İnegöl İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü, eğitim seminerleri kapsamında, ilçemizde görev yapan bazı okul yöneticilerinin katılımları ile “Sorun Çağında Okulu Yeniden Yapılandırmak” konulu semineri gerçekleştirdi.
Dün saat 10.00’da düzenlenen seminere İlçe Milli Eğitim Müdürü Fatih Bilican, Şube Müdürü Orhan Çelik ile bazı okul müdürler ve öğretmenler katıldı. Seminer öncesinde kısa bir selamlama konuşması yapan Milli Eğitim Müdürü Fatih Bilican, seminere katılan herkese teşekkür etti.
BAŞARILI AKADEMİK VE EĞİTİMSEL LİDERLİK SÖZ KONUSUDUR
‘Sorun Çağında Okulu Yeniden Yapılandırmak, Beklentiler, Sorunlar ve Arayışlar’ konulu seminerin konuşmacısı Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Selahattin Turan, Türkiye’de eğitim ve okul konusunun 1860’lardan beri tartışıla gelen bir konu olduğunu belirterek, “O günden bugüne, eğitim alanında birçok toplantılar yapılmış, kurultay ve şuralar toplanmıştır. Söz konusu bu toplantılarda istisnasız etkili ve başarılı bir eğitim ve okul sisteminin nasıl inşa edileceği tartışılmıştır. Bununla birlikte son yıllarda Türkiye’de ve diğer ülkelerde yapılan araştırmaların bulgularına göre mevcut kapitalist yapı içerisinde başarılı, etkili okul ve eğitim sistemlerini kurmanın mümkün olduğu iddia edilmektedir. Burada etkili ve başarılı okulların ve eğitim sistemlerinin birtakım ortak özelliklerine yer verilmiştir. Her okul ve eğitim sistemi bu özellikleri kendi bağlamında eleştirel bir gözle değerlendirmeli ve kendi mevcut durumuna uyarlamalıdır. Etkili okul ve eğitim sistemlerinin bazı ortak özellikleri şunlardır; herkes tarafından kabul edilen açık, şeffaf amaç ve eğitim politikaları vardır. Gelecek merkezli, başarılı akademik ve eğitimsel liderlik söz konusudur. Kendini adamış, iyi yetişmiş ve insani nitelikleriyle dikkat çeken eğitim liderleri, politikacıları ve öğretmen kadrosu vardır. Mesleki yönden kendini sürekli yenileyen ve yaşam boyu öğrenmeyi içselleştirmiş okul çalışanları ve bunları yönlendiren stratejik düşünen merkezi yönlendirici politikacıları vardır. Öğrencilerin sıralanıp başarısız diye yaftalanmadığı; bütün öğrencilerin başarılı olacaklarına dair tam inanç vardır. Her türlü eğitimsel etkinlikte öğrencinin çok yönlü gelişimini merkeze alan stratejiler bulunur. Okul çalışanlarında mesai kavramı yoktur; görevlerine ve okula büyük zaman ayırırlar. Eğitim sistemi ile toplumun geleceği arasında stratejik bir ilişki kurulmuştur. Öğrencilerin kişisel ve akademik gelişimleri düzenli olarak izlenir ve raporlaştırır. Öğrencilerin öğrenme güçlükleri erken belirlenir ve önlemler alınır, eğitimle ilgili her konuda stratejiler geliştirilir. Okul toplumunun bütün üyeleri için pozitif bir okul atmosferi ve çevresi oluşturulur. Eğitimde mükemmeli gerçekleştirmenin mümkün olduğuna inanılır ve bunun gerçekleşmesi için her türlü tedbirler alınır. Okul dostu veli, veli dostu okul oluşturulur; okul-aile ilişkileri en üst seviyededir ve aileler okula maddi ve manevi katkıda bulunur. Okul merkezli karar verilir, öğretmenler etkinliklere katılır ve sorumluluk alır. Eğitim çalışanları, politikacılarının desteğini alacak tutum ve davranışları sergilerler. Öğretmen ve öğrencilerin güdülenmeleri için stratejiler geliştirilir, öğrenci katılımına ve sorumluluk üstlenmesine fırsat verilir” dedi.
