Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) İnegöl Şubesi tarafından ‘Finansal Kapitalizm, ABD ve Türkiye’ konulu konferans düzenlendi. Konferansın konuşmacısı MÜSİAD Yüksek İstişare Heyet Üyesi Dr. Mustafa Özel, açıklamalarda bulunarak, “ABD bu yükün altında can verir, ama birçok cana da mal olur. Aklı başında herkesin hedefi, bu çocukça oyunu durdurmak olmalıdır” dedi.
Önceki akşam MÜSİAD dernek binasında düzenlenen konferansa İnegöl Ticaret ve Sanayi Odası (İTSO) Başkanı Yavuz Uğurdağ, MÜSİAD Başkanı Halil Malkaç, yönetim kurulu ve dernek üyeleri katıldı.
Konferansın açış konuşması yapan MÜSİAD Başkanı Halil Malkaç, “Ülkemiz çok önemli bir süreçten geçmektedir. Özellikle ABD’nin akıl almaz politikaları ve Ortadoğu’da yaşanan güç savaşları maalesef bugün içinde bulunduğumuz atmosferin zeminini hazırlamıştır. Bugün geldiğimiz nokta, MÜSİAD’ın neden istikrar istediğini kanıtlar niteliğindedir. İstikrar; büyüme, kalkınma ve gelişme demektir. İstikrarı seçen ülkemiz, yaklaşık 16 yıldır tüm dünya ülkelerini kıskandıracak şekilde önemli bir mesafe kat etmiştir.Elbette ki, istikrarın bedelleri vardır. Küresel güçler, kendisini tehdit eden ülkeleri hedef alan uygulamalarla mücadele vermektedir. Gezi Olayları, 17-25 Aralık Operasyonları, 15 Temmuz Darbe Girişimleri ve ekonomik yaptırımlarla ülkemiz hep tahtasına konulmaktadır. Türkiye artık eskisi gibi emir alan bir ülke değildir. ABD’nin tehdit dolu politikalarına boyun eğmeyen ülkemiz; elbette ki bu süreçte ekonomik anlamda bazı sıkıntılarla karşı karşıya gelmiştir. Küresel güçler, özellikle Türk liramızın itibarsızlaştırılması için elinden geleni yapmakta ve Türkiye’ye diz çöktürmek istemektedirler. Biz iş dünyasına düşen görev, böyle bir zamanda devletimize sahip çıkmak ve yanında yer almaktır. Maddi ve manevi anlamda iş dünyasına düşen görev daha çok çalışmak, daha fazla pazar arayışına girmek ve daha fazla ihracat yapmaktır. Krizlerin beraberinde fırsat doğurduğu gerçeği göz önünde bulundurulursa, artık bizlerinde ayağını yorganına göre uzatma vakti gelmiştir. Katma değeri yüksek iş alanlarına yönelmek, gereksiz harcamalardan kaçınmak, üretim verimliliğini arttıracak acil eylem planları yapmak bizlerin öncelikli görevleri olmalıdır. Dünyada yaşanan soğuk savaşlar dikkate alındığında, artık kurlarda sürekli hızlı dalgalanmaların yaşanabileceği dikkate alınmalı ve döviz borçlanmasından kaçınılmalıdır. Bu süreçte atılması gereken diğer bir adımda satın alma departmanlarının uyarılması ve maliyet hesaplamalarının sürekli güncellemesidir. Unutulmamalıdır ki; bugün bizlerin içinden geçtiği bu ekonomik daralmada sadece ülkemizde yok. Yunanistan, İtalya, İspanya hatta Fransa’da bu süreçten geçiyor. Avrupa eski gücünde değil, Ortadoğu’nun durumu malum. Afrika ülkelerinde hep bir kaotik durum var. Balkanlarda uzun yıllardır bir gelişim gözlenmiyor. Ancak ülkemiz yaşanan bunca sıkıntılara rağmen, hep dimdik ayakta kaldı ve yine kalacak. Biz güçlü durduğumuz sürece, doğru adımlar attığımız sürece, işimize, şehrimize, ülkemize sahip çıktığımız sürece, güzel günlerin uzak olmadığını düşünüyorum” dedi.
EMPERYAL BİR GÜÇ ASLINDA BİR YÖNDE HAYDUT VE ZORBA GÜÇTÜR
‘Finansal Kapitalizm, ABD ve Türkiye’ konulu konferansın konuşmacısı MÜSİAD Yüksek İstişare Heyet Üyesi Dr. Mustafa Özel ise, “Dünya ekonomisinde ülkeden ülkeye bir günlük mal ve hizmet ticareti 50 milyar doları bulmazken, günlük döviz işlem hacmi 5 trilyon doları aşıyor. Yani mala değil, paraya hükmedenler dünya ekonomisine yön veriyor. Dünyanın bütün paraları dolara endekslenmeye başladı. Bütün ülkeler kendi paralarını dolar cinsinden ilan etmeye başladı. Ne zamana kadar bu sistem işleyebilir. Dışarıda sizin karşılayamadığınız kadar dolar biriktiğinde. 1971’den bu yana Amerika hegomanik güç değil yeni bir emperyal güçtür. Eski emperyal güçler başka araçlar kullanıyordu. Geliyordu senin hazinene el koyuyordu. Buna gerek yok. Bir karar veriyorsun dünyanın bütün altınına el koymuş oluyorsun. Emperyal bir güç aslında bir yönde haydut ve zorba güçtür. Şuanda bence Amerika’nın çılgınlık dönemini yaşıyoruz. Türkiye’de bir bakıma Amerika’dan uzaklaşarak sanki Rusya’ya doğru gidiyor. Sanki bu iki güç arasında derin anlaşma zemini yokmuş gibi. İdeolojik görüntüler aldatıcıdır” dedi.
