabe-i Kiram göç ettiler. Müşrikler bu durum üzerine boş durmuyorlar. Durumu nasıl engelleriz, Hz. Muhammed’i nasıl engelleriz diye planlar kuruyorlar. Hep beraber O’nun işini bitirmek şeklinde bir karara varıyorlar. Bu kararı Peygamber Efendimiz, Allah-u Teâlâ tarafından haber alıyor. Müşrikler tuzak kurarken Allah da tuzakları bozuyordu. Peygamber Efendimiz hicret etmeden önce her türlü görevini yerine getirdi ve hicret etmeye başladı” şeklinde konuştu.

 

“HİCRET SAFHALARI”

Kencik’in ardından söz alan İlçe Vaizi İsmail Yıldırım, ‘Hicret Safhaları’ konusu ile ilgili bilgilendirmelerde bulundu. Yıldırım, “Onlar Müslümanları zorlamıyorlardı, bir şeyi teklif etmiyorlardı, doğruyu, hakkı, tevhidi, orijinal dini, Allah’ın dinini anlatıyorlardı. Din adına başka şey uyduranlar, Allah yerine başka varlıkları tasdik edenler bundan rahatsız oluyordu. En aşırı gittikleri durumda Kur’an-ı Kerim; ‘Sizin dininiz size olsun, bizim dinimiz de bize’ gerçeğini ortaya koyuyor. Zorlama yoktu. Cenab-ı Allah; ‘Hakikat bu, yol bu, benim dinim bu. Dileyen iman etsin, dileyen etmesin. Hesabı kendisine ait’ diyordu. Bu orijinal, akla, iradeye hitaba rağmen yamuk rahat durmuyor, yamukluğunda ısrar ediyor, batıl batıllığını dayatıyordu ve Peygamberler hicret etmek zorunda kalıyorlardı. Din, hakta sebahtır. Her şeye rağmen yamulmamaktır. Bedel ödemeye hazır olmaktır. Hakk’a talip olan Peygamberler, gerçek müminler hicreti göze aldılar. Cenab-ı Allah izin verdi, Müslümanlar Medine’ye hicret ettiler. Haktan rahatsız olanlar ‘Muhammed de oraya giderse orada bunlar toparlanır, hakikati öğrenirler, öyleyse Muhammed’i durduralım’ dediler. Herkes bir fikir sundu. Ebu Cehil’in korkunç teklifi kabul edildi. Cenab-ı Allah’ın haberdar etmesi ile beraber Hz. Ebubekir’e giderek yol arkadaşı olacaklarının müjdesini verdi. Alacağımız en büyük derslerden bir tanesi şudur ki; öldürmek istedikleri adama mücevherlerini teslim ediyorlardı. Çünkü Muhammed-ül Emin diyor. Düşman da olsa, öldürmek istediğimi bilse de emanete hainlik etmez diye biliyorlardı. Emanetler yanındaydı. Nasıl olsa ben gideceğim, bunlar da hayatıma kast edenler demedi. Hak, haktır dedi. Ali’ye yat buraya, sabahleyin sahiplerine dağıt emanetleri dedi. Hz. Ali’yi bırakıp yola çıkıyorlar. Hz. Peygamber, gece Ebubekir ile hedef şaşırtarak Sevr’e gitti. Orada 3 gün kaldı. Hz. Peygamber’in başına ödül koydular. Paraya tamah edenler peşine düştüler. Mağaranın önüne geldiler. Üçüncüleri Allah olan iki kişi hakkında telaşa mı gerek var. Güvercin, örümcek ağı görünür sebeplerdir, asıl sebep Allah’ın korumasıdır. 3 gün orada kalıp tekrar yola çıkıyorlar. Kılavuz buluyorlar. Kılavuz Müslüman değil ama işi bilen, dürüst, mert bir müşrik. Mert, merttir diyor Resulullah. Mert kaliteli, karakteri düzgün Müslüman olmaktır mesele. Çocuklarımızı, gençlerimizi sağlam karakterli yetiştirme zaruretini fark ediyorsunuz. Daha sonra Kızıldeniz tarafını takip ederek yolculuğa devam ediyorlar. Ödül büyük. Bir sürü insan takip ediyor. Onlardan biri de Sürâka… Buluyor izlerini, tam yakalayacakken atı tökezliyor düşüyor, bir daha doğruluyor tam yakalayacakken atının ayakları kuma batıyor ve anlıyor durumu. İşi anlıyor, özür diliyor. Resulullah da geri gönderiyor. Müşrik olmasına rağmen hakikati gördüğü için geri dönüyoruz, Hz. Peygamberin peşinde olanları ‘Bu tarafta kimse yok, geri dönün’ diyerek engelliyor. Yolda çok harika hadiseler var. Yolda Hz. Zübeyr’in kafilesi ile karşılaşıyorlar. Hz. Zübeyr, Hz. Peygamber’e beyaz elbise ve bayrak veriyor. Beşeri manada bütün tedbirlerini alarak beşer üstü noktaya gelince de Allah’a sığınarak, sadece Allah’a tevekkül ederek Kuba’ya geliyorlar. Müslümanlar Resulullah’ı Kuba’da karşılıyorlar. Orada 14 gün kalıyor. Daha sonra bir Cuma günü Medine’ye yola çıkıyor. Salimoğulları köyünde öğle vakti ilk Cuma’yı kılıyor. Resulullah Kuba’ya geldiği zaman yaptığı ilk iş Müslümanların imanda, ibadette, gönül birliğinde kaynaşacakları, ümmet olmayı gerçekleştirecekleri Kuba Cami’sini yapıyor. Medine’ye vardığı zaman devesinin çöktüğü yere cami yaptırıyor. Dinde sebat, hakta sebat, sadece Allah’a sığınma, ondan yardım bekleme… Mevla’m hepimize onları örnek almayı, onlar gibi dinde sebatı, gerekirse cihadı, gerekirse hicreti göze alabilen şuurlu Müslümanlar olabilmeyi nasip etsin” diye konuştu.

