Bundan çok uzun zaman önce yani annemi yeni kaybettiğim zamanlardı. Sanki üzerinden yüzyıl geçmiş gibi… Mümkün mertebe evden çıkmıyordum. Bu hâlimi gören bir dostum, beni zorla dışarı çıkarıp Bursa’nın arka sokaklarında dolaşmaya götürmüştü. Ağır aheste dolaşırken Tarihi Arap Şükrü sokağının devamı olan bir ara sokakta, içindeki taş merdivenlerinin yukarı doğru çıktığı bir demir kapı gördük. […]
Bundan çok uzun zaman önce yani annemi yeni kaybettiğim zamanlardı. Sanki üzerinden yüzyıl geçmiş gibi… Mümkün mertebe evden çıkmıyordum. Bu hâlimi gören bir dostum, beni zorla dışarı çıkarıp Bursa’nın arka sokaklarında dolaşmaya götürmüştü. Ağır aheste dolaşırken Tarihi Arap Şükrü sokağının devamı olan bir ara sokakta, içindeki taş merdivenlerinin yukarı doğru çıktığı bir demir kapı gördük. Seyyid usul dergâhı. Resmi kaynaklardaki ismi “Seyyid Usûl Kültür Merkezi.”
Taş merdivenlerden yukarı çıkınca yine taş bir bahçede buluyordunuz kendinizi. Şehrin sesi birden azalıyor ve sanki ayrı bir dünyaya girmiş gibi oluyordunuz. Bahçenin içinde iki tane ahşap bina, binalardan birinin altında ise çay ocağı vardı. Biraz daha yukarı çıkan ikinci taş merdivenlerin sonunda ise bir şadırvan…
Biz böyle huzur dolu bir yer keşfettiğimiz için çok mutlu olduk tabii olarak. Sık sık gelip gitmeye başlayınca bu mekânda Türkiye Yazarlar Birliği Bursa Şubesi’nin düzenlediği konferans, sempozyum, konser gibi çeşitli etkinlikler olduğunu öğrendik.
Sanıyorum bu mekâna gelip bu etkinliklere katılmak benim için ciddi bir dönüşüm sebebi oldu. O güne kadar okul haricinde tasavvuf adına okuduklarım, birkaç satır ve Mevlana hazretlerinin Fîhi mâ-fîh isimli eseriydi. Ona da dili ağır geldiğinden tam olarak odaklanamamış ve bir türlü içselleştirememiştim.
Hani bir söz vardır “Bütün kitaplar tek bir kitabı anlatır” diye. Ah bir de Niyazi Mısrî’nin bir sözü: ”Her şeyde Allah’ın vechini göremiyorsan şirktesin.”
Seyyid Usûl dergâhı; orada dinlediklerim ile bana bu iki cümlenin ne demek olduğunu hissettirerek, kaybımın acısını yavaş yavaş kabullenme yolunda olduğum, Allah’ın kişilerin ağzından konuştuğunu anladığım ve üzerinde düşündüğüm bir yer oldu zamanla.
Mevlana hazretlerinin esasında kim olduğunu öğrendim ve bununla birlikte Mesnevi’nin dini bir kitap değil de Allah’a, mürşide yazılan bir aşk mektubu olduğunu gördüm. Evet dili hâlâ ağır geliyor bazen. Çünkü okurken nefsim sürekli bana “Yok artık bunu da mı eleştirmeyeceksin” diyor. Aklımın bir cevabı olmuyor…
Gelelim şimdiye…
Türkiye Yazarlar Birliği Bursa Şubesi on beş günde bir olmak üzere Seyyid Usûl Kültür Merkezi’nde, Mehmet Temelli hocanın Mesnevi okumalarını tekrar başlattı.
Mehmet Temelli hoca, geleneksel ekolün temsilcilerinden çeviri kitapları yapmış olmakla birlikte aynı zamanda Tasavvuf Tarihi Anabilim dalında Doktora çalışmalarına devam eden ilim sahibi birisi.
Öncelikle tavsiyem Seyyid Usûl Kültür Merkezine giderek o bahçede bir çay içip kendinizi, içinizi dinleyin. Zaten bir zaman sonra ruhunuz oraya doğru çekilmeye başlayacak. İkinci adım ise ruhunuzun ihtiyacı olan gıdaya yani “Tek bir kitaba” yönlendirecek Mesnevi’yi Mehmet Temelli’ den dinlemeye gidin.
İnsan ruhu çeşitli hastalıklarla delik deşik oluyor ve bunu fark etmeden yaşıyor, daha sonra geri dönüşü ise çok zor oluyor. Ah insan bazen bir ruhunun olduğunu bile unutuyor hatta…
Bana bir ruhumun olduğunu Mevlâna Hazretleri hatırlattı. Kim olduğumu, nerede durduğumu ve Allah’ın elinin her daim üzerimde olduğunu da…