Millî Gazete Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Kurdaş dün İnegöl’deki basın mensupları ile buluşarak basın mesleği üzerine sohbet etti. Sohbette tarafsız basın olgusu üzerine değerlendirmelerde bulunan Kurdaş, “Objektif gazetecilik var mıdır yok mudur? Her ne kadar İletişim Fakültelerinde genel ilkelerden biri olarak ortaya konulmuş olsa dahi uygulamaya baktığımız zaman bir insan eğer ruh taşıyorsa, kanaat ve yürek taşıyorsa o insanın tarafsız olması gibi bir şey söz konusu olamaz” diye konuştu.
Saadet Partisi’nin İlçe Divan Toplantısı için İnegöl’e gelen Millî Gazete Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Kurdaş, dün İnegöl’deki yerel gazetecilerin temsilcileri ile buluştu.
TARAF OLMA BU İŞİN ŞEREFİDİR
Yaklaşık 1,5 saat süren sohbette konuşan Milli Gazete Genel Yayın Yönetmeni ve Saadet Partisi Genel İdare Kurulu Üyesi Mustafa Kurdaş şunları ifade etti: Objektif gazetecilik var mıdır yok mudur? Her ne kadar İletişim Fakültelerinde genel ilkelerden biri olarak ortaya konulmuş olsa dahi uygulamaya baktığımız zaman bir insan eğer ruh taşıyorsa, kanaat ve yürek taşıyorsa o insanın tarafsız olması gibi bir şey söz konusu olamaz. Milli Gazete bu anlamda tarafı olan bir gazetedir. Bunu deklare etmişizdir. Kimi zaman bizi çok kişi parti gazeteciliği yapmakla negatif bir anlam yükleme içerisinde bulunmuştur. 10 yıl önce bizi parti gazeteciliği olarak tanımlayan birçok yayın organının bugün çok çok daha aktif bir parti gazeteciliği yaptığını herkes görüyor. Bu parti gazeteciliğini ya da bir siyasi zihniyetle birlikte olma hususunu eğer işin içinde gönül varsa ayıplamıyorum. Bu anlamda taraf olma bu işin şerefidir diye düşünüyorum. Eğer gerçekten o zihniyete, o akıma güveniyorsan o akımın içerisinde olmak bir gazeteci açısından da güzel bir şeydir, bir duruştur. Türkiye’de medyada tarafsızlık diye bir kanaat olduğunu ve böyle bir yerleşik beklentinin doğru olduğunu beklemek yanlıştır. Çünkü bir kişi eğer bir yürek, bir ruh taşıyorsa mutlaka bir kanaati ve tarafı vardır.
MİLLİ GAZETE TARAFI OLAN BİR GAZETEDİR
Milli gazete tarafı olan bir gazetedir, bunu da besmeleyi çektiği gün deklare etmiştir. O günden bu güne de bu deklaresinde hep aynı çizgisinde durmuştur, o besmeleye sahip çıkmıştır. Bu önemlidir. Türkiye’de iktidarlara göre yayın politikaları, genel yayın yönetmenleri, yazarları değişir. İktidar o gün kimse o kadroya yakın bir isim ön plana çıkar öbürü geri gider. Bugün medyada hem yatay hem dikey bir tekerleşme söz konusudur. Türkiye’de tekerleşmenin ötesinde kartelleşme dönemi uzun süre hayatta kalmıştır. Bu gazetecinin manasını içerisinden alıp başka bir şeye götürme girişimidir ki maalesef özellikle 80’li yıllardan itibaren Türkiye’de kitle iletişim araçları renkli basılma ihtiyacı duyulduktan ve bu makineler pahalılaştıktan sonra işin içerisine patronların girmesi ve düdük çalmasından sonar gazetecilik özünden tavizler vermeye başlamıştır. Dikey tekerleşme ve oluşan kartelleşmeyle birlikte artık gazetecilik patronlar için yapılır, çıkarlar için yapılır hale gelmiştir. 70’li yıllarda Türkiye’nin en popüler köşe yazarı dahi aldığı maaşla zar zor geçinirken bugün genel yayın yönetmenlerinin ve köşe yazarlarının almış olduğu maaşların patronları iflas ettirdiği süreçlere girilmiştir. Milli Gazete tarafı olan bir gazetedir, eğer objektiflik diyorsanız Milli Gazete, Cumhuriyet ne kadar objektifse o kadar objektiftir, Hürriyet ne kadar objektifse o kadar objektiftir, Milliyet ne kadar objektifse o kadar objektiftir. Bizim sayfalarımızda gördüğümüz konuları Hürriyet görmüyor, Hürriyet’in gördüklerini de ben görmüyorum. Bir gazeteci ferden objektifim dese de bir genel yayının içerisine girdiğinde o genel yayın politikası içerisinde durmak zorundadır yoksa zaman içerisinde kendisini dışarıda bulacaktır. Bu işin doğasındadır.