 

“HİCRETTEN ALINACAK DERSLER”

Son olarak söz alan ve ‘Hicretten Alınacak Dersler’ konusunda bilgilendirmelerde bulunan İlçe Müftüsü Kazım Güzel, “Allah resulü vahyi almış, Varaka Bin Nevfel’e götürmüştü. Dinledikten sonra; ‘Müjdeler olsun. Sana gelen Namus-u Ekber’dir. Sen Peygambersin’ diyor. Müjdenin arkasından; ‘Keşke o zamana kadar yaşasaydım, genç ve dinç bir şekilde senin Peygamberliğin zamanında bulunsaydım da kavmin seni memleketinden çıkaracakları zaman senin yanında yer alsaydım, seni savunsaydım’. Allah Resulü; ‘Ben onları Cennet’e çağıracağım, hakikate çağıracağım onlar da beni memleketimden mi kovacaklar?’ diye soruyor. Varaka Bin Nevfel ise; ‘Senin getirdiğin bu davayı getirip de memleketinden sürgün edilmeyen olmamıştır’ diyor. Peygamberlik mesleği yiğitlik mesleğidir. Hakk ve hakikati anlatma mesleği, biraz da hicreti göze alma cesaretini gösterebilecek kahramanların mesleğidir. Allah Resulü, risalet müjdesi ile sürgün edileceği haberini birlikte almıştır. Bu, Müslümanlara ‘Doğru söyleyeni 9 köyden kovarlar’ korkusunu aşılamak yerine 10’uncu köyün olduğunu Peygamber mesleğiyle öğreten bir vesikadır. Bu çok önemlidir. 10’uncu köyü göze alamayan adamdan dava adamı olamaz” dedi.

 

“KÜFRÜN ELEBAŞLARI İÇERİSİNDE TEK BAŞINA YİĞİTÇE KALDI”

Güzel, “Resulullah A.S. bir liderin nasıl olması gerektiğini yaşayarak göstermiştir. Bir insan düşünün bütün ümmetini sıkıntılar karşısında eza, cefa karşısında, tehdit ve şantaj karşısında tek tek önce Habeşistan’a daha sonra Medine’ye yol verip göndermiş ama küfrün elebaşları içerisinde, kâfir memlekette akrep ve yılanların içinde tek başına yiğitçe kalmıştır. Bir müsteşrik Müslüman oluyor da sebebi sorulduğunda diyor ki; ‘Bir insan hayatı söz konusu olduğunda yalan söyleyemez. Muhammed S.A.V. bütün ümmetine tek tek izin veriyor, kendisi Mekke’den Medine’ye en müsait zamanda çekip gitmiyor. İzin gelmediği için, müsaade olmadığı için tek başına yürekle, yiğitlikle müşrik toplumun içinde kalıyor ve izni bekliyor. Rabbinden izin en tehlikeli zamanda geliyor. Bu adam Peygamber olabilir. Başka birisi böyle bir cesareti gösteremez. Resulullah Efendimiz, emin insan nasıl olur, davasına inanmanın emniyet ve güveni nasıl taşınılır bunu göstermiştir. Bugün Ümmeti Muhammed olarak dava adamı olup lider olarak gerekirse önce kendimizi değil, insanımızı düşünüp yiğitçe, mertçe küfür diyarında kalmayı göze almak, tehlikelere göğüs germek, canımızı ortaya koyabilmek gibi bir mertliği Peygamberden öğrenmemiz gerekiyor” ifadelerini kullandı.