ÇOCUK, HİÇ KUŞKUSUZ HER ŞEYİ OKULDA ÖĞRENMEZ
‘Modern eğitim sistemlerinin ve okulun en temel işlevi, toplumun kültürel mirasını kuşaktan kuşağa aktarmak, millî kimliği inşa etmek, çocukları yetişkin rollere hazırlamak ve sosyal değişmeyi sağlamaktır’ diyen Turan, “Okulun temel işlevleri açısından yaklaşıldığında eğitim kavramının farklı tanımları yapılmaktadır. Yaygın biçimde eğitim, bireyin içinde yaşadığı toplumun kültürünü öğrenme süreci, bireyleri sosyal rollere hazırlamak ve sosyal değişmeyi sağlamak olarak tanımlanabilir. Kültürün okul aracılığı ile aktarımı, çocuğun içinde yaşadığı toplumun değerlerini, normlarını ve sembollerini öğrenme sürecidir. Başka bir ifade ile çocuk, içinde yaşadığı toplumun kültürel birikimini okul aracılığı ile öğrenir ve içselleştirir. Bu süreçte okul, ulusal kimliğin ve ülkenin geleceğini merkeze alabilir. Okul, eğitim ve eğitim sistemi ile bir ülkenin var olma stratejisi arasında dolaylı ve doğrudan bir ilişki vardır. Çocuk, hiç kuşkusuz her şeyi okulda öğrenmez. Doğumundan ölümüne kadar başta aile ve toplum olmak üzere her yerde ve her zaman öğrenir; bazen de bu öğrendikleri ile okulda öğrendikleri birbiriyle çelişir” diye konuştu.
HAYAT İLE OKUL ARASINDA ZİHİNSEL BİR İLİŞKİ KURMAKTADIR
Eğitim ve öğrenme sürecinde çok çeşitli kurumların rol aldığını ifade eden Selahattin Turan, “Başta Türk devlet ve topluluklarından Göktürk, Hun, Uygur, Selçuklu Devleti ve Osmanlı İmparatorluğu olmak üzere endüstri öncesi geleneksel toplumlarda öğrenme, kuşaktan kuşağa sözlü olarak aktarılan deneyim ve görgülere dayanmaktaydı. Çok az bir kesim okuma yazma biliyordu. Büyük bir çoğunluk ise yaşlıları örnek alarak, içinde yaşadığı toplumun sosyal becerilerini öğrenmekte ve içselleştirmekteydi. Çocuklar ve aileler, genelde dini ve siyasi kurumlar aracılığı ile eğitilmekte, sosyalleştirilmekteydi. Kendine özgü; fakat genel kabul gören bir kimlik kazandırılmaktaydı. Modernleşme süreci ile birlikte eğitim ve okulun temel işlevleri değişmiş olup, okulun ve eğitimin işlevi, diğer sosyal kurumlardan oldukça bağımsız hale gelmiştir. Bu durum, okulun geleneksel işlevi olan kültürel mirası aktarma işlevini ve bu bağlamda çocuğun eğitiminde ailenin rolünü oldukça zayıflatmıştır. Çocuğun yetiştirilmesi işlevi büyük ölçüde okullara aktarılmıştı. Bunun en önemli nedeni ise modernleşme ile önemli hale gelen toplumdaki işbölümü ve uzmanlaşmadır. Bu işbölümü ve uzmanlaşmanın eğitimi amacından saptırdığını, eğitimi profesyonellere bırakmanın ciddi sıkıntılar yaratacağını ileri süren birçok düşünür vardır. Bireyin sosyal yaşamda aktif bir şekilde var olabilmesi, bazı temel sosyal becerilere ve özel bilgiye sahip olmasını zorunlu kılmaktadır. Böylece modern toplumlarda bir örgüt olarak okul, adeta bir zorunluluk haline dönüşmüştür. Öğretmenler, kapitalist ve tüketici bir kültürün oluşturucusu ve aktarcısı durumuna düşürülmüştür. Okul ve sınıf denen yeni sosyal mekân, çocuk üzerinde bazen tahakküm kurulan bazen de kapitalist doğruların öğretildiği, yeni bir yaşam ve tüketim ilişkilerinin kurgulandığı ve öğretildiği arenalara dönüştürülmüştür. Çağcıl eğitim sistemleri, hayat performansı ile yaşam döngüsü arasındaki ilişkinin önemine dikkat çekmektedirler. Eğitim ile yaşanılması tasarlanan hayat arasında doğrudan bir ilişki kurulmaktadır. Birey, yaşamak istediği hayat ile okul arasında zihinsel bir ilişki kurmaktadır. Bu bakış açısına göre, bireyin yaşamak istediği hayat ile okulun üzerine inşa edildiği varsayımlar birbiriyle çeliştiği zaman, okul birey için anlamsız hale gelmektedir. Hayat ile okul arasındaki ilişki bir bakıma paradoksaldır. Hayat performansı ile yaşam döngüsü arasındaki ilişki, Şekil 1’de özetlenmeye çalışılmıştır. Buna göre hayatın niteliği, eğitimi sürekli yeniden tasarlamak, birey-öğrenen ve okul-öğrenen toplum inşası ile ilişkilidir. Okul, hayatın merkezinde yer alan bir kurumdur. Okul kendi başına toplumdan soyutlanmış bir şekilde varlığını sürdüremez. O yüzden okulun toplumu şekillendirmesi yerine, toplumun okulunu inşa etmesi ve hayatın merkezine koyması daha anlamlı olacaktır” şeklinde konuştu.