Eğitim-Bir-Sen Genel Başkan Yardımcısı Atilla Olçum, eğitimdeki yeni düzenlemelerin alelacele ve istişare edilmeden yapıldığına dikkat çekti.
Eğitim-Bir-Sen Bursa 1 Nolu Şubesi’nin genişletilmiş il divan toplantısına katılan Genel Başkan Yardımcısı Atilla Olçum, eğitimdeki yeni düzenlemelere ilişkin önemli açıklamalarda bulundu. Açılış konuşmasını Eğitim-Bir-Sen Bursa 1 Nolu Şube Başkanı Numan Şeker’in yaptığı toplantıya üyeler ilgi gösterdi. Ortaöğretim ve yükseköğretim giriş sınavlarında yapılan değişiklere işaretten eden Genel Başkan Yardımcısı Atilla Olçum, “Bugün okullarda öğrettiklerimiz 15-20 yıl sonra yetersiz hâle gelecektir. Bu nedenle, eğitimin felsefesinin, içeriğinin, metodunun, bileşenlerinin zaman içinde değişmesi gayet tabiî, hatta bir gerekliliktir. Ancak bu değişim alelacele günübirlik kararlarla olmamalı, eğitimciler arasında ve kamuoyunda tartışılmalı, eğitimin paydaşlarıyla istişare edilerek olgunlaştırılmalıdır” dedi.
Mevcut kademeler arası geçiş ve sınav sistemi adalet ve eşitlik prensibini zedelediğinin altını çizen Atilla Olçum, “Sınav sistemi ve kademeler arası geçişteki sıkıntılar yumağı ve bunların belirtileri, geçmişte, dershane adıyla eğitim sistemine sonradan eklenen ve bugün asli unsurmuş gibi yapışıp kalan ve kendi içinde şekiller, türevler üreterek yayılan, hatta okullarımızı bile kendine benzemek zorunda bırakan bir kurumun ortaya çıkmasına sebep olmuş ve bunlar adeta okula alternatif bir kurum haline gelmiştir. Gerek kademeler arası geçişi, gerekse sınav sistemini daha adil hale getirmek için yapılacak her türlü iyileştirme ve değişikliğin eğitim meselelerini azaltmasının vazgeçilmez bir şartı olduğu unutulmamalıdır. Bu şart, yerine getirilmediği sürece eğitim sistemimizde yapılacak hiçbir değişiklik, istenilen olumlu etkiyi göstermeyecektir” diye konuştu.
Ortaöğretime ve yükseköğretime giriş sınavlarının yazboz tahtasına döndüğüne dikkat çeken Olçum, “Uzun yıllardır ortaöğretime geçiş konusunda pek çok sınav ve sistem değişikliğine gidilmiş; hemen hepsinde de mevcut sistemin öğrencileri okul dışı kaynaklara ve özel derslere yönlendirdiği, aile bütçesine ek külfet getirdiği ve okulu önemsizleştirdiği, öğrenciler üzerinde ciddi bir sınav kaygısı ve stresi oluşturduğu gerekçeleri öne sürülmüştür. Tek bir sınav yerine birden çok sınav telafisiyle yapıldığı için, TEOG ile birlikte sınavın öğrenciler üzerindeki baskısı azalmıştır. Bu durum, önceki sınavlarla kıyaslandığında olumlu ve başarılıdır. Ancak, TEOG yerleştirme sistemiyle birlikte bütün liseler sınavla öğrenci aldığı için yerleşme baskısı daha da artmış ve bu durum yeni meselelerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Bu süreçte, her okul TEOG taban puanına göre toplum tarafından başarılı ya da başarısız olarak etiketlenmeye başlanmıştır. Okulların çoğunun ‘başarısız’ olarak etiketlenmesi, öğretmenlerin de motivasyonunu olumsuz etkilemiştir. Daha kötüsü, başarı düzeyi düşük öğrencilerin toplu olarak bir yerde eğitim alması, başarısızlığı körükleyen bir faktöre dönüşmüştür” şeklinde konuştu.
Benzer sorunun yükseköğretime giriş sınavında da yaşandığını söyleyen Atilla Olçum, “Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘değişiklik yapacağız’ ifadesine rağmen ‘değişiklik olmayacağı’ yönünde bir açıklama yapıldıktan birkaç gün sonra, iki aşamalı ve çok oturumlu mevcut sınav sisteminin tek aşamalı hale getirileceğinin açıklanması, karar verme süreçlerinin sağlıklı işletilmediğini göstermektedir. Milyonlarca aile ve aday, bu açıklama sonrasında tedirgin olmuş ve bir belirsizlik içine girmiştir. Okulların açıldığı, bütün hazırlıkların tamamlandığı bir dönemde sınav sistemi değişikliği yapmak, büyük bir kitleyi ilgilendiren bir değişim kararının, yeterince olgunlaştırılmadan, kamuoyunda tartışılmadan bir sonuç olarak duyurulması, usul olarak yanlıştır. Bu usul yanlışlığı, önceki benzer kararların da kısa ömürlü olmasının birinci müsebbibidir” dedi.
Yükseköğretime geçiş sistemindeki en önemli sıkıntının YÖK’ün yanlış politikaları sonucu yükseköğrenime yönelik talep ile yükseköğretim sisteminin arzı arasındaki uyumsuzluk olduğunu ifade eden Atilla Olçum, “Şu an yükseköğretime geçiş sistemindeki en önemli sorun, yeni ve radikal bir sınav sistemi ihtiyacı değildir. Sınava giren öğrenci sayısı ile yerleşen öğrenci arasındaki oran sorunudur. Üniversiteye giriş sisteminde iki aşamalı olan sınavı tek aşamaya indirmek ve ağırlıklı olarak temel matematik ve Türkçeyi esas almak, ortaöğretim ve yükseköğretimin mevcut meselelerini çözmekten uzaktır. Dahası, teklif edilen model, eğitim sistemindeki meseleleri büyütme riski taşımaktadır” diye konuştu.