ABD YÜKÜN ALTINDA CAN VERİR
Yüksel konuşmasını şöyle sürdürdü, “Büyük güçlerin yükseliş ve düşüşleri ancak uzun vadeli bir perspektifle irdelenebilir” diyen Özel, “Mesela 1903 yılında, kime sorsanız size dünyanın hegemonik gücünün İngiltere olduğunu söylerdi. ABD’nin dünyaya düzen veren bir güç olarak ortaya çıkışı 1918’den, hatta 1945’ten sonradır. Oysa kapitalist sistem içinde İngiliz hegemonyası daha 1870’lerde sona ermiş bulunuyordu. Hegemonik güç, sistemin işleyiş kurallarını ortaya koyan, kuralların işlemesi için gerekli sigorta sistemini oluşturan, asileri hizaya sokan, başka hiçbir gücün veya güçler ittifakının bileğini bükemediği devlettir. Sadece devlet değil, kompleks bir toplum/devlet sistemidir. İngiltere bu anlamda Napolyon savaşlarından sonra, yaklaşık 60 yıl sistemin hegemonik gücü rolünü oynadı. ‘Oynadı’ diyorum, zira hegemonya gerçekten de bir roldür ve dünkü hasımlarınız bile sizin bu rolü oynamanızdan memnundurlar. Nitekim 1945’ten sonra ABD’nin benzer bir rol oynaması, savaşın iki büyük mağlubuAlmanya ve Japonya’yı memnun etmişti. ABD bu rolün gerektirdiği masrafları karşıladığı içindir ki Almanlarla ve Japonlar sanayilerini çeyrek yüzyıl içinde yeni baştan kurabildiler. Hegemonik konumların önemli bir özelliği, ilelebet sürdürülebilir olmamalarıdır. Hegemonyanın ortalama ömrü yarım yüzyıldır. Başlangıçta çok tatlı bir iştir hegemonluk; psikolojik hazzın yanısıra, ‘serbest’ uluslararası ekonomik düzenin işleyişinden en çok hegemon yararlanır. Klasik imparatorlukların çöküşünden farklı olarak, hegemonik çöküş, sözkonusu toplum/devlet sisteminin büsbütün çöküşü değil, dünya sistemi içinde bir güçler dengesi evresine geçiş olarak anlaşılmalıdır. Hegemonik devlet hâlâ güçlüdür, ama artık birkaç güç odağından biridir. Göreli ekonomik çöküşünü geciktirmek için, rakiplerinin maliyetlerini arttırıcı adımlar atmaya başlar. 1970’lerde petrol krizinin ortaya çıkması bu yüzdendir. Ne İran Şahı, ne de Suud Kralı dünyaya böyle bir şeyi kabul ettirebilirdi. Petrol krizi baştan sona bir Amerikan manîpülasyonudur. Soğuk Savaş sonrasında ABD’nin Orta Asya’dan Orta Doğu’ya uzanan ham madde yollarını denetim altında tutma girişimi de aynı manipülasyonun devamıdır. Avrupa, Rusya ve Çin’in Amerikan ‘müdahalelerine’ karşı çıkmaları sebepsiz değildir.Daha önceki evrelerde, kapitalist sistem dahilinde hegemonya talebiyle çıkagelen güçler, yükselen ekonomik güçleriyle mütenasip bir asken” güç oluşturmuşlardı. Aslında Fransa ile Almanya hegemonya değil, imparatorluk peşindeydiler. Ama bana öyle geliyor ki, galip gelselerdi, onlar da hegemonyayı tercih ederlerdi. Yenildiler ve imparatorluk defteri kapandı. Fakat şimdi alışılmış modele uymayan bir gelişme karşısındayız: Batı Avrupa ile Japonya ekonomik bakımdan ABD’yi yakaladılar, hatta bazı bakımlardan geçtiler; ne var ki, askeri güç oluşturmaktan uzak kaldılar. Avrupalıların şu sıralar insan ve toplum haklarından çokça söz ediyor olması erdemlerinden değil, askeri güçsüzlüklerinden kaynaklanmaktadır. Hegemonik konumunun iktisadi payandaları aşınan ABD, şimdi askeri gücünün verdiği imkânla bir numara olma durumunu sürdürme arayışındadır. Bu ise artık hegemonya değil, klasik anlamıyla bir imparatorluk kurmak demektir. Bütün dünyaya söz geçiren bir imparatorluk! Bilgisayarlarının başında, dünyayı uzaydan gelen varlıklara karşı tek başlarına savunan, lise öğrencilerine uygun bir “küresel mühendislik” projesi. ABD bu yükün altında can verir, ama birçok cana da mal olur. Aklı başında herkesin hedefi, bu çocukça oyunu durdurmak olmalıdır.”