FRANSA’NIN 11 EYLÜL’Ü
Paris’te önceki gün yaşanan saldırıya da değinen Kurdaş, Fransa’daki saldırıyı Amerika’nın 11 Eylül’üne benzetti. Kurdaş; “Amerika, 11 Eylül sonra Afganistan ve Irak’ta üs kurdu. Hindistan, Çin, Rus, İran gibi ülkelere karşı önemli üsler oldu buralar. Fransa’da Afrika’da Libya, Cezayir, Mali sonrası yeni üstler kurma amacında. Bu saldırıyı kabul etmemiz mümkün değil ama bu saldırı 11 Eylül’e benziyor” dedi.
16 ARALIK’TA BİZ NEREDEYSEK 18 ARALIK’TA DA ORADAYDIK
AK Parti-Cemaat kavgasını da değerlendiren Kurdaş konuşmasında şunları dile getirdi: Milli Görüş hareketi 1969 yılında Bağımsızlar Hareketi ile başladı, Milli Nizam Partisi ile partileşti, Milli Selamet Partisi ile iktidara geldi ve daha sonra Refah Partisi, Fazilet Partisi ve Saadet Partisi dönemlerini yaşadık ve yaşıyoruz. Bu dönemde öteden beri Milli Görüş hareketi hep İslamcı bir takım gruplar, bazı cemaatler ve tarikatlar tarafından ötelenmiştir. Hangi cemaate veya tarikata bakarsanız bakın birçoğu hep Erbakan hocanın karşısında olmuştur. Demirelci bir grup olmuştur, Süleymancılar olarak tanımlanan grup hep Milli Görüş hareketinin karşısında olmuştur. İskender Paşa belli bir aşamadan sonra Erbakan hocamıza Milli Görüş hareketine karşı birçok söylemler geliştirmiştir, menzil öyle, cemaat öyle hep Milli Görüş hareketinin karşısında olunmuştur. Fakat Milli Görüş hareketi hiçbir zaman onlara karşı bir söylem veya kavga içerisine girmemiş, hiçbir şekilde gerek Erbakan hocamızın kendisine söylenmiş olan sözlere gerek hedefimize karşı olan sözlere ya da bir başka siyasi partinin desteklenmesine karşı Milli Görüş hareketinin söylemi olmamıştır. Milli Görüş hareketi hep kendisini anlatmış, kendi hedeflerini ortaya koymuş ve bu hedefler üzerinden siyasetini geliştirmiş ve yürütmüştür. Biz temelde kimseyi karşımıza düşman olarak koymamışızdır, koyamayız da… Bu Erbakan hocamızın genel duruşudur. Bir Müslüman şefkatli bir insandır, herkesin cennetini ister. Biz ne kadar karşı çıkarsak çıkalım bir CHP’liyi bile karşımıza koyamayız. Biz mücadele ederiz ama mücadelemiz kişilerle olmaz zihniyetle olur. CHP’nin temsil ettiği zihniyetle sonuna kadar savaşırsın ama ben bir CHP’liyi karşıma düşman olarak koyamam. Eğer siz bugün cemaat ile savaşıyorsanız onun varlık sebebi olarak gördüğünüz yer dinler arası diyalog ise onunla da savaşmanız lazım. Cemaat ve kişilerle savaşıyorsunuz, dinler arası diyalogla savaşmıyorsanız orada bir sıkıntı vardır. Zihniyet ile savaşmıyorsunuz ama varlığı ile savaşıyorsunuz. 16 Aralık’ta biz neredeysek 18 Aralık’ta da oradaydık. 17 Aralık operasyonu bizim duruşumuzu oradan alıp buraya koyacak bir durum değildir. Biz asla darbeye, sürece, iktidara, hava durumuna göre yayın politikası değiştirmedik. Bizim AK Parti iktidarına karşı duruşumuz 16 Aralık’ta da aynıdır 18 Aralık’ta da aynıdır.