Geçen hafta Cumhuriyet bayramı kutlamaları sonrasında bazı sosyal medya kullanıcıları Dilek İmamoğlu için “Cumhuriyet kadını” ifadesini kullanmış ve sonu gelmeyecek bir sürü tartışmanın fitilini ateşlemişlerdi. Sonradan öğrendim ki sosyal medyadan önce Şevval Sam kullanmış bu ifadeyi. Akabinde ise televizyonda denk geldiğim bir açık oturumda “Anadolu kadını” ve “başörtülü kızlar” (çok şükür “türban” demediler ama diyebilirlerdi. […]
Geçen hafta Cumhuriyet bayramı kutlamaları sonrasında bazı sosyal medya kullanıcıları Dilek İmamoğlu için “Cumhuriyet kadını” ifadesini kullanmış ve sonu gelmeyecek bir sürü tartışmanın fitilini ateşlemişlerdi. Sonradan öğrendim ki sosyal medyadan önce Şevval Sam kullanmış bu ifadeyi. Akabinde ise televizyonda denk geldiğim bir açık oturumda “Anadolu kadını” ve “başörtülü kızlar” (çok şükür “türban” demediler ama diyebilirlerdi. Kışkırtma olmasın diye dememiş de olabilirler, emin değilim)ifadesini de duyunca yok artık dedim kendi kendime. Bu nasıl bir ayrım? Hadi böyle bir ifade ile “başörtülü kızlar ve Anadolu kadınını” ayırdın ama neye dayanarak, kime göre ayırdın? Oldum olası bir kadın olarak kadınlar üzerinden yorum yapılmasına tahammül edemiyorum, öfkeleniyorum. Zira ben bu ayrımı yıllar önce “Başını açarsan dersleri daha iyi anlarsın” diyen ikna odası cadılarından duymuştum.
Hâlâ birilerinin kendi kafasından kadınları kategorize etmesine ise tam olarak ne denir gerçekten bir fikrim yok. Ama bildiğim bir şey var ki ”aydın olmak, bilimsellik veyahut dindarlık” kavramları sadece kadın bedeni üzerinden okunuyor. Farkındaysanız “erkekler” yok bu ifade de. Ayrıştırılan, gruplamaya sokulan gene kadın. Her zaman söylerim, bizim toplumumuzda erkek eşi üzerinden kendini ifade ediyor ve ediliyor. Eşi başörtülü olunca kendisini muhafazakâr olarak tanıtabiliyor çok enteresan bir şekilde. Neden erkeğin modernliği ve aydınlığı değil de kadının kıyafeti tartışılıyor sürekli bir bilen var mı?
İşin ilginci “Cumhuriyet kadını” tamlaması “yönetilme şekli” ile ilgili olmamakla birlikte iyi niyetli bir tamlama değil, bu çok bariz.
Fikir, entelektüel gelişmişlik, saygı, görgü kuralları, nezaket önemli değil az önceki ifadeyi kullananlar için. Dünya hızla değişirken, teknolojide her gün yeni keşifler yapılırken hatta Cern’de büyük patlamanın taklidi yapılmaya filan çalışılıyor, biz hâlâ gelmişiz şu bilmem ne kadını, bu bilmem neli, falanca şunu giymiş modern olmuş, falanca şöyle giyinince gerici olmuş gibi faşist söylemlerle ilerlemek yerine geriye gidiyoruz, ayrılıyoruz, parça pinçik bölünüyoruz. Tuhaf olan ise son olarak bu bölücü ifadeyi kullanan, yakın zamanda farklı etnik dillerde şarkılar söyleyen, hümanistliğe soyunan kişi. Kabuğu geçememiş, öze bir türlü inememiş sanatçı sıfatlı bir faşist!
Benim annem ilkokul mezunuydu, başörtülü ve pardösülüydü aynı zamanda. Ne zaman eve kütüphaneden aldığım bir kitabı getirip göstersem ya gazetede arkası yarın köşesinde okumuş ya da filmini izlemiş olurdu. Hiç unutmuyorum “Notre dame’in kamburu” kitabını elimde gördüğünde bana piyesini anlatmıştı, bir kere daha hayran olmuştum anneme. Nerede, ne konuşacağını bilen, ağırbaşlı, gevezeliği sevmeyen bu kadın şimdi hangi kategoride ele alınır bilemiyorum ama benim için tayyörlü kılıktan daha fazla saygı uyandıran bir ”aydınlığa“ sahip.
“Âhir zamanın âdi ukalâsı, kendilerini evvelce gelenlerden üstün görürler..” der Mesnevi’de Mevlana hazretleri.
Sen eğer insanları küçük görürsen, kibirle bakarsan, köylü, kentli, örtülü, örtüsüz, modern, çağdışı diye görüntüsüne göre ayırırsan, senin ne olduğun ve ne olamadığın çıkar ortaya! Köylü; “basma etekli asaletinden” zerre bir şey kaybetmez. Bir nevi marka takıntısı gibi bir şey bu aslında. Bu içinde insan yokken dışını süsleyince adam olduğunu zanneden garip bir kafa. İstediğini giyin, istediğin markayı taşı üzerinde eğer kalbin hâlâ insanları ayırıyorsa sahip olduğun diploma bile boş. Bir arkadaşım bu tip insanlar için “ayakları okumuş” diyordu. Nasıl yani diye sorunca “ayakları gitmiş gelmiş okula, kafasına ilim namına bir şey girmemiş” diye açıklamıştı. Haklıymış.
Hepimiz aynı haklara sahibiz bu ülkede. Hepimiz oy verebiliyoruz ve istediğimiz kişilerin siyasetini beğenip, istediğimizi eleştirme lüksüne sahibiz. Kendi yöneticimizi kendimiz seçiyoruz ki esasen biz buna “Cumhuriyet” diyoruz. Kelime anlamını söylemeye sanırım gerek yok. Ben bugün ”Cumhuriyet” rejiminin sonuna kadar savunucusuyum. Amma velâkin kişileri bölen, aşağılayan, kendinden farklı gören rejimin de taşlayıcısıyım. Kıyafet üzerinden “aydınlıktan” bahseden ön yargılı geri kafalılarında…