 

“HERKES GİTTİĞİ YERİ MEDİNE YAPMAKLA MÜKELLEFTİR”

Hicret’in bir kaçış olmadığını belirten Güzel, “Hicret, Allah’ın davasını bir mekânda sonuna kadar, bütün tehditlere rağmen, bütün teklifleri reddederek, canını ortaya koyarak anlatmaktır. Artık kendi imkânı kalmayınca ve de ilahi irade o tebliğ için başka bir yerde görevlendirince orayı izin ile terk etmenin adıdır. Hicret, ferdi davetin cemaate, cemaatle ümmete, ümmetten devlete gidişin adımlarının atılmasıdır. Fertten cemaate, cemaatten kadrolaşmaya, kadrolaşmadan kitleleşmeye dönük bir vizyonu, misyonu fiiliyata dökme hadisesidir. Peygamber A.S.’ın hicretinden bahsedilince Peygamberimizin Medine’ye hicret ettiği söylenir. Bu yanlıştır. Peygamber A.S. Medine’ye hicret etmemiştir. Yesrip’e hicret etmiştir. Orayı kendisi Medine yapmıştır. Orası kendisi tarafından medeni hale gelmiştir. Müslümanlar olarak bir yere gittiğimiz zaman herkes oranın Medine olmasını beklemektedir. Hayır, herkes gittiği yeri Medine yapmakla mükellef ve görevlidir” şeklinde konuştu.

 

“‘BURASI RAHATMIŞ’ DİYEREK PEŞLERİNDEN GİTMEDİ”

Güzel, “Müslümanlar Habeşistan’a hicret etmişler, ‘Resulallah keyifle yaşıyoruz’ demişlerdir. Resulullah’ın arkalarından gitmesi gerekirdi, gitmiyor. Neden? Çünkü Habeşistan’da güçlü bir devlet var. Hâlbuki İslam’ın devletle ilgili ayetleri gelecek. İslam kendi devletini kuracak. Onun için kuvvetli bir devletin olduğu yerde bul olamazdı. Güçlü bir devletin olmadığı yere Peygamber’in hicret etmesi gerekirdi. Onun için Allah Resulü, ‘Burası pek rahatmış’ diyerek Habeşistan’a gitmedi, kuracağı devletinin yerini aradı. Bütün çilelere, tehditlere rağmen orada kaldı” dedi.

 

“EMİN PEYGAMBER’İN GÜVENİLMEZ ÜMMETLERİ”

Allah Resulü, hicret için izin en zor zamanda geldi ama o zamana kadar bekledi. O zor zamanda canına düşmüş, bütün her taraf katil sürüsüyle Peygamber A.S.’ın üzerine saldırdığı sırada o kendisine saldıranların altını, akçesi, gümüşü, parası Allah Resulü’nde emanetti. Can düşmanlarına gidip mallarını, mülklerini emanet ediyorlar. Peygamber ile ümmeti ne kadar tezat teşkil ediyor. Bugün Müslümanlarda babası oğluna güvenemiyor da parayı bankaya yatırıyor. Kardeş kardeşe güvenemiyor, parasını bankaya yatırıyor, kardeşi gidip bankadan faizle alıyor. Peygamber A.S.’ın karşısındaki düşmanlar değerli eşyalarını Peygamber Efendimize emanet ediyor. Emin Peygamber’in güvenilmez ümmetleri. Birbirine güvenemeyen ümmeti. Müslümanların bu tezadı çözmesi gerekir. Hicretin bu eğitimi bize mutlaka kazandırması gerekir” açıklamalarında bulundu.



Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.

betnis giriş
betnis
yakabet giriş